Oluşturulma Tarihi: Ekim 26, 2006 00:00
Bayram sohbetleri çerçevesindeki son röportaj Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu ile yapıldı. Röportajı Hürriyet Ankara Temsilci Yardımcısı Şükrü Küçükşahin ve Parlamento Büro Şefi Nuray Babacan gerçekleştirdi.
Mehmet Ağar’a, "Risk Türkiye’nin boynuna, iktidar sizin koynunuza" diye bir söz söylediniz. Buradaki sözlerin altında yatan AKP ile gizli iktidar pazarlığı mı?
Sayın Ağar’ın şahsını hedef alan bir şey söylemek istemem. Sonuç itibarıyla muhalefetin muhalefetle çatışması doğru bir şey değil. Ancak söylediği sözler, Türkiye’nin güvenliği, geleceği ve istikrarı bakımından çok temel bir mesele. Ben net bir cümle söyleyeceğim size. 2002 seçimleri Irak’a Amerikan müdahalesinin yapılabilmesi için elverişli bir hükümeti bulmak için yapıldı. 2007 seçimleri ise Kuzey Irak Kürt Devleti’ne hami olacak bir hükümeti bulmak için yapılacaktır. Burada roller şimdiden dağıtılmaya başlandı. Hükümet Amerikan yönetimiyle bu konuda anlaşmıştır, anlaşmama gibi bir inisiyatifinin olmadığını düşünmektedir. Çünkü, ekonomik olarak içine düşürüldüğümüz sıcak para bağımlılığı, hükümetin ipini her an çekilebilir hale getirmiştir.
ABD FAKTÖRÜBu nedenle, AKP-DYP koalisyonunun altyapısı mı hazırlanıyor demek istiyorsunuz?
Ağar’a, durduk yerde ettiği "Hükümet inisiyatif alsın, ben riski üstlenirim" sözünün ne anlama geldiğini sormak gerekir. Koalisyon olabileceklerini, olmak istediklerini zaten kendileri söylediler. Bir yandan AKP iktidarını iktidarsızlaştırmak, bir yandan o iktidara ortak olmak. Yani AKP’nin tasfiye edilmesi istenmiyor. Ortadoğu’da Amerikan silahları dururken, Türkiye’den bir İslamcı muhalefet tehlikeli görülüyor. O yüzden iktidarda olması tercih edilen bir şey. Ancak, içine aşı mikrobu verilmesi, yani sigortasının olması lazım. Ayarları bozulduğunda ayar çekecek ortak lazım. O ortak aranıyordu ve el kaldıranlar oldu. Ben Ağar’ın duruşunda böyle bir niyet sezdim.
Ağar’ın uluslararası bir oyunu bozmak için yola çıktığını söylemesi sizi neden ikna edemiyor?
Oyun bozma söylemi, ikna edici bir biçimde söylediğinde memnuniyet verici tavır olur. Ayakta alkışlamaya hazırım. Ama bu oyunu bozmanın yolu; Tayyip Erdoğan ile işbirliği değil, Erkan Mumcu ile işbirliği yapmaktır.
Artık onlar değil, Mumcu ile Ağar konuşsun
Mesut Yılmaz ve arkadaşlarının merkezde bütünleşme adına yaptıkları çalışmalardan sonuç çıkar mı?
Sorun şu; Rahşan Ecevit, Mesut Yılmaz ve Süleyman Demirel girişimlerinde gerçekten samimi ve iyi niyetliler. Ama toplum bunu böyle görmüyor ve algılamıyor. Türk siyasetinde, ’ana damar’ siyasetini yaratmak amacıyla bütünleşmek doğrudur. Ama geçmişte bunu denemeyen insanların, bu işe soyunması toplum nezdinde bu projeye itibar getirmiyor.
Bunu konuşacaksak Mehmet Ağar ile ben konuşurum. Bunu konuşacaksak, Zeki Sezer ile ben konuşurum. Bunun, samimiyet içinde ve ülke için yapılıyor olması lazım. Bu şahıslar, bir şey yapacaklarsa, tecrübeli, saygın kimlikleriyle bir katkı sunacaklarsa, bunu ortaya çıkıp kendi inisiyatifleri olarak sunmaktan vazgeçmelidirler. Mesela Sayın Demirel’in duruşu bana daha yakındır.
Hastalığı doğru hareketleri yanlış
Başbakan’ın sağlık sorunları gündeme damgasını vurdu, bunun üzerinden siyaset yapmayı doğru buluyor musunuz?
Kendisine şifa ve sağlık diliyorum. Sağlık üzerinden muhalefet yapmak hiç doğru olamaz, yakışık olmaz. Ancak, Başbakan’ı çok iyi tanıyorum, bu konuyla ilgili gözlemlerim var. Başbakan’ın hastaneden çıktığı videoları iyi izleyin. Zor yürüyormuş gibi yapıyor. Mağduriyetin imal ettiği bir imajdır Tayyip Erdoğan. Her biçimde mağdur algılanmayı seviyor. Çocuklar da böyledir, hastalıklarını abartırlar. El sallamaya bir bakın. Elini yavaş çekimmiş gibi sallayan birinin, gözü öyle hareket etmez. Hasta olduğu doğrudur ama hastaneden çıkarkenki hali gerçek değildir. Elini öyle
zor sallayacak bir hastayı hiçbir doktor taburcu etmez.
Başbakan’ın türban tavrı Matrix gibi
Başbakanla türbanı konuşarak tanıştınız, türbanı konuşarak ayrıldınız...
Bu bakımdan ilk karşılaşmamız da son karşılaşmamız da gerçekten trajiktir. Hem onun hem de benim hayatım bakımından trajik fotoğraflar. Çünkü, bir tarafta; bu konunun bayraktarlığını yaparak siyaset yapan, ama ne yazık ki samimiyeti çok kuşkulu bir adam. Diğer tarafta bu konuyla ilgili bayraktarlık gibi bir derdi olmayan, ama bu konuyu temel insan hakları ve özgürlükleri çerçevesinde samimi olarak gören bir adam var. Bence, Başbakan’ın tavrı Matrix gibi. Yani ortada bir gerçek yok. Neredeyse her anı oynama. Simsiyah ve kaba bir edayla oynanan üç boyutlu bir oyun.
Peruk takar girerler
Erdoğan’la ilk karşılaşmanız ne zaman oldu; ilk ve son görüşmelerinizde neler yaşadınız?
Tayyip Bey’le ilk kez, THY’nin bir uçak yolculuğunda yan yana oturarak tanışmıştım. O belediye başkanlığı görevinden alınmıştı. Ben ANAP genel başkan yardımcısıydım. Başörtüsü krizinin yeniden alevlendiği günlerdi. Fazilet Partisi mensupları ortamı çok geriyordu. O süreçte bu krizlerin aşılması için bir rapor hazırlıyordum. Bunu Başbakan Mesut Yılmaz’a anlatmıştım, benimsedi ve MGK’da görüşülmesine ikna olmuştu.
Erdoğan’a kıyafet tercihinin, örtünme tercihinin siyasallaştığını, Fazilet Partililerin tavrının bu tezi doğrular nitelikte olduğunu, böyle olursa çözüm bulunamayacağını, Mesut Yılmaz’ın ciddi bir çaba içinde olduğunu, kendilerinin de bu işi siyasal gündemin konusu olmaktan çıkaracak bir fedakárlık göstermeleri gerektiğini anlattım. Milletvekillerinin (Abdullah Gül’ü kastediyor) eşlerini yanlarına alıp üniversitelere gidip kayıt yaptırması yanlış olmuştur, dedim.
O da bana, "Haklı olabilirsiniz. Bu işin çözülmesi önemli ama burada büyük bir haksızlık var. Biz bu işe sahip çıkmalıyız. Ben şimdi Bursa’ya gidiyorum. İmam hatipli bir kız öğrenci gösteri sırasında kaza geçirmiş, onu da ziyaret edeceğim" dedi. Ben de "Gitmezseniz, o çocuk için daha büyük iyilik etmiş olursunuz, gidecekseniz de bari basına
haber vermeyin" dedim. Ertesi gün gazetelerde haberini okudum.
Peki ya son görüşmeniz?
Çok enteresandır, son karşılaşmamızda da yine aynı konuyu konuştuk. Bakanlar Kurulu’nda konu öğrenci affını Meclis’e sevk etmekti. Ben, bunun yanlış olduğunu, mevcut YÖK yasaları ve yönetmelikleri dururken, sonucun değişmeyeceğini söyledim. Kız öğrencilerin aynı kılık kıyafetle üniversitelere döndüklerinde aynı mevzuatla karşılaşacaklarını; bunun gerilimi artıracağını belirttim. YÖK reformu için Anayasa değişikliği önerdim. Önce Anayasa için sayılarının yetmeyeceğini söyledi. Ben CHP’den de destek alabileceğimizi söyledim. Erdoğan, "Hayır" diyerek ısrar etti. Ben de "Bu kaos yaratacak, Cumhurbaşkanı onaylamayabilir" dedim. "Biz gönderelim de onaylayıp onaylamayacağı onların bileceği şey" dedi. Buradaki sözün samimiyetsizliğinden biraz rahatsızlık duymakla birlikte, "Cumhurbaşkanı onaylasa bile bu çocuklar, oraya bu kıyafetlerle geldikçe, rektörün elinde bu mevzuatlar oldukça, ne olacak yine giremeyecekler" dedim. Cevap olarak, "Belki peruk takıp girerler" dedi. Ben dedim ki: "Peruk takmak için mi bu çocuklar bu hükümeti seçtiler." Sonra sustum, doğrusu kurulda da bir ölüm sessizliği oluştu diyebilirim. Bütün bakanların, herkesin yüzüne baktım, herkes gözünü kaçırıyordu. Ama Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, benim sözümü hararetle desteklemişti. Final bu oldu...
Ayrılık öncesi mutluluk tablosuANAVATAN Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, eşi Işın Mumcu, oğlu Furkan ve Mehmet Ali ile birlikte Hürriyet’e poz verdi. Partisinin, sohbahar renklerinin hakim olduğu bahçesinde mutlu bir aile tablosu çizen Mumcular, bayramın ilk günü ise büyük oğulları Furkan’ı üniversite eğitimi için ABD’ye yolcu etmenin hüznünü yaşadılar.