Güncelleme Tarihi:
Mesut Cemil, Türk Musikisi'nin yetiştirdiği en büyük virtüöz ve yenilikçilerden biri kabul edilen Tamburi Cemil Bey'in oğludur. Berlin'de çok iyi bir müzik eğitimi görmüş, 1920'lerde Türkiye'de radyonun kuruluşunda görev almış, ilk klasik koro anlayışını getirmiş ve birçok öğrenci yetiştirmiştir. Bu yazıya konu olan eski günleri, yani gece yatıldığında, sokaklardan korna ve silah yerine doğaçlama yapan gazelhân seslerinin geldiği eski günleri şöyle anlatır:
‘‘Çocukken bazı geceler duyardım, bir düğünden, bir eğlenceden dönenler, sokak aralarında aşka şevke gelir, öyle bir gazel okuyarak geçip giderlerdi. Çok iyi gazelhânlar tanıdım. Bunlardan bir tanesi Bahriyeli Şehap'tı. Bizim evin önünden geçerdi. Bir de Hafız Osman vardı, babamın birlikte plaklar yaptığı gazelhân. Babam zayıf, soluk benizliydi. Osman ise gürbüz, al yanaklı bir adamdı. Bu birbirinden çok farklı iki adam yanyana geldiklerinde, Osman bir okumaya başlardı, babamın beti benzi atardı, beraberlikleri çok hoştu, olağanüstü eserler çıkarırlardı ortaya...''
Hazin bir öykü
Hafız Osman'ın oldukça hazin bir öyküsü vardır. 1867 yılında Anadolu Hisarı'nda doğar. 11 yaşındayken Enderun'a (Saray Okulu) girer. Yıllarca saray müezzinliğinde bulunur, saz takımında hanendelik yapar. Meşrutiyet'in ilanından sonra saraydan ayrılan Hafız Sami'nin en büyük rakibi sayılmıştır. Üstün makam bilgisi, bunu gazellerinde kullanabilme becerisi, olağanüstü kusursuz okuduğu kabul edilmiştir. Öyle bir sesi vardır ki... Bir gün sarayda cariyelere fasıl yapılırken, bir gazele başlar. Başlamasıyla Gülendam adlı bir cariye, ‘‘Ay bu ne yanık ses, ben fena oluyorum'' diyerek bayılır. Haremağası hiç hoşlanmaz bu durumdan; çağırır Hafız Osman'ı, ‘‘Sizin aranızda birşey mi var?'' sorgusuna çeker. Cariyeyi bir kez bile görmemiş olan Osman, onun hemen saraydan uzaklaştırılıp bir seyisle evlendirilmesine çok üzülür. ‘‘Yazık oldu'' der sonradan, ‘‘Keşke bana verselerdi...''
Sonuçta Hafız Osman'a da yazık olur. Yıllarca sarayda çalışan, Favorite, Odeon, Orfeon firmalarıyla plaklar yapan, sesi ve yorumuyla Türk Musiki tarihine geçen Hafız Osman, yoksulluk içinde ölür. Ölüm tarihi bile kesin olarak belli değildir. Son görevi Galata camii müezzinliğidir.
Mesut Cemil, gazelhânlığı kendince tarif eden bir dostundan da şu alıntıyı yapıyor: ‘‘Bazı gazelhanlar vardır, fazla yeteneği yoktur, güfteyi sırtına alır, onun altında ıhlaya pıhlaya gider. Bazıları ise güftenin üzerine çıkar, öyle giderler...''
Çoktan unutulanlar
Evet, konumuz, çoktan ‘‘unutulmuş''lardan biri: Dönemin gazelleri ve gazelhânları... Kalan Müzik'in sahibi Hasan Saltık, yine yapacağını yaptı ve taş plaklardan CD'ye aktardığı Seyyan Hanım, Yorgo Bacanos, Tamburi Cemil Bey, İstanbul 1925 Seçkisi, Mübadele şarkıları (Rebetika) ve Udi Hrant'tan sonra, günışığına çıkmayı bekleyen, milyonlarca kişinin ilgi göstermeyeceği aşikâr ve de pek para kazandırmayacak bir projeyi daha gerçekleştirdi. Taş plaklardaki gazellerin bilgisayar yardımıyla temizlenerek CD'ye aktarılması ve dolayısıyla ölümsüzleştirilmesinin yanında, ciddi bir arşiv çalışmasını içeriyor bu proje. Gazeller 1 ve 2 adıyla yayınlanacak CD'lerin ilki şu günlerde piyasaya çıkacak. İçinde gazeller, gazelhanlâr ve o dönemin müzik birikimi, kültürü konusunda ayrıntılı bilgilerin olduğu 52 sayfalık bir kitapçıkla birlikte... CD ve kitapçığın arşiv çalışmasını yapan ve yayına hazırlayan Cemal Ünlü. Mastering'ini Ercan Akbay ve Didem Kurt, grafik çalışmasını ise İhsan Eroğlu yapmış.
Devlet Tiyatrosu sanatçısı olan Cemal Ünlü, aynı zamanda bir taş plak koleksiyoneri. ‘‘Evdeki zamanını'' ayırdığı ve ‘‘büyük düşü'' olan bu çalışmayı tamamlamak için tam yedi ayını vermiş. Türk plakçılığında gazelin yerinin çok önemli olduğunu düşünüyor: 1903'te ilk ticari kayıtlar yapıldığında plaklara ilk okuyanlar, Çingeneler, azınlığa mensup insanlar ve hafızlar: Şahap Efendi, Hafız Sami, Hafız Osman ve diğerleri... Anlaşılıyor ki ilk kaydedilen saz eserleri, folklorik eserler, kantolar arasında gazeller, önemli bir yer tutuyor. Repertuara ilk giren eserlerin yüzde 30 kadarını kapsıyorlar.
Arkeolojik çalışma
Cemal Ünlü, gazeller dünyasına daldığında, kendini bilimsel bir çalışma yapıyor gibi düşünmüş; bir tez nasıl hazırlanıyorsa o mantıkla çalışmış. Bir kere, iki CD yanyana konulduğunda gazelle ilgili sorulabilecek bütün sorulara, birer cümle de olsa cevap olabilsin, kronolojik bir sıra çıkabilsin, istemiş. Kendi arşivi yetmemiş; nereden ne çıkabilirse onların peşine düşmüş... Kalan Müzik'le birlikte daha önce Seyyan Hanım'ın tangolarının CD'ye aktarılması çalışmasını yapan Ünlü, daha önce de Yapı Kredi'nin Gramofon ve Taş Plak Sergisi için iki CD hazırlamıştı: ‘‘Operetler, Kantolar, Fanteziler'' ve ‘‘Hafızlar, Gazeller, şarkılar.''
Peki neden gazeller? ‘‘Fransa ve ABD'de Türk taş plaklarını temizleyerek yapılan arşiv çalışmaları var. Onları dinlediğimizde, iyi örnekler olmadıklarını, özenle hazırlanmadıklarını gördük. Şarkı sözleri yanlış anlaşılmış, yanlış sıralama yapılmış, türler karıştırılmış. Bir batılı meseleyi çok iyi anlayamamış. Doğrusunu yapmaya çalışmak ilk çıkış noktamız oldu. Belirli bir düzen ve anlayış içinde hazırlanıp sunulacak gazellerin günümüzde de dinleyici bulacağına inanmıştık. Çok meraklısı var. Ben çok müzik türüne ilgi duyuyorum. Bundan önce Seyyan Hanım'ın CD'sini hazırlamıştık. Ondan sonra bu ne diyebilirsiniz. Ama benim koleksiyoncu olmamın sebebi de bu. Bunların korunma altına alınması, alındıktan sonra da dinlenebilir hale gelmesi, insanlara ulaştırılması gerekli. Ama bunu niye ben yapıyorum, sorusunu sorarsanız.. Bunu ben de kendime çok soruyorum.''
Dini müzikle ilgisi yok
Cemal Ünlü'nün anlattığına göre, gazel geçmişte İstanbul'da ve daha çok seçkin çevrelerde dinlenen bir müzik türü. Ama ondan önce Anadolu'da ve İstanbul'un sokaklarında uzun hava, destan okuma geleneği var. Destanlar, gazeller gibi aruz ölçüsüyle değil, hece vezniyle yazılan halk tipi şiirler. Daha çok semavi kahvelerinde okunurlarmış. Sokaklardaki keten helva, nane şekeri satıcıları, ellerini kulaklarına koyar, uzun uzun destanlar okurmuş; dilenciler doğaçlama destanlarla dilenirmiş... ‘‘Gazelin kökeninde bunlar var'' diyor. Destana bağlama eşlik ediyorsa, gazele ut, keman, ney gibi enstrumanlar eşlik ediyor.
Biraz da daha çok hafızların okumasından mıdır nedir, gazel dini çağrışımları olan bir tür. ‘‘Oysa hiç ilgisi yok'' diyor Cemal Ünlü. ‘‘Gazel okumak için önemli bir müzik birikimi ve güzel bir ses yeteneğine sahip olmak lazım. Hafızlar öyle, çünkü çocuk yaştan itibaren iyi bir ses eğitimi alıyorlar. Ama gazelin dini müzikle hiç ilgisi yok. Üslup ve tavır farklılığına alışkın olmayan kulaklar ilk anda kolaylıkla yanılabilir. Mevlit, Durak, Kaside gibi formlardan oldukça farklı bir ifade ve üslubu vardır gazelin. İlk önemli ayrılığı güftesiyle gösterir. Çoğunlukla dünyasal konuları, özellikle de aşkı konu alır. Dinsel mus*ıki eşliksizdir, yani sazla söylenmez. Gazele ise bir saz taksim ederek ya da tempo tutarak eşlik eder. Çoğunlukla ritmsiz okunmakla birlikte bazen tempolu, özellikle de çiftetelli ritminde olanlara rastlanabilir.''
Gazelin bir önemli özelliği de ‘‘doğaçlama'' okunuyor olması. Evet, notaya alınabiliyor, zaman içinde yerleşen, sevildiği için tekrarlanan, şarkılaşan gazeller de var, mesela ‘‘Nigeh-i Gülçini Hasret'' ama asıl olan doğaçlama olması..
Gazelde küçük molalar
Gazeller 1 ve 2'yi hazırlarken yan tutmamaya, duygusal olmamaya özen gösterdiklerini söylüyor Ünlü: Bahriyeli Şehap'tan Hafız Burhan'a, Bursalı Hamid Bey'den Nevzat Akay Hanım'a kadar gazel okuyuş tarzları örneklenmiş. Çok bilinenlerle ilginç ama az bilinenler yan yana getirilmiş. ‘‘Makber'i de koymuşlar, Hüseyin Hüsnü Bey'in ‘‘Can Hasta Düşüp''ünü de... Ud, keman, ney eşlikli olanlar, tempolu örneklerin yanında yerini almış. ‘‘Bakmıyor Çeşmi Siyah'' gibi çok bilinen ve arasında gazel okunması gelenekleşmiş şarkıları kıyaslama yapabilme amacıyla farklı yorumlardan almışlar. ‘‘Kadifeden Kesesi''ne bağlı okunan gazeli bir uç örnek olarak almadan edememişler. Kadın sanatçıların (Hamiyet Yüceses. Nevzat Akay) ve azınlık sanatçılarının okuduğu gazelleri de albüme koymuşlar. ‘‘Sana Dil Verdimse'' gazelini Musevi din adamı, Hoca İsak Algazi seslendiriyor.
Bir de ‘‘sürekli gazel dinlemenin getireceği zorluk''tan sözediyor Ünlü. Neden? ‘‘Kulaklarımız çok alışık değil, küçük molalar vermek gerekiyor, hava değiştirmek iyi olabilir. Güzel bir ziyafetin ortasında balıktan sonra verilen sorbet gibi'' diyor. Bu nedenle aralara şarkılar koyup dinleyiciye soluk alma fırsatı yaratmaya çalışmışlar.
Bu, sürekli gazel dinlemekten sıkılabilirsiniz, anlamına da çekilebilir, bizden söylemesi...
ALBÜMDEN YAPRAKLAR
Albümün ikinci parçası Abdülhak Hamit'in Makber'i. Hafız Burhan adını yaygınlaştırıp büyük halk yığınlarına sevdiren, gazel denince akla ilk gelen ve belki de bütün zamanların en çok satan plaklarından sayılıyor. Aslında güfte gerçekte bir ağıt. Ama halk arasındaki yaygın söylenişinden dolayı albümde yerini almış.
‘‘Aşka düştüm'', sonradan besteci olarak ünlenecek olan Hafız Sadeddin'in (Kaynak) en iyi okuduğu gazellerden biri. Nedim'e ait güfte, içeriği bakımından tam bir gazel.
78 devirli taş plakların erken döneminde yıldızlaşan Şehab Efendi, hafızlık geleneğinden gelmeyen gazelhân ve hanendelerden biri. Sesini plak kaydı için veren ilk sanatçılardan. Albümde Hacı Arif Bey'in ‘‘Tazelendi Tâb-ı âlem'' adlı segah şarkısını seslendiriyor.
Albümde, Mesut Cemil'in Hafız Osman ve Tamburi Cemil Bey beraberliğini takdim eden sesi ve açıklamaları da var.
Bir zamanlar öyleymiş; gazelleri daha çok hafızlar okurmuş plaklara. Saray ‘‘okuyucuları'' aynı zamanda müezzinmiş. Mesela Hafız Yaşar, ‘‘Binbaşı'' rütbesiyle ‘‘Riyaseticumhur Fasıl Heyeti'' okuyucusu ve aynı zamanda Cumhurreisliği müezzini.
Kur'an, mevlit, gazel ve şarkı okuyucusu Hafız Sami, bu yüzyılın en büyük seslerinden biri olarak kabul ediliyor. Kusursuz okuyuşu tiz ve pes perdelerdeki başarısı ve ‘‘aşıkhane'' söyleyişi ile bir efsane olmuş.
Gazelhanların en ünlüsü Hafız Burhan (Sesyılmaz). Gazelle bütünleşmiş olarak anılan, plakları ve konserleriyle ün ve para kazanan belki de tek gazelhân. Önemli bir musiki eğitimi almayan Burhan, tenor sesinin geliştirilmesi ve eğitilmesi fikrine de sıcak bakmamış. Tangodan ninniye, kantodan gazele 90 kadar plak yapmış.
Bu projeye destek olan, arşivini açan, Muammer Karabey, Münir Nurettin'i de ‘‘Bu türün son büyük ustası'' olarak tanımlıyor. ‘‘O bir sentez'' diyor.
Bilgi, teknik ve ‘‘aşk hali''
Muammer Karabey'in ‘‘Şekilden önce mana ve ruhtur'' dediği gazel, Arap, İran ve Osmanlı edebiyatında önemli ve yaygın bir nazım türü. Fuzuli, Baki, Şeyhülislam Yahya, Nabi, Nedim, Şeyh Galib, Enderuni Vasıf ve Yahya Kemal Beyatlı bu türün büyük ustaları. Gazel şiir ve musiki olarak içiçe. Gazel şairine ‘‘Gazelsera'', sesi ile doğaçlama olarak taksim eden sanatçıya ise ‘‘Gazelhân'' deniyor.
‘‘Usta bir gazelhân, bazı kereler yalın okuma yolunu seçer. Makama hakimdir, vezne hakimdir, ‘ah, of, aman' sözlerini dantel gibi örer ve adeta aranağme olarak kullanır. Saz vardır ama adeta yoktur... En güzeli saz, söz taksimidir. Burada üstad bir sazendeye ve bir Gazelhân-ı Şehr'e ihtiyaç vardır. Birinin karar'ından diğeri alarak ve mukabele ile devam edilerek, dinleyenleri alır başka dünyalara götürürler'' diye anlatıyor Karabey.
Yüzyılın başında ezberlerindeki güfteleri doğaçlama olarak musiki eserine dönüştüren gazelhânlar oldukça ünlüymüş. Söylenenlerin sanat eseri sayılması, söyleyenlerin güzel üslupları, güfteyi kurallara uygun olarak musiki cümleciklerine dönüştürebilme ustalıklarıyla ilgiliymiş. Bunun için de bilgi, teknik düzey ve ‘‘aşk hali'' gerekliymiş.
Tabii ki geçen yüzyılda da dinleniyordu gazeller, ancak onlara altın çağını yaşatan teknoloji; gramofon ve taş plaklar, 1903 yılından itibaren gazelleri kitlelere ulaştırdı. Şimdi o cızırtılı kayıtlar, CD'lerle günümüze ulaşıyor.