Güncelleme Tarihi:
Şile'de cankurtaranlık yapan Savaş Acar ve arkadaşlarının bir günde 20 kişiyi yaşama döndürdükleri oluyor
Sahil Güvenlik dizisinin vazgeçilmez oyuncusu David Hasseloff, uzun boyu, dalgalı saçları ve atletik vücuduyla denize atlayarak boğulmak üzere olan bir kadını kurtarmaya çalışıyor.
Kamera, yüzündeki endişeli fakat kendinden emin ifadeye odaklanmış durumda.
Giderek hızlanan müzik ve giderek irileşen dalgalarla birlikte, ekran başındakiler de hop oturup hop kalkıyor.
Kurtarılan kadına, sahilde, ilk müdahale yapılırken de birçok kadının aklına aynı şey geliyor:
‘‘Keşke onun yerinde ben olsaydım.’’
YENİDEN ÇEKİLEMEZ
Savaş Acar da Şile'de cankurtaranlık yapıyor. Keskin bakışları, uzun boyu ve atletik yapılı vücuduyla Sahil Güvenlik dizisinin oyuncularından birine benziyor. Ama onun sevinci, üzüntüsü, paniği ve ölüme meydan okuması kameranın durmasıyla sona ermiyor. Kurtarma faaliyeti başarısızlıkla sonuçlandığında, sahneyi yeniden çekme şansı yok. O sahici bir sahil güvenlik elemanı.
GÜNDE 20 KİŞİ
Kış boyunca Şile Belediyesi'nde güvenlik görevlisi olarak karada çalışıyor. Yaz geldiğinde, sahile iniyor ve dört ay boyunca gözlerini denize dikmeye başlıyor. Plajda yüzmeye gelen yüzlerce insanı kontrol edip uyarıyor. Bazen günde, boğulmak üzere olan, 20 kişiyi kurtardığı oluyor.
Karadeniz'in en tehlikeli sahillerinden biri, Şile. Dört yıldır Şile'de cankurtaranlık yapan Savaş Acar, insanlarla uğraşmanın çok zor olduğunu söylüyor:
‘‘Öyle durumlar oluyor ki, kurtardığımız insandan azar işitip, tartışmaya başlıyoruz. Ne var ki, bir tek kişi bile gelip teşekkür etse, her şeyi unutup kaldığımız yerden yolumuza devam ediyoruz.’’
Doğma büyüme Şileli, Savaş Acar. Şile'nin denizini ve yüzmeyi çok iyi biliyor. Cankurtaran ekibinin yöneticisi Nabi Evren tarafından 1995'te işe alınmış. Şu anda şef durumunda. İnsan cankurtaran olunca, bir de cankurtaranların şefi olunca özellikle plajdaki kadınların da ilgi odağı oluyor.
PLAJDAKİ KADINLAR
Sık sık plajları ve ekibi kontrol eden yönetici Nabi Evren, ‘‘Çocukların hepsi sıkı çalışıyor ancak çok nadiren, gençlik duygularıyla, plajdaki kadınlarla ilgilendikleri de oluyor ’’ diyor.
Özellikle jeep'lerine binip, ellerinde dürbünle denizi seyrederken, yüzlerindeki ciddi ifadenin altında çevredekileri etkileme çabasının farkedilmemesi mümkün değil.
Cankurtaranlar, gün boyu denizde yüzenleri uyararak tehlikeli gördükleri bölgelerden uzaklaştırmaya çalışıyorlar.
Plaja gelenleri tanıma şansları yok. Bu yüzden ayırım yapmadan herkesi aynı biçimde uyarmak zorundalar. Tabii bu durum bazen sorun yaratıyor:
‘‘İnsanlar alkollü olabiliyor veya hiçbir şey bilmeden, her şeyi bildiklerini iddia ediyorlar. Gelip en tehlikeli noktalarda, tehlike uyarılarına rağmen denize giriyorlar.'
<><>
'Geçen yaz bir haftasonu, sarhoş iki adamla mücadele etmek zorunda kaldık. Adamların tehlikede oldukları belliydi ve onları uyarmak istedik. Onlarsa yardıma ihtiyaçları olmadığını söyleyerek bizi terslemeye başladılar. Biz alttan almaya çalıştık. Ben de şef olarak ortalığı sakinleştirmek zorundaydım. Biz, ılımlı davrandıkça onlar küfretmeye ve arkadaşları itmeye başladılar. Kaba kuvvete başvurmak istemediğimiz için oradan uzaklaştık. Ama kendi adıma, ben iş dışında bu kadar ılımlı davranmayabilirim.’’
RÜŞVET VE TEŞEKKÜR
Hayatı kurtarılan birçok kişi de teşekkür etmek yerine isimlerinin açıklanmaması için rüşvet teklifinde bulunuyorlarmış.
Savaş Acar, tam bu bilinçsizlik ve tepkiden şikayet ederken, kapıdan giren Nabi Evren, elinde tulumba tatlısıyla, masaya yaklaşıyor:
‘‘Dün kurtardığınız iki kişiden teşekkür tatlısı.’’ Toplanıp tatlıyı yemeye başlıyorlar.
‘‘Bizim motivasyonumuz da bu işte. Herkes adamların öldüğünü zannederken kıyıda yaptığımız ilk müdahaleyle hayata döndürdük. Bir kuru teşekkür de yeterliydi aslında’’ diyor, Savaş Acar. Son derece mütevazı.
HAYATIM TEHLİKEDE
Savaş Acar'ın kendine güveni çok yüksek çünkü iyi yüzücü. Ancak sonuçta o da insan ve birinin hayatını kurtarırken kendi hayatını da düşünmek zorunda.
Çok şiddetli rüzgar estiği ya da denizin çok dalgalı olduğu zamanlarda, kafasından bir türlü, kendi hayatının da tehlikeye girebileceği düşüncesini atamıyor.
Ne var ki, 'Tehlikeden ürkersen, korkarsan da bu işi yapamazsın' diyor. Hergün tehlikeyle yanyana yaşamak zorunda olduklarını kaydediyor.
‘‘Çok dalgalı deniz olduğu zamanlarda sandalla kurtarabileceğimizi kurtarıyoruz. Kendim için ölüm tehlikesinin çok yüksek olduğu bir noktada yapabileceğim bir şey kalmıyor. Bizim asıl amacımız insanları uyararak bu kadar tehlikeli bir duruma düşmemelerini sağlamak' diyor.
Savaş Acar, yıllardır cankurtaranlık yapıyor ama öyle anlar yaşıyor ki, onun da bir cankurtarana ihtiyacı oluyor.
1997 yazında genç bir çocuğu kurtarmaya çabalarken oldukça zor bir duruma düşmüşler:
‘‘ Eyvah, çocuğu kurtaramayacağım galiba diye düşündüğüm anlar yaşadım. Neyse sonunda başardık ama ben çok yorulmuştum. Sahile dönemeyecek duruma düştüm ve arkadaşlardan yardım istedim. Simit yardımıyla çıkardılar beni. O an, ne kurtardığım çocuğu, ne ailemi ne de başka birşeyi düşünebildim. Kafamda sadece sahile dönememe korkusu vardı...’’ diyor.
Cankurtaranlar, ömür boyu akılllarından çıkmayacak kadar acımasız deneyler de yaşıyorlar.
Günün herhangi bir zamanında, herhangi bir çağrışımla akıllarına düştüğünde içlerini acıtan ve akıllarından bir türlü uzaklaşamayan deneyler...
Şile denizinde, bariyerleri aştıktan 100 metre sonra, yaşamları tehlikeye giren on kişinin kurtarılması sırasında yaşananlara benzeyen deneyler...
ÜÇ KULAÇ KALA
Oldukça kötü ve dalgalı bir deniz. Sandalın bile güçlükle denizin üstünde durabildiği bir hava. Savaş Acar ve ekibi hemen harekete geçip hayati tehlikeyle karşı karşıya kalan insanlara ulaşmaya çalışıyor. On kişiden ancak yedisini güvenceye alabiliyorlar. Son anda cankurtaran sandalı yetişiyor ve bir kişiyi daha kurtarabiliyorlar. Denizde kalan iki kişiden birini daha kurtarmaya giden cankurtaran, üç kulaç kala, Karadeniz'in elinden kurtaramadığı gencin acısını yüreğinde hissediyor.
NASIL YAPAMAZSIN!
O an derinliğini hissedemediği acı kıyıya yaklaştıkça artıyor. Kıyıda sevdiklerine kavuşanların sevincini Karadeniz'e teslim edilen iki kişinin üzüntüsü boğuyor. Cankurtaranın donuk ve sabit bakışları denize, ölüm noktasına kilitleniyor. İçinden gelen çığlıklara, dışarıda, yakınlarını yitirenlerin ‘‘Nasıl kurtaramazsın' suçlamaları ekleniyor...
HİÇ YAŞANMAMIŞ GİBİ
Kendini daha fazla tutamıyor, ‘‘Dayanmak da bir yere kadar’’ diye düşünüyor cankurtaran ve Karadeniz'in azgın dalgalarına kendi gözyaşlarını da katıyor. Tüm gece olup bitenlerle, yaşamak zorunda kaldıklarıyla savaştıktan sonra ertesi gün elinde dürbünü, boynunda düdüğü görevine kaldığı yerden devam ediyor; sanki dün hiç yaşanmamış gibi...
Elinden hiç düşürmediği dürbünüyle sürekli denizi izleyen Savaş Acar, durmadan insanları izlemenin ve ikide birde duruma müdahale etmenin iş dışındaki yaşamına da yansıdığını söylüyor. En basitinden gece gittiği kalabalık mekanlarda en ufak bir kargaşa durumunda hemen olaya el koyma zorunluluğu hissediyor. Bu izleme alışkanlığı sezon bittikten en az iki ay sonrasına kadar devam ediyor.
Gerek sevgilileri, eşleri gerekse aileleri cankurtaranları sürekli kontrol altında tutuyorlar. Çünkü devamlı tedirgin bir bekleyiş içindeler. Sabahtan akşama kadar onları birçok kez telefonla arayan cankurtaran yakınlarının çoğu, kimi zaman da sahile gelip işleri bitene dek beklemeyi tercih ediyorlar. Savaş Acar'ın kız arkadaşı Şile'de olmadığı için yanında olamıyor ama her akşam arayıp sağlam raporu alıyor.
Boğulma paniği
Boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarında kapıldıkları panik yüzünden sesini dahi çıkaramayan insanlar çoğunlukla çevredekiler tarafından farkediliyor.
Özellikle 200 kişilik bir kalabalık arasından seçilebilmeleri çok zor. Bir taraftan kalabalığın arasından farkedil-melerini sağlamaya, diğer taraftan da kendi çabalarıyla su üstünde kalmaya çalışıyorlar.
Cankurtaranın ulaşabildiği boğulma tehlikesi yaşayan kişi çabaladıkça aslında kurtarılmasını zorlaştırıyor.
Onun sakinleşmesini ve bir an önce kurtarılmasını sağlamak da cankurtarana düştüğü için oldukça soğukkanlı ve sakin olmak gerekiyor.
Kurtarma önlemleri
Evrenspor yüzme takımının lisanslı yüzücülerinden oluşan Şile cankurtaran ekibinin başında bir çavuş, plajda görev yapan erlerin başında da bir onbaşı bulunuyor. Plajdaki ilk yardım ünitesinde bir ambülans, doktor ve hemşire de var. Kıyıdan yaklaşık 70 metre uzaklıkta yerleştirilen emniyet bandı görevlilerin işini kolaylaştırıyor. Cankurtaranlar, Ağlayankaya, Eşekadası ve Belediye Plajı olmak üzere 3 bölgede 3 takıma ayrılmış durumdalar. Birinci bölge olan Eşekadası'nda 4 personel bulunuyor. Ağlayankaya'da bir onbaşı ve 3 er, merkezde de kumda giden jeep, çavuş, onbaşı ve erler bulunuyor. 100 metrelik aralıklarla 2 nöbetçi cankurtaran görev yapıyor. Toplam 18 cankurtaran, jeep şoförü, iki botçu, şef ve şef yardımcısı var. Denizde tehlike görüldüğü anda sirenlerle ve megafonla uyarılar başlıyor.
Cankurtaranlar 90 ila 120 milyon lira arasında ücret alıyor.