Güncelleme Tarihi:
İsrail ve Filistin arasındaki çatışma hakkındaki soruyu yanıtlayan Bakan Tunç, "İsrail-Filistin meselesi Orta Doğuda kanayan bir yara. Sayın Cumhurbaşkanımız da kabine toplantısından sonra ifadelerde bulundu. Başından beri söylüyoruz; şiddetin ortadan kaldırılması lazım, özellikle 1967 sınırlarına geri dönülüp bölgede iki devletli bir yapının oluşmaması nedeniyle bugünlere kadar hep orada şiddet olayları vuku buldu. Son olaylar da hepimizi endişelendirdi. Özellikle, oradaki şiddetin sona ermesi sivil insanların can kaybının önlenmesi anlamında bütün dünyanın duyarlı olması lazım. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da bu anlamda bölgedeki liderlerle gerek Filistin Devlet Başkanı, Gerek İsrail Devlet Başkanı ve diğer aktörler, komşu ülkelerin liderleriyle görüşmeler yapıyor. Dışişleri Bakanımız da aynı şekilde görüşmelerini sürdürüyor. Türkiye olarak özellike bölgedeki şiddetin ortadan kaldırılması ve biliyorsunuz Filistinlilerin toprakları yıllar süren bir işgalle bu noktaya kadar gelindi. Maalesef, İsrail özellikle hem Gazze Şeridi hem Mescid-i Aksa'ya yönelik baskınları hepimizin malumu. Dolayısıyla, bu hukuksuzlukların bir an önce sona ermesi lazım. Son gelişen olaylar sonrasında bunu daha büyük bir şiddete, felakete, savaşa dönüşmeden olayın bir an önce çözümlenmesi özellikle bölge barışı açısından önemli. Türkiye olarak da, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da her zaman olduğu gibi, dünyada adaleti ,hakkaniyeti, barışı, huzuru savunan bir lider. Bu anlamdaki gayretlerini de hepimiz görüyoruz. Dünkü kabine toplantısı sonrası da gerekli açıklamaları yaptı. Temennimiz bir an önce oradaki huzurun sağlanması, şiddet olaylarının son bulmalı" dedi.
"TOPLANTININ TERK EDİLMESİ EN DOĞRU TAVIR"
Daha sonra; Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde (AKPM), Gezi Parkı davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Osman Kavala'ya ödül verilmesiyle ilgili soruyu yanıtlayan Bakan Tunç, "Türk yargısı tarafından bir hüküm verilmiş. Bu hüküm kesin. Bir kısım sanıklar bakımından bozma, bir kısım sanıklar bakımından da onama kararı verildi. Gezi olayları bir şiddet olayıdır. Bunu hiç kimsenin başka bir tarafa çekmesi mümkün değil. 2013 yılının mayıs ayında ortada hiçbir şey yokken, Türkiye'de faizin yüzde 5'e düştüğü, enflasyonun yüzde 5'lere düştüğü, ekonominin özellikle İMF borcunun kapandığı ve artık Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığını ilan ettiği dünyanın en büyük köprülerinin, dünyanın en büyük havalimanı, İstanbul Havalimanı'nın konuşulduğu projelerinin, bir bir ihalelerinin yapıldığı parlak bir dönemde Gezi Parkı'ndaki iki ağacı bahane ederek, ki kendileri de zaten öyle söylemişlerdi. Sokakları ateşe vermek istediler, dükkanları taşladılar, polisleri şehit ettiler, vatandaşlarımız yaralandı, hayatını kaybetti. Özel araçlar, kamu araçları tahrip edildi. Bu şiddet olaylarının hukuk devletinde yeri var mıdır, yoktur. Bunun hesabını kim soracak bağımsız yargı soracak. Sordu mu? Bir süreç başladı. Bir soruşturma ardından, kovuşturma sonrasında ilk derecesi bir temyizli karar verildi. Bu karar neticesinde, kesinleşen bu karara saygı duymak dışında hukuk devletinde başka bir imkan var mı? Yok. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti yargısının vermiş olduğu bir kesin karar neticesinde hüküm giymiş birisine insan hakları ödülü veriliyorsa Avrupa Parlamentosu'nda bu bir kere talihsizliktir. Parlamentonun, kuruluş ilkelerine de uygun değildir. Avrupa değerleri insan haklarıysa eğer, insan hakları içinde şiddet yoktur, yaşam hakkının düşmanıdır. Terör, yaşam hakkının düşmanıdır. Dolayısıyla yaşam hakkını tehdit eden şiddet olaylarını azmettirme, arka planında onları destekleme noktasında yargının vardığı kesin bir hüküm var. Bu kararı beğenmeyebilir, eleştirebilirsiniz ama uymak zorunda olduğumuz bir karardır bu karar. Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu'ndaki bu görüntü özellikle bir STK'nın sözde insan hakları ödülü vermeye kalkışması, orada bunu bütün dünyanın gözü önünde sanki o kişiler insan hakları mücadelesi yapmış, İstanbul'da özellikle sokakları ateşe verip bu ateşe bütün ülkeye yaymaya çalışan kişiler değilmiş gibi sözde bir insan hakları ödül töreni yapılıyor. Buna da Avrupa Parlamentosu maalesef alet oluyor. Türk Delegasyonu'nun bu görüntüden sonra orada bulunmaması en doğru tavırdı. Toplantıyı terk etmelerinde onların doğru bir tavır içerisinde olduğunu görmüş olduk." İfadelerini kullandı.