Ağlatan buluşma

Güncelleme Tarihi:

Ağlatan buluşma
Oluşturulma Tarihi: Ekim 22, 1997 00:00

Haberin Devamı

Artık ne kadar denebilirse, mutlu son: Silvano, kendisini büyütüp yetiştiren ailesi, öz annesi ve üvey babasıyla... Onun duygularını Erika (solda) şöyle tercüme ediyor: ‘‘Öz annemi tanıdığıma çok sevindim. Annem çok genç ve güzelmiş. Onu çok sevdim, sıcaklığını hissettim. Ancak, bana 20 yıl anne ve babalık yapan iki insan var. Onları da çok seviyorum. Onlardan ayrılmayacağım. Öz annemi ve henüz tanımadığım aynı babadan olma üç kardeşimi ilk fırsatta İsviçre'deki evlerinde ziyaret edeceğim. Öz annemi bulduğuma sevinirken beni doğduğum gün para karşılığı satan babaya da lanet ediyorum.’’

Ben sensiz nasıl yaşadım!

Selbiye, 1993'te evlendiği eşi Ali ve Hürriyet muhabiriyle aynı araçta İtalya'ya giderken 20 yıl sonra kavuşmayı umut ettiği oğlunun heyecanıyla yanıp tutuşuyordu. İtalyan aile bu gelişten haberdar değildi. ‘‘Çat kapı’’ yapılacaktı.

Melfi'de evinin kapısına dayanan Selbiye'yi, oğlunun bugünkü annesi Erika tanımakta güçlük çekmedi. Erika yetiştirdiği çocuğu kaybetmekten korkuyordu. Selbiye ise yıllar önce yavrusunu kucağından koparan kadına nefretle bakıyordu. Aynı evlat uğruna ölümüne mücadeleye hazır iki dişi kaplan karşı karşıyaydı. Selbiye'nin 20 yıl sonraki yalvarışları İtalyan aileyi yumuşattı. Sonuçta sağduyu galip geldi. İki kadın yıllar sonra sarılıp öpüştü, kötü kadere kahretti.

Erika, Selbiye'ye oğlunun odasını gezdirdi. Yıllar önce acı çekip evladını yitirdiği eve giren Selbiye, yavrusunun kokusunu barındıran odada düşüp bayıldı. Kendine gelen Selbiye, Erika'nın gösterdiği resimlerle hasret giderdi. Albüm sayfalarını çevirirken gözyaşı döktü ve ‘‘Silvano geliyor’’ ikazı ile bir kez daha irkildi. Önce sapsarı kesildi. Damarlarındaki kan sanki durdu. Uzun boylu delikanlı merdivenleri çıkarken annenin yürek çarpıntısını duymamak mümkün değildi.

Selbiye, kapıdan içeri giren esmer delikanlıyı görür görmez çığlığı bastı: ‘‘Evladım, yavrum’’ diyerek genç adamın boynuna atılan acılı anne kollarını oğlunun boynunda kenetledi. Genç adam karşısındaki kadının kim olduğunu anlamakta gecikmedi. Önce şaşırdı, soğuk durdu ama uzun sürmedi. Ana kokusunu almış bebek gibi öz anasına hem de sımsıkı sarıldı. Kollar sardı, tırnaklar ete geçti. Birbirlerini hiç tanımayan ana oğul, tek kelime konuşmadan, ortak lisanları olmadan sadece koklaşarak kucaklaştı. Bu mutluluk ve oğula kavuşma heyecanı Selbiye'ye çok geldi, ikinci kez oğlunun kolları arasına yıkılıp bayıldı.

Oğlunun suratına serptiği suyla yeniden kendine geldi. Ana oğul dakikalarca el ele tutuştu. Göz göze geldi, birbirlerine sarılıp öpüştü. Ana oğlunun ellerine kapanıp öptü. Kokusunu derinliklerine çekerken, ‘‘Yavrum aynı doğduğu andaki gibi kokuyor, burnumun direği sızlıyor, Allahım ben sensiz nasıl yaşadım?’’ derken ana oğul gözyaşı döktü. Bu sahne İtalyan aileyi de heyecanlandırdı. Erika da hıçkıra hıçkıra ağladı. Gelip onları sardı. Biri doğuran, diğeri büyütüp besleyen iki ana oğula sımsıkı sarıldı.

İlk heyecan geçtikten sonra ana oğul, gözlerden ırak eve ait bağ ve bahçede el ele dolaştı. Ana oğluna üzüm kopardı, yıkadı, eliyle yedirdi. Oğlu bahçeden çiçek koparıp anasına verdi. Sadece yürekleri, gözleri, ellerinin sıcaklığı konuştu.

‘‘ACILARIN KADINI’’ Selbiye'nin hayat hikayesi, büyük acılar yaşadığı İtalya'da tam 20 yıl sonra mutlu sona ulaştı. Selbiye, külüstür otomobil fiyatına bir İtalya aileye satılan oğlunu kaybettiği Melfi kasabasında, doğum yaptığı evde kolları arasından koparılan oğlunu buldu. Birbirlerinin lisanını bilmeyen ve tek kelime konuşmayan ana oğul, sarılıp koklaşarak hasret giderdi. Oğlunun kolları arasında bayılıp, yine yavrusunun kollarında kendine gelen Selbiye ile Katolik inancında yetiştirilen Silvano'nun gözyaşları, İtalyan aileyi de ağlattı.

‘‘Yaşadığım acılar bir değildi. Dilşah eksik beslenme nedeniyle çok çelimsizdi. Dokuz aylık olmuştu oturamıyor, kalkamıyor, sadece yatıyordu. Ölmesinden korkuyordum. Bu arada Vahittin bana bir kaçak iş buldu. Dilşah'a bakması için bir eroinman kız bulmuş. Bu arada kumara alışınca beni çalıştırıp eve para getirmemi istiyordu. Eve geldiğimde yavrumu gördükçe yüreğim sızlıyordu. Ardarda şarap şişeleri boşaltan, bebekten çok Vahittin'le ilgilenen alkolik ve eroinman kızı kovduğumda kızım hastanelik olmuştu. 40 gün tedavi edilen kızıma bakamadığımız için yuvaya aldılar ve sadece haftada bir kez ziyaret etmemize izin verdiler. Bu kızımı da kaybetmiştim ama hiç olmazsa düzgün besleniyor, sıcak ve temiz yatakta yatıyor, banyosu ve sağlığı ile ilgileniliyordu. Bu yüzden mutluydum.’’

AZ DAHA ÖLÜYORDU

Selbiye, artık bir çıkmaza girmiş, tamamen kontrolden çıkan yaşamında oradan oraya savruluyordu. Hiçbirşeyi düşünemiyor, plan yapamıyor, hayatın içinden çıkamıyordu. Bir süre sonra yine hamile kaldı. ‘‘Çocuğu olmayanlar Tanrı’dan evlat diler. Ben de hamile kalmayayım, yeni bir acı çekmeyeyim diye dua eder olmuştum. Ama bilgisiz, çaresiz ve yalnız başıma yabanda hiçbir dostu desteği olmayan, ana ocağıyla bağlantısı kesilmiş bir garibandım.’’ Bu kez ikizlere hamile olduğunu öğrenince ağladı. Dört ayı geçtiği için kürtaj yaptıramıyordu. Hamile kaldığı için yine Vahittin'in dayaklarına hedef olmuştu. ‘‘Bir yerden duymuştum. Düşük yapmak için aç karnına 15 aspirini bir anda içtim. Birkaç gün sonra tüm vücudum şişmeye başladı. Hastaneye kaldırdılar. Yarım saat gecikseydim öleceğimi söyleyen doktorlar, hamileliğimin yedinci ayında sezeryanla doğum yaptırıp ikizleri dünyaya getirdiler.’’

KIZINI DA SATMAK İSTEDİ

İlk yavrusunu İtalyan aileye satan Vahittin Yüksel'in, kızı Sevilay'ı da bir İsviçreli aileye satmaya yeltenince çılgına döndüğünü belirten Selbiye anlatmayı şöyle sürdürüyor: ‘‘Vahittin, Dilşah'ı da bir İsviçreli aileye satmak istedi. Bunu, beni birgün nüfus dairesine çağırdıklarında anladım. Lisanım yoktu. Tercüman kızımın İsviçreli ailenin Schmutz soyadını alacağını, imza atmam gerektiğini söyledi, beynimden vurulmuşa döndüm. Kendimi kaybetmişim, bağırıp çağırıyordum, ne olursa olsun diyordum. Feryatlarıma yöneticiler şaşırdı. Nedeni sorduklarında ilk oğlumun satıldığını, şimdi de kızımın başkalarına satıldığını anlattım. İsviçreli aile, benden özür diledi ancak suçlu olmamak için para sözü etmeden Vahittin'in çocuğu bakamadığımız iddiasıyla evlatlık vermek istediğini söyledi. Başımdan geçenleri anlattım. Vahittin 17 gün gözaltına alındı. 1985 başında da Türkiye'ye sürdüler. Bu vicdansızın daha sonra İtalya'da insan tacirliği yaptığını da öğrendim.’’

YİRMİ YILLIK ARAYIŞ

İnsan pek çok acıya alışabilir ama Selbiye oğlunun satılmasına alışamadı. Tam 20 yıl süreyle oğlunu aradı. Aklında tek kalan şey Melfi kasabası ve İtalyan ailenin adıydı. Bu arada küçük kardeşi Seyfettin Yıldırım İsviçre'ye geldi.İtalya ve İsviçre sınırında bir nakliyat şirketinde iş buldu. Ve orada çalışırken, sekiz dokuz yıl boyunca hiç bıkmadan İtalyan plakalı her TIR şoförüne ‘‘Melfi'de Antonio ile eşi Erika'yı tanır mısın?’’ diye sordu. Ve sonunda bir gün Melfi'den olan bir şoför aileyi tanıdığını söyleyerek adreslerini verdi ona. Bu yarım yamalak adresle oğlunun izine rastlamıştı Selbiye. ‘‘Ancak, oğlumu Hürriyet buldu. Beni yavrumla Hürriyet birleştirdi.’’

O ARTIK SİLVANO'YDU

Selbiye'nin Halil İbrahim adını koymak istediği oğlu Silvano Andretta'ydı artık. Bebekliğinde vaftiz edilip ilkokul yaşında kominyon yapan ve Hıristiyan inancına göre kilisedeki törenle Katolik olan genç şimdi 20 yaşında sırım gibi bir delikanlı. İtalyan ordusunda Carabinieri (Jandarma) olarak görev yapıyor. Silvano'yu evlatlık edinen Antonio şöyle anlatıyor:

‘‘27 Nisan 1963'de Erika ile evlendim. İsviçre'de çalışıyorduk. Hiç çocuğumuz olmadı. Hep evlat özlemi çektik. İnşaatta Vahittin ile tanıştım. Eşinin 5-6 aylık hamile olduğunu, çocuğa bakamayacaklarını ve para karşılığı bize verebileceğini söyledi. 2 bin 500 marka anlaştık. Doğum İtalya'daki evimizde yapılacaktı. Yaklaşık üç ay bizde kaldılar. Yeme içme ve yatma masrafı olarak 500 markı kestim, bu yüzden tartıştık ama 2 bin marka fit olduk. Köyde yakınlarımız dışında kimse Silvano'nun öz çocuğumuz olmadığını bilmiyor. Köy papazına, İsviçre'de çalışırken bir genç kızla yattığımı, ondan çocuğum olduğunu ve çocuğu evlatlık edinmek istediğimizi belirterek vaftizi sağladık. Silvano'yu kendi evladımız gibi büyüttük. Hiçbir eksiği yok. Şimdi öz annesi ve babasının kim olduğunu da biliyor.’’

‘‘Silvano benim elimde doğdu’’ diyen Erika Andretta ise kendisinin onun öz annesi olmadığını bir süre önce anlattığını belirtiyor ve ‘‘Silvano gerçeği benim ağzımdan öğrendi. Eğer ben söylemeseydim ve başkasından öğrenseydi o zaman daha çok yıkılırdı. Tüm varlığımız oğlumuzun. Silvano artık öz annesini tanıyor. Annesi de o da istedikleri zaman birbirlerini ziyaret edebilirler. Ben Silvano'suz yaşayamam’’ diyor.

Bu arada öz oğlunu iş arkadaşına sattığı, kaçırdığı kadın ve İtalyan karı koca tarafından iddia edilen Vahittin Yüksel'in, biri imam nikahlı iki karısı olduğu ve bu kadınlardan sekiz çocuğu bulunduğu öğrenildi. Yüksel, Refah Partisi Ankara İl Genel Meclis Üyesi olarak bu partide halen aktif yöneticilik yapıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!