Güncelleme Tarihi:
Oysa Tacitus’un ardılı olan Yunan kökenli Latin tarihçi Ammianus Marcellinus’un gözünde bu savaş öyle büyük bir önem arz ediyor ki, o kadar önemli bir merhale ki... <ı>Tarihı> adlı eseri bu felaketle sona eriyor. Marcellinus’un gözünde Doğu Roma İmparatorluğu bu hezimetle son bulmuştur. Sonrasını anlatmaya bile gerek yoktur...
378 senesinin ağustos ayında Edirne yakınlarında Roma ordusu, Gotlar karşısında büyük bir yenilgiye uğramış. Doğu Roma İmparatoru Valensius savaş meydanında ölmüş, ordusu kılıçtan geçirilmiş ve Konstantinopolis, günlerce ‘Barbarlar geliyor!’ korkusuyla titremiş.
Marcellinus, Tarih’inde Roma ordularını bozon Gotlar’dan <ı>lebs truculenta (iğrenç ayaktakımı)ı> diye bahsediyor, barbarları bir ‘hayvan sürüsü’ olarak görüyor.
Halbuki çağdaş tarihçiler, aynı Gotlar’ın askeri ve ekonomik sebeplerle entegre oldukları Roma İmparatorluğu’nun ‘cenazesini kaldırdıklarını’ düşünüyorlar.
Mesela, Tacitus’ların, Ammianus Marcellinus’ların halefi, çağdaş İtalyan tarihçi Alassandro Barbero, <ı>‘9 agosto 378: il giorno dei barbari’ (9 Ağustos 378: Barbarların günü)ı> adlı kitabında bu savaşın sonuçlarını farklı değerlendiriyor.
9 Ağustos 378 Hardianapolis bozgununun, Roma İmparatorluğu tarihinde 476 yılından daha ‘önemli bir hadise’ olduğunu iddia eden tezi tartışıyor. (Batı Roma İmparatoru Romulus Augustule 476’da tahtı bırakmış, bu da Batı Roma’nın sonu olmuştur. Tarihçi Arnaldo Momigliano bu ‘sessiz düşüş’ karşısında, o dönem kamuoyunun tamamen ilgisiz kaldığını yazar.)
Barbero, adı geçen kitabında savaşın öncesini ve sonrasını ve asıl, sonuçlarının niye bu kadar önemli olduğunu anlatıyor. IV.yüzyol, büyük çalkantılara sahne olmuştur; bu asrı, (Büyük Constantinus’un ve Büyük Theodosius’un askeri başarıları sonucu) ‘Hıristiyanlığın zaferi’yle sınırlamak haksızlıktır, diyor...
Uzutmayayım, Alessandro Barbero’nun kitabının Fransızca baskısından bahseden eleştirmen Philippe-Jean Catinchi’nin şu cümlelerini aktarmaktı maksadım:
“...Alessandro Barbero, <ı>barbarı> kelimesinin, Romalılar’la, sınırlarında bekleyen - komşu oldukları, iyi tanıdıkları ve bazen hizmet ettikleri bu dünyaya asimile olmayı hedefleyen - savaşçılar arasındaki, giderek belirginleşen benzeşmeyi iyi ifade etmediğini açıkça gösteriyor. Çünkü Ren’in, sonra Tuna’nın ötesinden gelen kavimler sınırları aşıyordu, şefleri kültürüne uyum sağladıkları bu devletlerin başında önemli mevkilere yükseliyorlardı. Ülke menfaatini görmez hale gelecek kadar yolsuzluğa batmış Romalı yöneticilerin beceriksizliklerini kabul etmekle beraber, Barbero, <ı>‘barbar istilası’ı> denilebilecek bir kitlesel felaketi reddediyor, gerçeklerle uzaktan yakından alâkası olmayan bir <ı>‘medeniyetlar çatışması’ı> tezini elinin tersiyle itiyor.”
Ve eleştirmenin final cümlesi:
<ı>“Roma İmparatorluğu’nun çok önemli - acaba sonuncu mu? - bir mütasyonunu kavramak için, mükemmel bir denge dersi...”
ı>*
Böyle bir yazıyı okurken, Batılı aydınların kafa yapısını da bildiğimden midir, nedir...
(Yöneticileri zayıflıkla, iradesizlikle, beceriksizlikle suçlanan) Roma İmparatorluğu’nun yerine Avrupa Birliği’ni koymadan edemiyorum.
Ve...
‘İyi tanıdıkları ve hizmet ettikleri’ ve entegre olmayı hedefledikleri ‘medeni dünyayı’ istila etmek üzere sınır kapılarında bekleyen, şefleri çoktan Batı değerlerini hazmetmeye (= ulusal kültürlerini kaybetmeye) başlamış, hadi ‘ayak takımı / hayvan sürüsü’ demeyelim ama, barbarlar’ın yerine de...
Çok mu alıngan oldum acaba?<ımg>ımg>