Güncelleme Tarihi:
Yazın gelmesiyle birlikte kuruyan göller... Susuzluktan ölen flamingolar... Akdeniz ve Ege şeridini kasıp kavuran orman yangınları... Karadeniz'deki seller, heyelanlar...
Halihazırda bir deprem ülkesi olan Türkiye, son yıllarda 'yeni' afetlerle tanışmaya başladı. Küresel iklim krizine bağlı yaşanan bu afetlerle birlikte Türkiye'nin 'afet haritaları' da yeniden gündeme geldi.
Türkiye'de afetlerle mücadelede öncü rol, İçişleri Bakanlığı'na bağlı Afet ve Acil Durum Başkanlığı'na (AFAD) ait.
AFAD sürekli güncellediği 'afet haritaları' ile hem ilgili kuruluşlara bilgi sağlıyor hem de gerekli önlemlerin alınmasına öncülük ediyor.
ŞİMDİYE KADAR DEPREM VE HEYELAN ÖNCELİKLİYDİ
AFAD'ın 'oluş sıklıkları ve tehdit oranı' önceliğine göre hazırlanan 'afet haritaları' sisteminde depremin dışında; çığ, heyelan ve kaya düşmesi bulunuyor.
Orman yangını, şiddetli yağış ve buna bağlı seller ise 'diğer afetler' kategorisinde yer alıyor.
'DİĞERLERİ' MAALESEF ÖN PLANA ÇIKIYOR
Akdeniz ve Ege şeridindeki orman yangınları ile Karadeniz'de yaşanan sel felaketleri, AFAD'ın afet sisteminde 'diğer' başlığı altında bulunan afetlerin, küresel iklim krizine bağlı olarak artış göstereceğinin işaretlerini veriyor.
'SON 20 YILDA BÜYÜK ARTIŞ VAR'
Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü öğretim üyesi Dr. Okan Bozyurt 'afetli geleceğimiz' için çarpıcı tespitlerde bulundu.
Depremin tektonik bir doğal afet olduğunu hatırlatan Bozyurt "Özellikle küresel iklim değişikliğiyle bağlantılı olarak son yıllarda klimatik kökenli ya da meteorolojik kökenli doğal afetlerin sayısında önemli derecede artış olduğunu istatistiklerden görebiliyoruz" dedi.
Son 20 yıla dikkat çeken Bozyurt şu noktaların altını çizdi:
*Türkiye ile birlikte dünyanın pek çok bölgesinde meteorolojik kökenli afetlerde, son 20 yılda, yaklaşık yüzde 70-80 oranında bir artış var.
'KORKUNÇ BİR RAKAM'
*Bu afetlerin önemli derecede can kayıpları ve maddi hasarlara yol açtığını maalesef görebiliyoruz. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) senaryolarına göre, 2100 yılına kadar dünyada ortalama sıcaklıkların yaklaşık 4 ila 6 santigrat derecenin artacağı yönünde öngörü var. Bu korkunç bir rakam.
"TASAVVUR BİLE EDEMİYORUM"
*Aletli gözlemlerin yapıldığı 1880’lerden itibaren günümüze kadar dünyada ortalama yüzey sıcaklığı sadece 1,02 santigrat derece arttı. Sadece 1,02 derecelik bir artış bize bu felaketleri getiriyor. IPCC senaryoları gerçek olur, dünyada ortalama sıcaklıklar 4 ila 6 santigrat derece artarsa gerisini siz düşün. Yani gelebilecek doğal afetleri düşünemiyorum, kafamda tasavvur bile edemiyorum. Maalesef ve çok daha fazla can ve mal kayıplarına yol açabileceğini düşünüyorum. Bu da toplumlar arasında ciddi anlamda krizlere yol açacak. Hatta büyük sosyal sorunlara yol açacağını düşünüyorum.
"BAŞLICA SORUMLULAR ÇİN VE ABD..."
Dünya üzerinde gelişmiş her ülke gibi Türkiye'nin de bir çevre politikası olduğunu belirten Bozyurt, "Bu politikaları artık biraz uygulamaya dökmek lazım. İklim zirvelerinde maalesef atmosferi en fazla kirleten ülkelerin başında ABD ve Çin gibi sanayileşmiş ülkeler geliyor. Her ülkenin atmosferdeki kirlilik için sorumluluğu ve yapması gereken şeyler var ancak esas sorumlu ülkeler bunlar" dedi.
Bozyurt şunları söyledi:
*ABD, Çin ve Avrupa'nın pek çok gelişmiş ülkelerinde maalesef atmosferdeki kirlilik paylarında oranlar oldukça yüksek. Ama bu ülkeler iklim anlaşmalarına imza atmak konusunda çok istekli davranmıyorlar. Özellikle ABD ve Çin gibi ülkeler... Çünkü bu ülkelerin ekonomisi maalesef karbona ve yakıtlarına dayanıyor.
*Birleşmiş Milletler'in son raporlarına baktığımızda artık fazla zamanımızın kalmadığı açık ve net belirtiliyor; geri dönülemez noktaya geliyoruz. Eğer iklimde geri dönülemez noktaya gelirsek işte o zaman her şey için geç kalmış olacağız. İnsanlık bu noktaya gelmeden bir an önce tedbirleri radikal bir şekilde almalı. Karbona dayalı ekonomiden artık yavaş yavaş vazgeçmemiz lazım.
*Yerine ne yapmamız lazım? Alternatif enerji kaynaklarını artık hayata geçirmemiz lazım. Hidrojen enerjisi gibi, güneş enerjisi gibi, rüzgar enerjisi gibi pek çok alternatif enerji kaynaklarını artık hayatımızın bir parçası haline getirmemiz gerekiyor.