Afrika İstanbul’a yerleşiyor

Güncelleme Tarihi:

Afrika İstanbul’a yerleşiyor
Oluşturulma Tarihi: Haziran 17, 2001 00:00



Şermin SARIBAŞ
Haberin Devamı

Tarlabaşı, Beyoğlu, Beyazıt, Kadıköy, Fatih... İstanbul'un çeşitli semtlerinde karşımıza çıkan iri cüsseli, çikolata renkli adamlar kim? Güneşin kavurduğu Afrika'dan buraya, hangi kader yolculuğu sürüklemiş onları? Arkasından ‘‘gavur’’ diye seslendiğimiz ama çoğu Müslüman olan bu adamlar burada ne yapıyor, nasıl yaşıyor, arkalarından edilen küfürlere ne karşılık veriyor? Hani o çok övündüğümüz misafirperverliğimiz sadece beyazlara mı özgü! Herkesin diline doladığı ‘‘Türk kızları zenci erkek sever’’ lafının aslı astarı var mı? Karma evlilikler yapılıyor mu? Bu yazıda okuyacaklarınız meşru ve gayrimeşru yolla İstanbul'a gelen, bazısı konuşursam başıma bir iş gelir diye çekinen, kimi de eğer konuşmazsak bizi nasıl anlayacaklar diyen Afro İstanbullular'ın anlattıklarıdır.

Türkiye'deki tam sayılarını ne kendileri ne de resmi kayıtlar biliyor. 2 bin 500 Afrikalı'nın İstanbul'u mesken tuttuğu sanılıyor ve devamlı gelenlerle nüfusu artıyor.

Kültürel dokularının en çok Beyoğlu'na uyduğunu düşündükleri için buraya ve civar semtlerine yerleşiyorlar. Fatih, Sefaköy, Beyazıt ve Kadıköy'de yaşayanların sayısı 150'yi geçmiyor.

Hemen hepsi de zamanlarını çoğunlukla Beyoğlu'nda geçiriyor. Beyoğlu'nda çalışıyor, Beyoğlu'nda eğleniyorlar. Daha şimdiden zevklerine göre mekanları var. Afrika müzikleri çalan üç bar: Riddim, Pi ve Manastır. Yeni ülkelerde yeni hayatlar kurma hayaliyle gelen Afrikalılar buralara takılıyor, buralarda tanışıyor, buralarda buluşuyorlar. Kırık dökük bir Türkçe'yle konuşuyorlar.

TANZANYALI VETERİNER

Göçmen Afrikalılar, bize hiç de yabancı sayılmazlar. Tıpkı ekmek davasına Almanya'ya göç eden Türk gurbetçiler gibiler.

Sadece çalışmaya değil okumaya da geliyorlar. Niyetleri iyi bir iş bulurlarsa kalmak, bulamazlarsa geri dönmek.

İşsizler arasında dinlediğimiz en trajikomik hikaye Tanzanyalı Veteriner Ali'ninki: Her tür hayvanın bulunduğu Afrika'dan İstanbul'a mesleğini yapmaya gelmiş. Ama ilgileneceği hayvanların kedi ve köpekten ibaret olacağını daha önceden tahmin edememiş. Şimdi ülkesine dönüyor.

Afro İstanbullular'ın çoğu tablacı, yani seyyar satıcı. Zabıtalarla başları belaya girmesin diye onların yemek saatini ve mesai bitimini kolluyorlar.

Bir de futbol starı olmanın rüyasını görenler var. Nijeryalı Amokachi, Uche ve Okacha olmanın hayalleriyle yola çıkanlar. Rüyalarında gördükleri şöhreti, Türkiye'de gerçek hayata transfer etmek istiyorlar.

YAMYAM SORAN PROFESÖR

En çok şikayet ettikleri, Afrika'nın bir kıta değil de bir ülke gibi düşünülmesi. Üç yıldır İstanbul'da yaşayan ve basketbol antrenörlüğü yapan Senegalli Salem ‘‘Afrika'da 54 tane ülke var. Zenciyiz diye hepimizi aynı ülkeden gelmiş sanıyorlar. Halbuki hepimiz farklı kültürlerdeyiz. Her şeyden önce dinlerimiz farklı. Çoğumuz Müslümanız. Türkiye'ye geldiğimde Afrika'da yamyam var mı diye soran profesör gördüm ben’’ diye isyan ediyor.

Zaten kendi aralarında da kamplaşmalar oluyor. Mesela Nijeryalılar diğer Afrikalılar tarafından pek sevilmiyor. Nedenine dair verdikleri tek ipucu, Nijeryalılar'ın kendilerini diğer Afrikalılar'dan daha üstün gördüğünü söylemeleri!

Ama asıl dertli oldukları konu potansiyel uyuşturucu taciri olarak görülmek. Gerçi uyuşturucu satıcılığı ve kuryeciliği dedikoduları durduk yerde çıkmıyor, uyuşturucu satarken yakalanan ve sınırdışı edilen Afrikalılar bunlara sebep.

Tabii ki bazı vatandaşlarının suçları yüzünden damgalanmak hiç hoşlarına gitmiyor ve zaten zor olan hayatlarını daha da zorlaştırıyor.

Belki de bu yüzden caddede sokakta yürürken maruz kaldıkları tacizlere aldırmıyorlar. Oysa bize kötü davranılmıyor deseler de yürürken arkalarından i... ne işin var burda? A... kodumunun zencisi biz iş bulduk da bir sen kusur kaldın? Anasını s..... ben bunların gibi küfürlü saldırılara biz de şahit oluyoruz.

TC ANAYASASI’NI BİLİYORLAR

Oturdukları mahallelerin muhtarlarıyla bal börek geçinmeseler de durumları içgüveysinden hallice... Kimi muhtarlar bir zararları yok derken, kimisi de ‘‘nereden çıktı bunlar, her gün çoğalıyorlar’’ diye şikayet ediyor.

Onlar hakkında bir not daha: Türk vatandaşlarının pek yapmadığı bir şeyi hemen hepsi yapmış: ‘‘Küçük kırmızı kitap’’ dedikleri T.C. Anayasası'nı okuyup, yutmuşlar.

İşte göçmen, hem de siyah göçmen olmanın kısaca özeti.

FAVORİLERİ

Kadınlar

Sibel Can, Hülya Avşar, Muazzez Ersoy'a bayılıyorlar.

Şarkıcılar

Tarkan, Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses ve Mahsun Kırmızıgül, ve Ümit Besen.

Oyuncular

Kemal Sunal ve Cüneyt Arkın'ın üstüne aktör tanımıyorlar.

Anchorman

Reha Muhtar'a toz kondurmuyorlar.

Onları kim temsil ediyor?

Nijerya hariç, fahri konsolosluklar aracılığıyla temsil ediliyor. Tanzanya, Etiyopya, Sudan ve Senegal fahri konsoloslarının hepsi işadamı. Somali'nin ise ne elçiliği ne de fahri konsolosluğu var. Herhangi bir Afrikalı'nın Türkiye'de ölmesi durumunda önce temsilciliklere haber veriliyor. Eğer Türkiye'deki temsilcilik bir fahri konsolosluksa, o ülkenin Türkiye'ye en yakın hangi ülkede büyükelçiliği varsa orası haberdar ediliyor ve kişinin ailesi ile bağlantıya geçilmesi isteniyor. Ailenin kararına göre, kişi ya Afrika'ya gönderiliyor ya da Türkiye'de defnediliyor. Ama pek çok aile, cenazeyi Afrika'ya getirecek parayı bulamadığından cenazeler Türkiye'de gömülüyor.

Sudanlı Maghoup Ahmed (37) Türk eşi Filiz Ahmed (35)

Belediye otobüsünde tanıştılar

Ahmed, neredeyse hayatının yarısını İstanbul'da geçirmiş. Mutlaka hatırlarsınız bir dönemin unutulmaz reklamı ‘‘Çakar çakmaz çakan çakmak. Tokai’’ reklamının kahramanlarından o. Bir Türk kızıyla evli, dört yaşında Ömer adında oğlu var. Boğaziçi İnşaat Mühendisliği ve İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. On yıl içinde neredeyse yirmi firma değiştirmiş. Patronlara yağcılıktan çok şikayetçi: ‘‘Ben öyle olamadığım için fazla tutunamadım zaten’’ diyor. Şimdi kendine ait bir kargo şirketi var. Eşi eğlenmeyi sevmediği için eskisi gibi geceleri dışarı çıkmıyor. Türkiye'nin en büyük eksiğinin sivil anayasa olduğunu söylüyor.

Filiz Hanım, erkeklerin maçoluğuna asla tahammül edemezmiş. Bu yüzden yabancıyla evleneceğim dermiş. Ama bu yabancının zenci olabileceği aklına hiç gelmemiş. Ama kısmet, Ahmed'le onu bir otobüste karşılaştırmış. Ahmed, Filiz'in yanına yanaşıp Boğaziçi'nde okuduğunu, görüşüp görüşemeyeklerini sorduğunda, Filiz çat pat üniversitenin yerini tarife başlamış. İngilizce bilmediğinden okulun yerini soruyor sanmış. Şu anda beş yıllık evliler ve dört yaşındaki oğulları Ömer ve vazgeçemedikleri köpekleriyle Kanlıca'da yaşıyorlar. Ailesinden hiç olumsuz tepki almamış. ‘‘Ahmed Müslüman olmasaydı belki tepki gösterebilirlerdi. Bizden biri gibi benimsediler’’diyor. Filiz'i en bunaltan soru, ‘‘Ömer'in annesi siz misiniz?’’ Karı koca birarada gezerken en çok duydukları ‘‘ne bulmuş ki bu adamda. Kesin parası için evlenmiştir’’ sözleriymiş.

AMMAR İBRAHİM (34, Sudanlı)

Türkler şaşaya bayılıyor

Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu. Ticaretle uğraşıyor, Sudan'a otomobil yedek parçası gönderiyor: ‘‘İşyeri Beyazıt ya da Fatih'te olan bir zenciye kimse itibar etmiyordu, o yüzden Levent'te dubleks bir büro tutmak zorunda kaldım. Çapa'da oturuyorum. Türkler şaşaya bayılıyor.’’ Ammar, ticarete başlamadan önce Fatih'te ev tutmaya kalkmış ama ev sahipleri hiç sorun çıkarmamasına rağmen apartmandakiler ev sahibine baskı yaparak kiralamamasını istemişler. Ev sahibi vazgeçmeyip kiraya verince eşlerinin üstüne kapıyı kilitleyip giden komşular olmuş. Zamanla Ammar'ı ve ailesini tanıdıkça gidip gelmeye başlamışlar. Sudan'daki iş yerinde 20 Türk'ü çalıştıran Ammar, ‘‘Türkiye'ye bir borcum var. Burada okudum, ne öğrendiysem burada öğrendim. Çalışarak Türkiye'ye borcumu ödemem lazım’’ diyor. O da bir İbrahim Tatlıses hayranı: ‘‘Dünyada onun gibi ses yok. Ama MFÖ ve Emel Sayın'ın da hakkını yememek lazım.’’

Tarık Nur (37, Sudanlı)

Osmanlı tarihçisi

Osmanlı tarihini öğrenmek için Türkiye'den daha iyi bir yer olabilir mi? Tarık'da bir Osmanlı tarihçisi olarak İstanbul'a gelmiş. Üç yıldır master ve doktora yapıyor. Üniversiteye yakın olsun diye Fatih'ten ev kiralamış. Çantasının içinden onlarca Osmanlıca yazılar çıkarıp ‘‘Bak bu 16. yüzyıl Osmanlıcası, okuması çok zor’’ diyor. Bilgisayar mühendisi olan eşi kızlarına bakmak zorunda kaldığından şu anda çalışmıyor. Kızları Vela, dört yaşında ve babasından daha güzel Türkçe konuşuyor. En çok etkilendiği padişah, ‘‘Tabii ki Kanuni Sultan Süleyman’’. Boş zamanlarında medrese, çeşme, saray dolaşıyor: ‘‘Mimar Sinan'ın eserlerini görünce bakakaldım. O nasıl bir yetenek ve zekaymış’’ diyor. ‘‘Muazzez Ersoy ve Levent Kırca'yı çok beğeniyorum’’ derken kızı Vela'dan sesler yükseliyor ‘‘Ben Atilla Taş'ı sevi-yorum’’.

Salem (28, Senegalli)

Salem abi n’aber?

Sefaköy sokaklarında 1.98'lik Salem'le yürürken çocuklar ‘‘Salem abi n’aber?’’, ‘‘Salem abi heyyy baksana camdayım’’ diye seslenerek ona ilgi gösteriyorlardı. Salem üç yıldır Türkiye'de yaşıyor. Basketbol antrenörü. Mahalledeki çocuklara kendini o kadar sevdirmiş ki, yürürken hepsiyle şakalaşıyor. Türkiye serüveni Fas'ta basketbol oynarken tanıştığı futbolcu Mamadu Diallo'nun Zeyntinburnuspor'a transfer olmasıyla başlamış. Salem de Türkiye'ye basketbolcu olarak gelebileceğini düşünmüş. Hemen Fas'taki Türk Büyükelçiliği'ne başvurmuş. Sporcu olduğu için vize alması hiç de zor olmamış. Şimdi basketbol antrenörlüğü yaptığı Sefaköy Özel İlke İlköğretim Okulu'nda da çok seviliyor. Evsahibi de seviyor onu. Bugüne dek kirasını en düzenli ödeyen kiracısı Salem'miş. İstanbul'a geldiğinde dil bilmediği için ilk yıl işsiz kalmış. Hırslanıp Türkçe'yi öğrendiğinde iş kapıları yavaş yavaş açılmış. Üç ayrı yerde basketbol antrenörlüğü yaparak ayda 500 dolar kazanıyor. Biraz daha para biriktirdiğinde memleketine dönecek. Memleket demeyi ‘‘ülkeye’’ tercih ediyor. Para biriktirmek zorunda olduğundan gezip eğlenmeye bütçe ayırmıyor. Akşamları televizyon izliyor. Bir ara Türk sevgilisi olmuş: Bir alışveriş merkezinde kasadaki kızlar ona bakarak gülüşmeye başlamışlar. O kızlardan biri bir süre sevgilisi olmuş ama sonra ayrılmışlar.

Yolda yürürken adam bana sürekli a.... kodumun zencisi diyor. Biliyorum aslında neyim neciyim öğrenmek istiyor. Dönüp cevap verdiğimde, aaa Türkçe biliyormuş, abi sen nerelisin, ne iş yapıyorsun diyerek az önce küfür eden o değilmiş gibi sohbete başlıyor.

Osman (35, Sudanlı)

Gece hayatının guru’su

İstanbul'daki Afrikalılar'ın gurusu ve en eskisi. Tam onbeş yıl önce İstanbul'a gelmiş ve artık neredeyse bizden biri olmuş. Burada evlenmiş, burada çocuğu olmuş. Kanada vatandaşı Türk eşi ve çocuğu şu anda Kanada'da yaşıyor. 1986'da Türkiye'ye ilk geldiğinde Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girmiş ve üçüncü sınıfta okulu bırakmış. 91 yılında Bilsak'ı, ardından da Arnavutköy'deki herkesin bildiği Reggie Bar Pupa'yı açmış. Şimdi ise Beyoğlu'nda Afrikalılar'ın en popüler buluşma mekanı Riddim Bar'ı işletiyor.

Senegalli Mustafa (30), İsa (30) ve Abdullah (33)

Sekiz kişi aynı evi paylaşıyorlar

Beyazıt'ın ara sokaklarından birindeki eve ayda 200 dolar kira ödüyorlar. Fotoğrafta olmayan beş arkadaşları daha var. Hepsi de tablacılık yapıyor. Maske, saat, kolye ve bilezik satarak geçimlerini sağlıyorlar. Ayda ortalama 150 milyon kazanıyorlar. Ayda biriktirebildikleri 30-40 milyon lirayı banka masrafı olmasın diye, gelen giden hemşerileriyle ailelerine gönderiyorlar.

Mustafa, Türkiye'yi Müslüman ülke olduğu için seçmiş. Avrupa'yı aklından geçirmemiş bile. Eşi ve çocuğu Senegal'de yaşıyor. Mustafa Müslümanlıkta zina yasak olduğu ve tekeşliliği benimsediği için Türkiye'de hiçbir kadınla beraber olmamış. Söylediğine göre teklifler gelmiş ama o reddetmiş. Mustafa ve ev arkadaşları evlerinin yakınlarındaki camide beş vakit namazlarını kılıyorlar. Camiye gidemezseler odalarının bir köşesindeki seccadeleri hazır duruyor.

İsa da sekiz ay önce gelmiş. Tezgahını Kadıköy ve Eminönü'de açıyor. Türkçe'yi, pazarlık sırasında sökmüş. ‘‘Ekonomik krizden çok etkilendik, daha önce eğlenmek için hiç olmazsa ayda bir bara giderdik artık sadece evde oturup televizyon seyredebiliyoruz.’’ Türk kızlarıyla da arası para yüzünden biraz bozukmuş. ‘‘Kızlar parayı çok seviyor, seksi Afrika'ya gittiğimde yapıyorum’’ diyor. İsa, bazı Afrikalılar'ın uyuşturucu satarak onları da zorda bıraktıklarını ve onlar yüzünden hepsinin aynı şekilde görüldüğünden şikayetçi: ‘‘Yolda yürürken bizi gören çocuklar hemen annesine sarılıyor. Korkuyorlar. Yanımızdan her geçen Arap diye sesleniyor. Çocuklar kara adama bak diyorlar. Her toplumda kötüler olabilir. Bizleri de onlar gibi görmesinler ne olur.’’

Abdullah, en geveze ve bilgiçleri: ‘‘Önceden Atatürk'ü bilmiyordum. Onun ne kadar büyük ve Türk milleti için ne kadar önemli olduğunu buraya gelmeseydim asla öğrenemezdim. Türkiye'de en çok neyi hatırlarsın diye sorsalar Atatürk derim. Küfür edenlere cevap vermem. Cevap versem ne olacak, küfürler benim cebime mi giriyor?’’ Türkiye'de direkt bir ırkçılıkla karşılaşmadığını söylüyor ama zabıtalara da mesaj göndermekten geri kalmıyor: ‘‘Geçen hafta 36 milyon ceza ödedim. Bu çok fazla. Zaten beyazlar satışa devam ederken neden bizi kovuyor zabıtalar merak ediyorum.’’

Bob ZImbwe (34, Tanzanyalı)

Türkü kaseti yapacak

Şaşırmayın ama türkü söyleyen bir Tanzanyalı o. Türkü repertuvarı çok geniş değil ama ‘‘Lingo Lingo Şişeler’’ ‘‘Hey Onbeşli Onbeşli Tokat Yolları Taşlı’’ ve ‘‘Uzun İnce Bir Yoldayım’’ türkülerini çok güzel söylüyor. Bu türkü işine o kadar kafayı takmış ki, kaset için her türlü hazırlığı yapmış. Şan ve solfej dersleri almayı ihmal etmemiş. Ama kaset tam çıkacakken kriz çıkmış ve ertelenmek zorunda kalmış. Arabesk de seviyor ama türkünün daha güzel olduğunu söylüyor.

Çok meşhur olmasa da İstanbul'un meşhur Afrikalılar'ından sayılır o. Kahpe Bizans ve Süper Baba'da oynamış, Niran Ünsal'ın klibinde boy göstermiş. ‘‘İbo'nun sesi dehşet güzel’’ diyor. Tarkan'ın tam bir sanatçı olduğunu, çok güzel dans ettiğini söylüyor.

Cüneyt Arkın'ı tanışmıyor ama ondan sürekli ‘‘Cüneyt Abi’’ diye bahsediyor ve onu çok yakışıklı buluyor. Bob, beş arkadaşıyla birlikte kurduğu grubuyla salı günleri Riddim Barda Reggae ve Funk söylüyor. Ayrıca özel gecelere de davet ediliyor. Müzik yapmak için Fethiye, Bodrum ve Mersin'e de yolu düşmüş.

Irkçılıkla karşılaşmadığını ama çok küfür yediğini söylüyor. Önceleri ‘‘Manyak mısın’’ diyerek cevap veriyormuş ama artık dönüp arkasını gidiyor. Bir de en çok kızdığı, Afrikalılar'ın Türkçe bilmediğini düşünmeleri. Bu yüzden yanlarında sürekli atıp tutuyorlarmış. Türk kızlarının iyi seviştiğini söylüyor ve onlardan biriyle evlenmek istiyor.

Mustafa (25, Tanzanyalı)

Türk kızlarının abileri!

Üç yıldır İstanbul Tarlabaşı'nda yaşıyor. Okumak için gelen Mustafa'ya ailesi para gönderiyor. Parası kıt kanaat yettiği için, bir yerden bir yere yürüyerek gidiyor. Otostop denemiş ama üç yıldır kimse onu arabasına almamış: ‘‘Kriz belimizi büktü. Türkiye nereye gidiyor bilmiyorum. Bütün bunlar bence Amerika'nın eseri. Herkes buradan kaçmak istiyor ama bilmiyorum nasıl yapılacak’’ derken asgari ücretle çalışan bir Türk sanıyorsunuz. İstanbul'a gelmeden önce ona, Türk kızlarının zenci erkeklere meraklı olduğunu söylemişler: ‘‘Ne merak ediyorlar ki, hepimiz insanız işte. Birbirimizden hiç farkımız yok.’’ Türk kızlarının abilerinden çok korktuğunu tespit etmiş. Mustafa beyaz kızları seviyor ve bir melez çocuğu olsun istiyor.

Kester Ezuma (30, Nijeryalı)

Niye 2. ve 3. ligde oynayamıyoruz?

Futbol menajeri. Türkler'in futbol merakını duyunca valizini toplayıp gelmiş. İki yıldır İstanbul'da. Zaman zaman da İngiltere ve Almanya'ya gidiyor. Hatta geçen yıl İngiltere'ye bir futbolcu satmış ama henüz Türkiye'de bunu başaramamış. Nasıl geçindiğini sorunca, ‘‘Babam para gönderiyor’’ diye cevap veriyor. Kasımpaşa stadında keşfedilmeyi bekleyen 17-21 yaş arası Nijerya, Kamerun ve Ganalı futbolcular, şu anda hiçbir kulüpte oynamamalarına rağmen formdan düşmemek için yaz kış antrenmana devam ediyorlar. Kasımpaşa stadına girişleri yasak olduğu için antrenmanı stadın hemen yanındaki küçük toprak zeminde yapıyorlar. Geçimlerini ise Kester'in verdiği paralarla sağlıyorlar. Kester, bu futbolcuların ayda 300-400 dolara Bursa, Antep, Adana ve Trabzonspor'da oynayabileceklerini söylüyor. Şikayeti, Türkiye'deki yabancı futbolcuların sadece birinci ligde oynamalarına izin verilmesi. İki ve üçüncü lig için izin çıksa Kester havalara uçacak.

CarolIne DIouf (25, Senegalli)

Laf atanlar korkak

Caroline, bir Naomi Campell değil ama en az onun kadar güzel. Maliye öğrencisi. Sokakta fahişe gibi davranılmasından çok rahatsız: ‘‘Onların hepsi korkak, bağırınca hiçbir şey söylememişler gibi yok oluyorlar.’’ Yurtta kaldığı için gece hayatı pek yok. Hafta sonları Türk arkadaşlarıyla Çamlıca'ya pikniğe gidebiliyor. İlk tanıştığı insanların çoğu önce Müslüman olup olmadığını soruyor, ‘‘Evet Müslümanım’’ cevabını alınca da, hemen dost oluyorlarmış. Ona göre Afrikalılar Türkiye'ye üç şey için geliyor: Avrupa'ya geçmek, okumak ve çalışmak. Caroline'i gözüne kestirenler varsa sakın heveslenmesin. Yakında ‘‘memleketine’’ dönecek ve bir bankada çalışacak.

İbrahim (24, Senegalli)

Nerede dans edilir?

Okumak ve çalışmak için bir yıl önce gelmiş. Ülkesinde daktilografi okumuş. Burada da aynı konuda eğitim almış. Beyazıt'ta, Afrikalı arkadaşlarıyla birlikte oturuyor. Seyyar satıcılık yapıyor. Senegal'e özgü pantolon, ceket, çanta ve ayakkabı satıyor. ‘‘Krizden dolayı işler biraz kesat’’ diyor. Şimdi 200-300 dolar kazanıyormuş ama krizden önce 1000 dolara kadar çıkıyormuş kazancı. Türk müziği seviyor: ‘‘Ritmlerini çok seviyorum. Senegal'de profesyonel dansçılık yapıyordum ama burada dans edebileceğim bir alan yok. Nerelerde bu iş profesyonelce yapılır bilmiyorum.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!