Adı: İzmit depremi

Güncelleme Tarihi:

Adı: İzmit depremi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 21, 1999 00:00

Haberin Devamı

Bu hafta Türkiye'nin en çok konuşulan kurumu Kandilli Rasathanesi, ismi de Ahmet Mete Işıkara'ydı.

Profesör Doktor Ahmet Mete Işıkara ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırmaları Enstitüsü... Son bir haftadır, Türkiye'nin en çok konuşulan kurumu ve onun müdürü. Televizyon, radyo kanallarının ve vatandaşların, sallantının ardından aradığı ilk yer Kandilli oldu. Kandilli Rasathanesi vatandaşlara İzmit Depremi ile bilgi veren tek kuruluştu. Işıkara, bir hafta boyunca depremin şiddeti, artçı depremler ve bundan sonrası ile ilgili sürekli halka bilgi aktardı. Her televizyon kanalında, her radyoda bir açıklaması dinlendi, her gazetede bir demeci yayınlandı. Ancak Kandilli ve Işıkara, depremin şiddeti ile ilgili verdiği farklı ölçümlerden, 'bundan sonra deprem olur mu' sorusuna net yanıt vermemesine kadar birçok konuda haksız eleştiriye uğradı.

Deprem gecesini nasıl yaşadınız?

-Evimdeydim. Çok erken yattığım için de yeni uyanmıştım. Önce camların titrediğini hissettim. Camlar titremeye başlayınca elimi hanımın üzerine koydum. ‘‘Deprem oluyor’’ dedim. Sonra hareket başladı. Bir ara durur gibi oldu ama sonra artarak tekrar şiddetlendi. Hanıma ‘‘Giyin, dışarı çıkacağız.’’ dedim.

Korktunuz mu?

-Yeniden şiddetlendiği sırada korkmadım desem yalan olur. Aşağı indiğimizde herkes sokaktaydı. İnsanlar yanıma yaklaşıp sorular soruyordu. Sadece çok büyük bir deprem olduğunu söyledim. Hemen Başbakan'ın Özel Kalem Müdürü'nü aradım ve İstanbul'da çok büyük bir deprem yaşandığını, ayrıntıları daha sonra bildireceğimi söyledim.

Kandilli'ye ne zaman geçtiniz?

-Zaten ikinci telefonum Kandilli'yeydi. Araba bulamayacağımı düşünüp hemen bir araba istedim. İyi ki de istemişim çünkü hakikaten kimse araba bulamadı. Yollar doluydu. Herkes kendini dışarı atmıştı.

BASIN İYİ ÇALIŞTI

Sonra da medya kuruluşlarına demeç mi vermeye başladınız? İki gün boyunca nereye baksak sizi gördük.

-Evet buraya varır varmaz kanallara konuşmaya başladım. Çünkü herkesi konu hakkında bilgilendirmeliydim. Kaç kanalla konuştuğumu hatırlamıyorum bile.

Yakınlarınızdan ölen oldu mu?

-Hayır benim çevremden olmadı, ama makam şoförümün annesi ağır yaralı. Bir hizmetlimizin de ailesinden ölen var.

Kurumlar depremi nasıl karşıladı? Örneğin basın görevini yerine getirdi mi? Devletin refleksi yeterli miydi?

-Basın son derece iyi bir çalışma ortaya koydu. Bence iyiydiler. Devlet de yeterli derecede hızlı davrandı. Deprem yaşandıktan kısa bir süre sonra hemen Hüsamettin Özkan aradı. Bilgi verdim. Aralarında hızlı bir organizasyon kurdular.

Ancak medyadaki görüntülerden görmüşsünüzdür. Devlet bu felakette son derece aciz kaldı.

-İnanın ben size konuşmaktan, hiç televizyon seyredemedim. O yüzden Kocaeli, İzmit gibi bölgelerin ne durumda olduğunu tam olarak bilemiyorum. Ancak ortada bir facia var. Ve bu facianın asıl sorumluları da, çöken çürük binaları yapan müteahhitler. Bizde bir laf vardır. ‘‘Deprem öldürmez, bina öldürür,’’ diye.

Depremin şiddetini tespit etmenizle ilgili bir tartışma yaşandı. Önce 6.7 dediniz sonra 7.4 oldu.

-İkisi de doğrudur. Diyorlar ki, ‘‘Efendim Amerikalılar bizim depremimizin şiddetini biliyor, biz bilemiyoruz.’’ Öyle değil. Amerika'da Colorado Jeofizik Dairesi'nin verdiği rakamlar da iki tanedir. Biri yüzey dalgalarına göre, biri cisim dalgalarına göre. Onlar da 6.3 ve 7.8 dediler. Ama basın için büyük rakam daha cazip. Sonuçta saha çalışmasının ardından yüzey dalgalarına göre bizim tespit ettiğimiz rakam da 7.4 çıktı. Bu kavramları halkın bilmesi gerek. Sonra yanlış yorumlar ortaya çıkıyor. Ben bu kavramları topluma mal etmek istiyorum. Bu kurumun bir görevi de bilgilendirmek.

TOPLUM BİLİNÇLENİYOR

‘‘Artçı şok’’ kavramında olduğu gibi mi?

-Evet. Eskiden ‘‘Artçı şok’’ diye birşeyi bilen sıradan bir vatandaş var mıydı! Bunu başardık. Şimdi sıra bu kavramlarda. Saha gözleminden alınan ölçülerin ve süreye bağlı olarak tespit edilen rakamların ayrı olduklarını ve ikisinin de işe yaradığını halkın bilmesi gerekir.

Çok geniş bir alanı etkileyen bir deprem oldu. Daha öncekiler gibi tek bir şehirle sınırlı kalmadı. Adı ne olacak bu depremin?

-İzmit Depremi. Her ne kadar bütün Marmara etkilenmiş olsa da merkez İzmit.

Kandilli Rasathanesi son bir yılda Türkiye'nin en çok konuşulan kurumlarından biri oldu. Adana Depremi, güneş tutulması, şimdi de bu deprem.

-Zamanla toplum bilinçleniyor ve böyle şeylerde bilgi almak istiyor. O zaman karşılarında muhatap olarak bizi görüyor. Tabii olaylar yaşandıkça gündeme geliyoruz ama ben Boğaziçi vizyonunun da önemi olduğuna inanıyorum. Bana kalırsa Boğaziçi Üniversitesi topluma bu konularda bir ivme kazandırıyor. Bilgiye ulaşmak için teşvik ediyor.

Bilgiye ulaşmaya çalışanlarla ilgili anılarınız vardır.

-Olmaz mı. Bir gün bir telefon aldım. Bir kadıncağız, ‘‘Biz oturduk, 11 kadın kabul günü yapıyoruz. Pencereden bakıyoruz. Ufo görüyoruz,’’ dedi. Sonra da, ‘‘Biz görüyoruz, siz orada ne yapıyorsunuz? Niye çalışmıyorsunuz!’’ diye bağırmaya başladı.

VARLIĞIM RAHATLATIYOR

Siz ne dediniz?

-‘‘Ben görmüyorum’’ dedim. ‘‘Siz nasıl görüyorsunuz anlayamıyorum’’ dedim.

Küçük sallantılarda da telefonlar hiç susmuyordur.

-Evet hem de nasıl. Yine birgün böyle bir telefon aldım. Bir hanım. ‘‘Sallanıyoruz. Çoluk çocuk evdeyiz. Çok korkuyorum. Ne yapalım?’’ diye soruyor. Ben ‘‘Nerede oturuyorsunuz’’ diye sordum. ‘‘Topağacı'nda’’ dedi. Hanıma, ‘‘Ben de Topağacı'nda oturuyorum’’ deyince, kadın, ‘‘Aman efendim. Bir rahatladım, bir rahatladım. Siz orada oturuyorsanız mesele yok’’ dedi kapadı.

O yer işte burası

17 Ağustos 1999 saat 03.03'te, Kocaeli merkezli 7.4 şiddetinde depremin bütün Marmara'yı sallamasının ardından, Türkiye'nin kalbi bu binada atmaya başladı. 10 metrekareyi geçmeyen prefabrik bir binanın içinde 21 kişinin hizmet verdiği Kandilli Rasathanesi sismoloji birimi, Türkiye'nin değişik yerlerine yerleştirilmiş 50 materyalden bilgi alıyor. Marmara Bölgesi'ndekilerle telemetrik sistemle, yani telsiz yöntemiyle, diğerleriyle ise ‘‘on line’’ yani kablo döşenerek iletişim kuruluyor. Edirne'den Van'a kadar her yerin sismik hareketleri bu binadan ölçülüyor. Türkiye'nin bu donanımda tek merkezi. Vatandaşın sallandığında aradığı yegáne yer. Başbakan'ın bilgi almak için telefonunu çevirdiği bina.

Kandilli'nin birimleri

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırmaları Enstitüsü, Kandilli'nin hemen üzerinde Boğaz'ın sırtında çok geniş bir alana yayılmış bir kompleks.

Enstitü haricinde rasathane dört birimden oluşuyor: meteoroloji, güneş fiziği, manyetik ve sismoloji.

Rasathanenin kökeni 1868 yılına, şimdi Beyoğlu diye bilinen Pera'ya kadar uzanıyor. Bu tarihte İstanbul Rasathanesi adıyla açılan kuruluş, başlarda sadece meteoroloji alanında çalışmalar yapıyordu.

1982’DEN SONRA

31 Mart Ayaklanması'nda bütün aletleriyle birlikte tahrip edildikten sonra 1911 yılında şimdiki yerinde tekrar çalışmaya başladı.

Fatin Hoca olarak bilinen Fatin Gökmen tarafından kurulan yeni rasathane 1925'e kadar yine sadece meteoroloji gözlemi yaptıktan sonra zamanla çalışma alanı şimdiki şeklini aldı.

1982 yılında YÖK tarafından Boğaziçi Üniversitesi'ne bağlanan binada, enstitü kanalıyla şimdiye kadar 40 jeofizik mühendisi yetişti.

6.7’ye kızan biri

Kandilli Rasathanesi'nin depremin şiddeti için önce ‘‘6.7’’ deyip, sonra farklı kriterlerde ‘‘7.4’’ olarak başka bir rakam vermesine kızan bazıları, rasathanenin Kanlıca kıyısından tepeye kadar younu gösteren bütün tabelalarını sprey boyayla ‘‘6.7’’ yazısıyla süslemişti.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!