Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Erdine, Ağrı Merkezi'nde her hastayı ciddiye aldıklarını ve sadece ilaç verip göndermediklerini anlatıyor. Merkezde önce, ağrının nedeni bulunuyor, hastaya uygulanacak tedavi de buna göre tespit ediliyor. ‘‘Bu şekilde 100 hastanın 80'inden doğru sonuç almak mümkün. Yeni yöntemlerle birçok ağrının üstesinden geliniyor.’’ artık diyor Prof. Erdine.
Ağrı, binlerce yıldır var olsa da, dünya tıbbı için 20 yıllık bir dal. Dünyada birbiri ardına ağrı merkezleri kurulmaya başlanırken, Prof. Dr. Serdar Erdine de Türkiye'nin ilk ve tek Ağrı Merkezi'ni, 1985'te İstanbul Tıp Fakültesi'nde kurdu. 1990'da Algoloji (Ağrı bilimi) Dalı olarak kabul edildi ve Türkiye, Avrupa'yla aynı zamanda angolojiyi resmen tanımış oldu. Algoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdine, merkezi anlatırken ‘‘Avrupa'nın üç büyük merkezinden biri. Halkın bağışlarıyla yapıldı. Yılda 3 bin yeni hasta kabul ediyoruz’’ diyor. Ağrı Merkezi'nde kanser, geçmeyen bütün baş, bel, yüz ağrıları çeken hastalar tedavi ediliyor.
Prof. Dr. Erdine, Ağrı Merkezi'nin çalışma şeklini şöyle sıralıyor: ‘‘Hastayı ciddiye alıyoruz. Ağrılı hastaya ilaç verip göndermiyoruz.’’ Merkezde önce, ağrının nedeni bulunuyor, hastaya uygulanacak tedavi de buna göre tespit ediliyor. ‘‘Bu şekilde 100 hastanın 80'inden doğru sonuç almak mümkün. Yeni yöntemlerle birçok ağrının üstesinden geliniyor.’’
AĞRI RUHU BOZUYOR
Merkezde uygulanan yeni yöntemlerden biri de kanserli hastalara düşük miktarda morfin pompalanması. Böylece ağızdan verilen morfinin alışkanlık yapması gibi bir durum ortadan kalkıyor. Omuriliğe bağlı olan ağrıları gidermek için de omurilik pili takılıyor. Beyin ve omuriliğe doğrudan girilerek ağrı merkezleri yok ediliyor. Nevralji denen yüz ağrısı da bu şekilde tedavi ediliyor ve hastanın üç yıl boyunca ağrısız yaşaması sağlanıyor. Ağrı Merkezi, Türk Eczacılar Birliği'yle ortaklaşa ‘‘Türkiye'nin Ağrı Haritası’’nı çıkarma çalışmaları yürütüyor. Haritanın oluşturulmasına, Ağrı Merkezi'ne Türkiye'nin her bölgesinden hastaların gelmesi de yardımcı oluyor.
Prof. Dr. Erdine, yaşanılan coğrafyayla ağrı arasındaki bağlantıyı anlatıyor: ‘‘Çernobil olayından sonra Karadeniz'de akciğer kanserinde artış var. Dolayısıyla ağrı da arttı. Karadenizli kadınlarda başağrısı, diğer bölgelere göre daha fazla.’’ Erdine, bel ağrısının erkeklerde daha fazla olduğunu da gözlemlemiş. Sadece yetişkinlerin ağrılarının tedavi edildiği merkezde, kanserli çocuklar istisna oluşturuyor.
Prof. Dr. Erdine'ye göre ekonomik durum, ağrıda çok önemli. Bel ağrıları daha çok işçi kesiminde, ağır iş yapanlarda görülüyor. Ağrı, hekimlerine karşısına bazen de çalışan kesimin viziteye çıkmak için başvurduğu bir gerekçe olarak çıkıyor. Bu da önemli ölçüde iş kaybına yol açıyor. ‘‘Her yıl dünyada bel ağrıları yüzünden yaklaşık 20 milyar dolarlık bir zarar olduğu biliniyor.’’ Prof. Dr. Erdine'nin ağrıyla ilgili verdiği bir diğer rakam da dünyada her yıl 60 milyar dolar zarar ve 700 milyon iş günü kaybına yol açtığı. Erdine, ağrının bir dal haline gelip tıpta daha ciddi biçimde ele alınmasının bu kayıpları azalttığını söylüyor. 20 yılda yüzlerce ağrı merkezinin kurulmasının, uğranılan bunca zarara karşı bir önlem anlamına da geldiğini belirtiyor.
Prof. Dr. Erdine, kronik ağrı çeken insanların psikolojilerinin bozulduğunu, bu sonucun kaçınılmaz ve doğal olduğunu söylüyor. ‘‘İnsan her sabah ağrıyla uyanıyor, ağrı yüzünden birçok şeyi etkileniyorsa psikolojik bozukluk olmaz mı, depresyona girmez mi?’’ Erdine, bu konudaki yanılgıyı eleştiriyor. Ortaya çıkan psikolojik bozukluğun ağrının da nedeni sayıldığını anlatıyor. ‘‘Gerçek anlamda psikolojik ağrının oranı, yüzde 5'ten fazla değildir. Yani hastaların ağrıları gerçektir.’’ Erdine, bu gerçeği hem hasta yakınlarının hem de doktorların kabul etmesi gerektiğini belirtiyor. ‘‘Ama elbette ruhsal hastalığını ağrı olarak niteleyenler var. Bunların sayısı da fazla değil.’’
‘‘Ağrı eşiği’’ ise insana göre değişiyor. Kültürel, sosyal durum beyinde bir sentez oluşturuyor ve ağrı hafızaya kaydoluyor. Sosyo-kültürel seviye yükseldikçe ağrı eşiği de yükseliyor. Erdine, bölgesel farklılıkların da sonucu etkilediği görüşünde: ‘‘Ağrı tedavisindeki en büyük gelişmelerden biri, hafızanın ön plana çıkması. Hafızaya müdahale ediyoruz.’’
Tedavi yöntemi de şöyle: Hastanın ağrısı olduğu zaman değil, ağrısız zamanlarında sürekli ilaç veriliyor. Erdine, bu konudaki bir yanlışa işaret ediyor; gelişi güzel ağrı kesici kullanmak. Türk Eczacılar Birliği'nin yaptığı bir araştırmanın sonucunu aktarıyor. Ülkemizde kişi başına yılda iki kutu ağrı kesici düşüyor. Bu da yılda 120 milyon kutu ilaç demek. Bunun üzerine Ağrı Merkezi, eczaneler aracılığıyla hastaları eğitici broşürler dağıtmış. Kendi yöntemleri ise çok farklı. ‘‘Ağrılı insan, hep ağrı bekler. Beklememesi için de sürekli ağrı kesici veriyoruz. Düzenli kullandığında hafızasındaki ağrı, siliniyor.’’ Erdine, bu tedavinin başarılı olabilmesi için, hastanın ilk altı ay içinde mutlaka başvurmasının şart olduğunu böylüyor. Bu süreyi geçirdiğinde ağrı beyne işlendiği için çıkarılması mümkün olmuyor. ‘‘Bu durum, baş ağrısı için de geçerli, hayalet ağrısı dediğimiz yok olan kol veya bacağın ağrısı için de geçerli.’’
Ağrıyla savaş
Prof. Dr. Serdar Erdine, 1987 yılında Türk Algoloji (Ağrı) Derneği'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve genel sekreteri oldu. 1993'te, derneğin genel başkanlığına seçildi. 1988'de Ortadoğu Ağrı Teşkilatı'nın kuruluş çalışmalarına katıldı, genel sekreterliğini yaptı. 1991'de Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilatı Türkiye Dalı'nın kurucularından ve bir dönem başkanlığını yaptı. Avrupa Rejyonal Anestezi Cemiyeti'nin yönetim kurulunda, Türkiye temsilcisi. 1995'te Dünya Ağrı Enstitüsü'nün kurucularından ve genel sekreterliğini sürdürüyor. 1996'da Türkiye'de düzenlenen 7. Dünya Ağrı Klinisyenleri Kongresi'ne başkanlık etti. 1999 Eylülü'nde yapılacak olan 18. Avrupa Rejyonal Anestezi Cemiyeti Kongresi'ne başkanlık edecek. 2001 Ekimi'nde Türkiye'de düzenlenecek Dünya Ağrı Enstitüsü 2. Dünya Kongresi'nin başkanlığını yapacak.