Güncelleme Tarihi:
Bunun üzerine AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen, ''İki Hürriyet yazarı Bebek Balıkçısı'nda konuşuyordu'' diyerek bir açıklama yaptı. Edibe Sözen'in bu sözü üzerine iki Hürriyet yazarı açıklama yaptı.
YALÇIN DOĞAN
Patron hakkında konuşan o gazeteci benim
9 Eylül 2008, Bebek’te bir lokanta. Akşam sekizden sonra.
Masada üç kişiyiz. Ahmet Hakan, Deniz Kavukçuoğlu (Cumhuriyet) ve ben.
Yanımızdaki masada dört kadın. Biri Suna Vidinli. Deniz ve Ahmet, Suna Vidinli’yi tanıyor, ben tanımıyorum. Diğerlerini üçümüz de tanımıyoruz. Hal-hatır sorma, sıradan selamlaşma. Ancak, o masa bizim masayla ilgileniyor.
Bir ara Kanal D’de çalışan Vidinli, son seçimde DP’den milletvekili adayı. Şimdi AKP’ye yakın. Hızlı türban savunucularından. Çalık’a transfer olanlardan.
Son işi ne derseniz, jurnalcilik. Ama kötüsü. Ya kulakları iyi işitmiyor ya iyi not tutmayı bilmiyor.
BİZ NE KONUŞTUK
Deniz, Ahmet ve ben Tayyip Erdoğan’ın Doğan Grubu’na saldırısını konuşuyoruz.
Vidinli ve diğerleri masamıza sarkıyor. Konuşmalarımızı dinleme babında. Bizim masaya ha düştüler, ha düşecekler. Biz, dinlendiğimizin farkındayız. Hatta, "çek kulağını bizim masadan Suna" diye, kendi aramızda gırgır geçiyoruz.
Dinleniyoruz ya, konuyu değiştirdiğimiz filan yok. Konuştuklarımızı gocunmadan zaten yazıyoruz. Deniz, Ahmet ve ben iki konuda birleşiyoruz:
1-Tayyip Erdoğan’ın saldırısının arkasında, kendi yaratmak istediği sermaye var. Aslında İstanbul sermayesine çatıyor. İstanbul sermayesinin de, medya patronu olarak, en göz önünde olanı Aydın Doğan olduğu için, Doğan Grubu’na çatıyor.
2-Söz düellosuna dönen bu çatışma, iki tarafı da yıpratıyor.
Konuşmanın özü bu.
ZEHİR HAFİYE
Dün gazetelere bakıyorum, AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen zehir hafiye rolünde. Basına, elindeki son jurnali açıklıyor:
"9 Eylül akşamı Bebek Balıkçı’da iki Hürriyet yazarı, bizim patronun açıklamalarını pek inandırıcı bulmadık, diye konuşmuş olabilirler mi? O iki yazarın kim olduğunu siz araştırıp, bulun."
Araştırmaya gerek yok. "Hah, şimdi yakaladık" sevinciyle, kendini paralayan Edibe Hanım ve jurnalci ekip fena yanılıyor.
Biz o akşam, patronun açıklamasını inandırıcı bulmadık, demiyoruz. Bu yalan. İnandırıcı bulmamak aklımızdan bile geçmiyor, çünkü o açıklamalara yol açan olayların içyüzünü biz biliyoruz.
Ya jurnal yanlış ya Edibe Hanım’ın aklı başka yerde.
AYDIN BEY’LE YEMEK
Şimdi jurnalcileri şapa oturtacak olay.
Üç gün önce Aydın Doğan Hürriyet yazarlarına yemek veriyor. Erdoğan’ın saldırıları ve saldırı karşısındaki tavrıyla ilgili düşüncelerimizi Aydın Bey’e hepimiz açık açık söylüyoruz.
Edibe Hanım ve benzerleri şaşıracak ama, Doğan Grubu’nda herkesin ifade özgürlüğü var. Düşündüğünü çekinmeden söyleme özgürlüğü.
Ben de, Bebek’teki gibi, Aydın Bey’e "Artık cevap vermeyin, Erdoğan yıpranıyor ama, siz de yıpranıyorsunuz" diyorum. Evet, Aydın Doğan’ı eleştiriyorum, bu içerikte. Benden ileri gidenler de var. Konuşma inandırıcı mı, değil mi de laf mı, çok daha ileri giden eleştiriler.
Biz patronun arkasından da, önünde de düşündüklerimizi söylüyoruz. Hatta, tavla partilerinde patronu yenme cesaretimiz de var.
HARVARD’LI SUNA
Edibe Hanım’ı mal bulmuş mağribi vaziyetine sokan, sıradan olayın özeti böyle. Ancak, bundan çıkacak dersler var.
Olay, tipik Abdülhamit jurnalciliği. Her yerde, herkesin dinlendiği, bunu acele birilerine yetiştirdiği, onların da, kural tanımadan, üstelik yanlış olarak, aktarmaktan zerre kadar çekinmedikleri günleri yaşıyoruz. Belden aşağı vurma denemeleri. İğrenç.
Suna Vidinli Harvard’lı. Sözde iyi eğitim görmüş. Dün kontrol ediyorum, Harvard’da jurnalcilik dersi yok. DP-AKP trafiğinde, anlaşılan başı dönüyor. Katıldığı yeni kampa nasıl yaranacağını düşünürken, kendine biçtiği rol jurnalcilik. Ancak, iyi dinlemekten henüz aciz.
BAK ŞU PROFESÖRE
Cemiyetimizin ve cemaatimizin kadim üyesi Edibe’nin durumu daha vahim.
Edibe Sözen üzerinize afiyet, üstelik iletişim profesörü. Öğrencilerine haber mi öğretecek, jurnal mi? Verdiği derslerde genel başkana yaranma faslı var mı, yok mu? Gazetecilik mi, muhbirlik mi?
Ben, patrona gammazlanmanın hesabını veririm de, iletişim profesörü Edibe Sözen, siyasetten ayrıldıktan sonra öğrencilerine, iki gazeteciyi patronuna gammazlamanın hesabını nasıl verecek, bilmiyorum.
Bir süre önce, okullarda mescit açmayı öngören muhteşem bir hazırlık yapıyor. Genel başkanından yediği fırçayla yerine oturuyor. O fırçayı unutturur muyum derdiyle, sazan gibi, balıklama jurnalciliğe dalıyor.
Oysa, unutturamaz seni hiçbir şey. Bu jurnalcilik, bu Abdülhamid taklitçiliği.
Gammazlandık ey halkım, unutma bizi.
AHMET HAKAN
Sana bir hafta süre veriyorum Edibe
SEVGİLİ Edibe Sözen... Eski dostum...
Başbakan’dan zılgıtı yiyip apar topar kendini Amerika’ya atınca, ne yalan söyleyeyim, üzülmüştüm biraz...
Yeniden nasıl göze gireceğini, "AKP Genel Başkan Yardımcılığı" koltuğunu nasıl koruyacağını falan merak ediyordum...
Uzun bir süre kafayı çıkaracağına da pek ihtimal vermiyordum doğrusu...
Ama işte yanılttın beni...
Öyle bir çalım atarak yeniden "gözde" oldun ki, aşk olsun yani...
Sen tut, iki Hürriyet yazarının Bebek Balıkçısı’nda konuştuklarına dair, "uzun kulaklı bir kız"dan yalan yanlış bilgiler al...
Sonra da öğrendiğin yanlış bilgileri Başbakan Erdoğan’a aktar...
Ve Başbakan’ın yeniden gözüne gir...
Hay Allah! İnsan bu kadar mı becerikli olur yahu...
Aferin Edibe! Helal olsun sana vallahi...
* * *
Eh, madem zılgıttan kurtulmak konusunda bu kadar beceriklisin...
O zaman sana becerini yeniden kanıtlaman için tarihi bir fırsat daha sunayım...
Sana bir sorum var "Becerikli Bayan Edibe"...
Söyle bakalım...
AKP’nin ilk iktidar döneminde...
Yani sen henüz AKP’ye intisap etmemişken...
İstanbul’da bir internet sitesinde, "Ankara’dan pis kokular geliyor... Dürüstlük diye işbaşına gelenler, en başta dürüstlük ilkesine aykırı hareket ediyorlar... Hırsızlık alıp başını gidiyor" minvalinde yazılar yazmıştın ya...
Senden işte o yazılarını kamuoyuna açıklamanı rica ediyorum...
İstersen bu talebimi, senin çok daha iyi anlayabileceğin ve duymaya alışkın olduğun bir forma sokayım:
Sana bir hafta süre... Açıkla... Açıklamazsan ben açıklayacağım...