Güncelleme Tarihi:
DİVA Müzeyyen SENAR : " Günümüzde sanatçı kaldı mı ? Sanatçı eskiden vardı. Bir ben kaldım. Bestekâr da kalmadı. Bir tek Avni ANIL kaldı....."
 Heyhaaaat Müzeyyen Abla. Avni ANIL da yok artık... Kimbilir haberi alınca nasıl da aÄŸlamışsındır Müzeyyen Abla... ? Hepimiz gibi..."O"nu tanıyan herkes gibi... "O"nu bilen herkes gibi..."Â
*1980'li yılların sonları... İzmir.... Küçücük bir ofisi vardı  hocamın Alsancak'ta. Meşhur Sevinç pastanesinin olduğu binanın üstünde... Haftada en az iki üç kez uğrardım akşamüstleri, iş dönüşü. Masaların üstüne yayılmış, raflara dizilmiş kitaplar, dergiler, resimler, notalar ve daha neler neler... Güzelliklerle dolu bir mekân... İnsana huzur veren, mutluluk veren, içini ısıtan bir başka dünya... Ve elbette bütün bu güzelllliklerin aslı, temeli, özü olan o büyük insan...
Bir gün işte yine o odada birkaç sayfa nota koydu önüme : " Bak bakalım, beğenecek misin ? Ne diyeceksin ? Şahin Çandır'ın sözlerinden kürdilihicazkâr bir semai yaptım ."
Kulaklarıma kadar kızardım: " Aman hocam ne yapıyorsunuz ? Ne diyorsunuz ? Sizin besteniz üstüne benim fikir yürütmem, beÄŸendim, beÄŸenmedim falan demek ne haddime. Lütfen hocam. Åžakası bile beni yerin dibine geçirmeÄŸe kâfi. Hiç söylenmemiÅŸ addediyorum bu sözünüzü."Â
Â
Sayısız şahaserlerine bir yenisinin çoktan eklendiği meydandaydı :
           " Öyle dudak büküp hor gözle bakma
              Bırak küçük dağlar yerinde dursun
              Çoktan unuturdum ben seni çoktan
              Ah bu şarkıların gözü kör olsun..........."
"Fena sayılmaz herhalde. Yalnız bir sıkıntım var. Güftedeki 'şarkıların gözü kör olsun' lâfları var ya. Dinleyen görme özürlü insanlarıma üzüntü, hatta acı verebilir. Keşke mümkün olsa da o sözleri çıkarabilsem. Ama olmaz ki..."
Hakikaten zordu inanmak..! Tevazuun, büyüklüğün, hümanizmanın bu kerte yüceliğine şahit olmak... Evet zordu. Hatta inanılmazdı. Ama gerçekti işte. Düşünebiliyor musunuz ? Şu günümüzün dünyasında;   "Benden başka büyük yoktur..... Benim kadar büyük yoktur.... Benim yaptığımdan alâsını yapan yoktur.... Benim yaptıklarımda en ufak kusur, hata yoktur... Beni kimse tenkid edemez....." diye bas bas bağıranların dünyasında ; "O"  yaptığı beste için sıradan birinin, adsız birinin fikrini soruyordu.... Eleştirisi var ise alıp değerlendirmek istiyordu... Bukadar da değil.... Şarkının bir yerinin , özürlü insanları üzebileceğinin idrâki içinde sıkıntı çekiyordu...!
Bu insana "Büyük" falan demek yetmezdi gerçekten... Kelimeler yeterli olamazdı o an. Kalkıp ellerinden öpsem, müsaade etmezdi ki..Â
Sık sık eskilerden, yaşadığı ilginç olaylardan bahsederdi.. En sevdiği anısı da şuydu : Bir gün bir düğüne çağırmışlar. Kalkmış gitmiş. Düğün sazlı sözlü imiş. Önce alaturkacı (!) bir hatuncağız çıkmış. Mikrofonu eline alıp "Şimdi size merhum Avni ANIL'ın .... şarkısını okuyacağım" demiş. Tabi gerisi büsbütün facia ! Bitirdikten sonra dayanamamış. Yanına gitmiş:  " Kızım. Yavrum. Evlâdım. Avni ANIL benim. Hadi beni öldürdün. Önemi yok. Nasıl olsa günün birinde ben de öleceğim. De.... Şarkıdan ne istedin?  Şarkıya ne kasdın vardı?  Şarkıyı niye öldürdün...?"
Evet. Sık sık anlatırdı bu öyküyü... Ve gülüşürdük karşılıklı...
.
Ama artık gülemiyorum... Gülemeyeceğim..
Çünkü o   "....günün birinde...." geldi çattı acımasızcasına 14.Haziran.2008'de...
Bu öyle bir boşluk ki.... Doldurulması imkânsız...
Bu öyle bir kayıp ki... Telâfisi imkânsız...
Bu öyle bir acı ki... Tesellisi imkânsız... Yok, yok, yok....
Bir teselli kırıntısı var sadece : Tıpkı "O"nun gibi,  elli sene önce , 1.Kasım.1958'de "sessiz gemi"sine binen bir başka "dev" şu dediğine sığınmak :
".... Tekrar mülâki oluruz bezm-i ezelde...."
O vakte kadar rahat uyu aziz hocam.. Büyük insan... Ölümsüz insan.
Bizlere olan hakkını helâl et ne olur....