NEFESLE ORTAK YANIMIZ..." /> NEFESLE ORTAK YANIMIZ..." />
Güncelleme Tarihi:
DEMOKRATİK AÇILIM DEMEK, DEMOKRATİK DEĞİLİM DEMEK
NEFESLE ORTAK YANIMIZ YOK
ÖDÜLDEN ÇOK EKŞİ SÖZLÜK YAZARI HEYECANLANDIRDI
Ödül aldığından beri hatta öncesinden de çok konuşulan bir film; "İki Dil Bir Bavul." Bu filmde oyuncu yok aslında, gerçekten de Denizlili olan bir öğretmen var; Emre Aydın. Filmde sürekli annesini araması, politik olmaktan uzak yaklaşımı, Doğu'da öğretmen olmuş olmaktan dolayı duyduğu derin mutsuzluk tamamen gerçek. Film teklifini kabul etme sebebi de zaten enteresan. Bir de bunları bizlere yansıtan iki yönetmen; Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan. Söyleyecek sözleri ve sinema yapma dertleri var. Özgür Doğan şehir dışında olduğundan sizler için Orhan Eskiköy'le sohbet ettik. Film ve Türkiye üzerine bir söyleşi...
“Filmin yapım sürecinden bahsedersek…
Filmin ilk ortaya çıkışı yıl olarak 2003 ve 2006’ya kadar değiştirme süreci ve filmi çekmek için bütçe arama süreci başladı ama memlekette çok fazla fon yok daha çok yurtdışındaki fonlara baktık.
Oyuncu seçim sürecide enteresan olmuş galiba onu da biraz anlatabilir misin?
2007 Ağustos ayında Siverek’e gittik gerçek bir karakter arıyorduk. Ama senaryoda yazdığımız gibi apolitik diyebileceğimiz, aslında yüz binlerce Türk gencinin temsili olabilecek Kürtlerden habersiz, sorunlardan habersiz, Hasbel kader öğretmen olmuş birisini arıyorduk. Ve tabi ki başka bir tarafta kamera önünde kendini kasmayacak bir adam arıyorduk. Siverek’te tesadüfen çok mutsuz bir adam olarak o karşımıza çıktı.
“YALNIZ KALMAK İSTEMEDİ VE ROLÜ KABUL ETTİ”
Emre Aydın Deniz…
Oraya gelmiş olmaktan dolayı çok pişman, mutsuz bir adamdı. Teklif ettik, kabul etti. Onun başına gelenlerin başkalarının başına gelmemesi için. Benim başıma geldi ama başkası bunları görsün ve kendini buna hazırlasın.
Onun öyle bir düşüncesi mi vardı, insanlara örnek mi olsun yani?
Evet, evet bir tarafıyla öyle bir tarafıyla da köyde biz de onunla kalacağımız için yalnız kalmak istemedi açıkça ve kabul etti.
Çok enteresan olmuş ama değil mi?
Yani iki tarafı da düşünmek lazım.
Filmde Emre’ye replik yazdınız mı yoksa tamamen doğal mı?
Doğal. Filmin özelliği hayatın kendisinin takip edilmesi. Akan bir hayat var ve biz onu takip ettik, onu çekmeye çalıştık. O yüzden her şey doğal, her şey gerçek.
“BENİ EN ÇOK EKŞİ SÖZLÜK YAZARI HEYECANLANDIRDI”
Tabiî ki Nuri Bilge’nin filme öyle sahip çıkması çok önemli. Yani aslında filmden ödül almak çok heyecan vericiydi ama beni geçenlerde bir ekşi sözlük yazarı çok heyecanlandırdı. Filmi bir kere izlemiş ve filmin tamamını tahlil etmiş. Çocukluğunu düşünmüş ve şöyle demiş; Ya bizim mahallemize Van’dan çocuklar gelmişti belki 80li yıllarda 90 lı yıllarda. Bu çocuklarla oyun oynamak istedik. Ama bizi anlamıyorlardı. Bu işte bir gariplik var diyorsun ama çocuksun. Sonra oynamaya başladık beraber. Ama yazan bir Türk yani ana dili Türkçe olan bir çocuk. Buradan başlayarak filmi tamamen tahlil etmişti. Hikâyenin duygusunu falan da almıştı. Bu beni çok heyecanlandırdı. Tabiî ki ödüller çok önemli ama beni asıl heyecanlandıran şey filmin bizim anlatmak istediğimiz meselenin seyirciye geçiyor olması.
Böyle hikayeleri anlatan insanların filmlerinde kendisi de benzer öyküler yaşamış insanlar oynuyor, sizde var mı böyle bir şey?
Benim yok, benim ana dilim Türkçe ama Özgür’ün ana dili Kürtçe. O çocuklara çok benzeyen şeyler yaşamış kendi köyünde.
Evde babaannemle anneannemle konuşamıyordum, yasaklanmış demiş.
Çok enteresan bir şey. Çocuklar evde kısık sesle konuşuyorlarmış. Bu başka bir hikaye, yine bir izleyici yorumu. Seyirci şöyle yazmış, çocuk bir arkadaşını öğretmene şikayet ediyor; “öğretmenim Mahmut Zazaca gülüyor”. Travmatik çok ağır şeyler yaşıyor çocuklar. Benim bu hikayeyle ilişkim tabi ki Özgür’ün yaşadıklarını bilmemden kaynaklanıyor. Benimle ilgili olan bölümü aslında üniversite sıralarında Kürt arkadaşlarım vardı ve çok iyi felsefe biliyorlardı, tarih biliyorlardı ama kendilerini Türkçe ifade etmekte çok zorlanıyorlardı. Geri kalan insanlar ona gülüyorlardı.
Evet, benzer olaylara tanık olduk…
Ve hoca da buna müdahale etmiyor edemiyor, bilemem ama ben bir daha o hocanın dersine girmedim.
Özgür’le üniversiteden tanışıyorsunuz galiba, aynı fakülteden?
Ben 1 deyken o 3’teydi. Ben 2’ye geçtiğimde bir ders için proje yapılması gerekiyordu. Biz de cezaevleriyle ilgileniyorduk o zamanlar, öyle bir film yapmak istedik. Özgür’ün ağabeyi de cezaevindeydi ve çıkmak üzereydi. O filmi yaptık 2001’de, o da ödüller aldı.
O hangi filmdi?
Hayaller birer kırık ayna.
Üniversitedeyken “bizim söyleyecek sözümüz var ve bunu bir şekilde anlatmalıyız sinema yoluyla” diyerek mi giriştiniz işe yoksa para kazanma derdine de düştünüz mü?
Yok, bu işle para kazanma derdine hiç düşmedik parayı hep başka yerlerden kazandık. Bu söyleyecek sözümüz meselesi önemli ama daha çok bizim gibi düşünen çok insan var. Bize benzeyen insanlar var, mutsuzlar bizim gibi ama seslerini çıkartamıyorlar. Herkesin bildiği bazı şeyler var ama sinema filmi haline geldiğinde başka oluyor, başka şekilde algılanıyor.
En iyi ifade yöntemlerinden biri…
Sinema deyince artık insanların aklına sadece eğlence geliyor. Öyle bir şey yok, sen ülkeni anlayabiliyor musun sen toplumunu anlayabiliyor musun, içinden çıktığın toplumların farkında mısın!
Sanat burada fener gibi insanların önüne ışık tutabilir, bunun için film yapıyoruz.
“DEVLET KENDİ ELİYLE YAPTI”
Genelde böyle doğuyu anlatan filmler acı olur. Orda bir dram, ölüm kalım vs. ama bu filmin çok sade bir anlatımı var. Özellikle mi böyle olsun istediniz?
Oraya bakışta bir sorun var ve o sorunu çözmemiz lazım önce. Kürtler diyoruz Türkler diyoruz. Ülkeyi bir bütün olarak düşünmek, oranın sorunu benim de sorunum gibi düşünmekten bizi ayırdılar yani. Bunu da devlet kendi eliyle yaptı. Ne medya, ne de şu bu, ben yapmıyorum. Bunu devlet bile bile kendi eliyle böyle yaptı.
Bu ülke İstanbul’daki en iyi yerlerde yaşayan adamla, oradaki en kötü yerde yaşayan adamlara ait. Böyle bakmak lazım. Birileri kendilerini çok iyi geçindiriyorken birileri geçindiremiyorsa bu o ülkenin problemidir. Ve Kürt olmakla Türk olmakla Laz olmakla alakalı bir şey değildir. Türkçe okuma yazmakta çektikleri zorluklar yüzünden hayattaki temel fırsat eşitliklerini kaybetmeleri ile alakalı bir film. Bir Türk olarak ana dili Türkçe olan birisi olarak benim sahip olduğum koşullara ve haklara o çocukların da sahip olmasını istiyorum.
Bir de bir açılım sözü var. Nasıl değerlendiriyorsun?
Bir kere açılım lafı kavramsal olarak doğru değil. Bu ülkede yaşayan herkesin eşit haklara sahip olması gerekiyor. Çünkü devlet bu insanlar için var. Mesela demokratik açılım dendiğinde güzel bir şeye benziyor. Ya da devlet aslında demokratik bir devlet olmadığını kabul etmiş oluyor.
Peki Nefes filmiyle sizinkini karşılaştırmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Taraf olarak gösterilmeye çalışılıyor.
Bunu devlet yapıyor. Herkes bir tarafa çekmeye çalışıyor, bu bilinçli yapılıyor. İnsanlar böyle oyunlara gelmesinler. Nefes’le bizim ortak bir tarafımız yok. Nefes tamamen insanların cebindeki parayı almak için yapılmış ticari bir film yani biz bir taraftayız ama biz Kürtlerin ya da Türklerin değil, onun ya da bunun değil… Bu ülkede yaşamak isteyen herkesin mutlu olabileceği bir ülke hayali kuruyoruz. Herkesin barış içinde yaşayabileceğine inanan insanlarız.