Oluşturulma Tarihi: Kasım 04, 2001 00:56
Afgan asıllı Kanadalı gazeteci Nilüfer Pazira'nın hikayesini, İranlı yönetmen Muhsin Makhmalbaf filme çekti. Film İkiz Kuleler'e yapılan saldırıdan önce çekilmişti.
11 Eylül'den sonra meşhur oldu. O kadar ki, ABD Başkanı Bush, filmi Amerika'da vizyona girmeden önce görmek istedi. Geçen hafta Paris sinemalarında gösterilmeye başlanan ‘‘Kandahar’’ gerçek bir hikayeye dayanıyor. 28 yaşındaki eski Kabilli Nilüfer'in hikayesi.
Nilüfer Pazira 28 yaşında. Ailesi, Zahir Şah'ı destekleyen, Kabil'in Batılılaşmış zengin ailelerinden biri. 1979'da o henüz çocukken Afganistan, Sovyet işgaline uğruyor. Küçük kız bu dönemde Kabil'de okula gidiyor ve Sovyet işgalcilere diş bileyerek büyüyor. 1989'da ailesiyle birlikte kaçıp Kanada'ya yerleşiyorlar. Nilüfer burada Moncton Üniversitesi'ni bitirip gazeteci oluyor. O sırada artık terkettiği ülkesi, Taliban'ın pençesine düşmüştür. Nilüfer de kendini bir Kanadalı gibi hissetmektedir. Sonra bir gün, Kabil'de yaşayan bir kız arkadaşından mektup gelir. Arkadaşı ‘‘Artık dayanamıyorum. 11 Ağustos 1999'da güneş tutulacakmış. Ben de o güneş tutulması sırasında intihar edeceğim’’ diye yazmaktadır.
ARKADAŞINA KOŞAR
Nilüfer'in hayatı altüst olur. Bir anda herşeyi bırakır, arkadaşını intihar etmeden önce, Afganistan'dan çıkarmak için garip bir maceraya atılır. Afganistan'ın sınır komşusu İran'a gider ve bir gün ünlü İranlı yönetmen Muhsin Makhmalbaf'ın ofisinden içeri girer. Hikayesini anlatır, yardım ister.
Makhmalbaf, arkadaşıyla iletişim kurabilmesi için ona yardım eder. Tek öğrenebildikleri, arkadaşının ailesiyle birlikte Kabil'i terkedip Mezar-ı Şerif kentine gittikleri, olur.
Ama bu arada, İran'daki Afgan mülteci kamplarında dolaşırken, sinemacı Muhsin Makhmalbaf'ın aklına parlak bir fikir gelir: Nilüfer'in hikayesinden bir
film yapacak, Afgan kadınlarının trajedisini anlatacaktır. Nilüfer'e, kendi rolünde oynamasını teklif eder.
Muhsin Makhmalbaf ve yine kendisi gibi sinemacı olan 21 yaşındaki kızı Samira Makhmalbaf kolları sıvarlar. Tek fark kurtarılacak olan arkadaş Nilüfer'in kızkardeşidir bu kez. Olayı Kabil'den Kandahar'a, mücahitlerin ve Talibanın kentine taşırlar. Nilüfer'e de anlamlı bir isim verirler senaryoda: Nefes. Yani, Afganistan'da kadınların en çok ihtiyaç duyduğu şey!
Filmi önce Afganistan'da, gizlice çekmek isterler. Sadece 24 saat girebilirler Afganistan'a: Bundan birkaç asır önce sanatçılarıyla, nakkaşlarıyla ünlü efsanevi şehir Herat’da yaptıkları kısa seyahatte, bu ülkede kaçak film çekmenin mümkün olmadığını anlarlar. Bunun üzerine filmi, İran'daki Niyatak Afgan mülteci kampında çekerler. Babası film çekerken, Samira Makhmalbaf da onu adım adım izler, Afgan kadınıyla ilgili bir belgesel yapmak üzere malzeme toplar.
GÜZEL DİYE ELEŞTİRDİLER
‘‘Kandahar’’ adlı film siyasi ortama, 11 Eylül'de İkiz Kuleler'e yapılan saldırı ve Afganistan'ın bombalanmasına denk düşer. Film daha geçen hafta Fransa'da gösterime girmeden önce, bütün dünyada o kadar meşhur olur ki, ABD Başkanı George Bush, filmi özel olarak görmek ister. Filmin yıldızı, tabii başrolde oynayan Nilüfer Pazira'dır. Bazı Fransız eleştirmenler ‘‘film çok iyi, ama başrolde oynayan kadın gerçekçiliğin sınırlarını zorlayacak kadar güzel’’ gibi laflar bile ederler. Muhsin Makhmalbaf en çok bu eleştiriye güler. Çünkü Nilüfer, hayattaki gerçek rolünü oynamaktadır filmde. O, Makhmalbaf'a göre, burkanın kapattığı Afgan kadınlarının güzelliğini ortaya koymaktadır. Taliban erkeklerinde ‘‘jineofobi’’ yani kadın fobisi olduğunu söyleyen psikiyatrlar, çok haklıdır. Kadınların beden, akıl ve ruhlarını yok etmeye çalışmanın nedeni başka ne olabilir?
İRANLI KADININ GÖZÜYLE AFGAN KADINIMakhmalbaf'ın filmi, İranlı kadınlarla Afgan kadınları arasındaki farkı da gündeme getiriyor. Batılı laik ülkelerdeki pekçok haktan mahrum olmalarına rağmen, modernleşmenin başka nimetlerinden yararlanan, eğitim ve çalışma hakkına sahip olan ve ülkelerinin politik yaşamında büyük bir ağırlığı olan İranlı kadınlar, Afgan kadınlarından çok farklı. Geçen yıl Cannes Film Festivali'nde başörtüsü ve tuvaletiyle özel ödül alan 21 yaşındaki İranlı yönetmen Samira Makhmalbaf, bu tür İranlı kadınları temsil ediyor. Samira Makhmalbaf, babasının film ekibiyle Afganistan'da ve İran'daki mülteci kamplarında dolaşıp fotoğraf çekmiş: ‘‘Heryere kameramla film ekibinin peşinden gittim’’ diye anlatıyor. ‘‘Mülteci kampındaki kadınlarla iletişim kurmakta güçlük çektim. Erkekler, kamplarında genç bir İranlı kadın gördükleri için çok şaşırdılar. Negatiflerimi elimden alacaklar diye ödüm koptu. Peştun kadınları çok uzak ve soğuktular; burkayı çıkarmayı reddediyorlardı. Burka, Peştun kadınlarının geleneksel giysisi. Bu eski kıyafet Afganistan'da yavaş yavaş kayboluyordu ki, Taliban geldi ve mecburi hale getirdi. Buna karşılık Nuristanlı kızlar, nişanlılarının İran kentlerinden alıp getirdiği rujları sürmekten çekinmiyorlardı...’’