Güncelleme Tarihi:
Başbakan Yardımcısı Ecevit, AB'nin Güney Kıbrıs'a kapısını açmasının sadece Türkiye'ye değil, aynı zamanda ABD'ye meydan okumak olduğunu söyledi. Türkiye'nin, AB üyesi olmaya mahkûm olmadığını belirten Ecevit, ‘‘ABD var, Kanada var, Japonya var, Çin var, Hindistan var. Ekonomik ilişkilerimizin hızla geliştiği Rusya var. Türkiye için dünya o kadar dar değil'' dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'le 8 yıllık eğitim tartışmaları arasında TBMM'deki odasında görüşüyoruz. Kapsamlı dış politika söyleşimize ‘‘Sizi dış politikada ve özellikle Kıbrıs'ta şahin olmakla suçlayanlar var. Gerçekten şahin misiniz?'' diye sorarak başlıyoruz. Ecevit, Genel Kurul'da yaşadığı gerginlikten bir anda kurtuluyor ve kahkahayı patlatıyor:
‘‘Aslında güverciniz. Bizim Barış Harekatı'yla oluşturduğumuz düzen, Ada'ya hem barış, demokrasi ve özgürlük, hem kalkınma getirdi. Biz o düzenlemeye dayanarak bir uluslararası çözüm arayışı içindeyiz. Bunun şahinlikle filan ilgisi yok.''
Ama söyleşimiz, Ecevit'in şahin olmasa bile, ‘‘kararlı ve onurlu'' bir dış politika çizgisinde olduğunu gösteriyor.
KIBRIS'TA KARARLILIK
Soru: Kıbrıs politikasında değişikliğe mi gidiyorsunuz?
Ecevit: Hayır. Sadece daha kararlı ve açık bir üslupla politika izliyoruz.
Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci olmakla suçluyorlar. Türkiye gerçekten işgalci mi?
- 15 Temmuz 1974 darbesinden birkaç gün önce, o zamanki Kıbrıs Devlet Başkanı Makarios'un Yunanistan Cumhurbaşkanı'na bir mektubu var. O mektupta açıkça Kıbrıs'ın Yunan silahlı kuvvetleri tarafından işgal altında bulunduğunu söylüyordu. Makarios gibi Türklere ne kadar karşı olduğu bilinen kimse bile, Yunanistan'ın işgalciliğinden söz ediyordu. Bu doğruydu, yaklaşık 20 bin askerleri vardı Yunanlılar'ın.
AB'nin Kıbrıs'la tam üyelik müzakerelerini başlatma kararı Ada'yı nihai bölünmeye götürür mü?
- Tabii götürür. Çünkü Türkiye'nin üye olmadığı bir kuruluşa, AB'ye Kıbrıs Rum yönetimi güya bütün Ada'yı temsilen üye olduğu takdirde Türk toplumu Türkiye ile bağlantısını koparmak zorunda bırakılacak. Yunanistan'ın baskısı altına girmiş olacak. AB'nin Türklerin de güvencesi olacağı tezi de inandırıcı değil. Yunanistan AB'nin üyesi. Ama Batı Trakya Türkleri'nin hakları ayaklar altına alınıyor. Demek ki, AB'ye üyelik insan hakları, özgürlük bakımından bir güvence değil.
Peki, ya NATO güvencesine ne dersiniz. Bosna Hersek'te olduğu gibi.
- NATO gücü gelinceye kadar Bosna Hersek'te kan gövdeyi götürdü, çok acılar çekildi. Soykırımı uygulandı. Ve o eylemleri Yunanistan da, Kıbrıs Rum yönetimi de destekledi.
Türkiye GB anlaşmasını imzalarken Kıbrıs'la bağlantı kurulmasına izin vererek büyük bir hata mı yaptı?
- O iddia var. O dönemde iş başında olanlar ve Dışişleri Bakanlığı böyle bir pazarlık yapılmadığını ısrarla belirtiyorlar. Görünürde böyle bir pazarlık yapılmadı, perde arkasında yapıldı mı bilemem. Ama perde arkasında söylenen bir şey Türkiye'yi bağlamaz. Resmi belgelerde bunu kanıtlayacak hiçbir şey yok.
Ama AB Konseyi'nin bir kararı var.
- Kendi başlarına bir karara varmış olabilirler. Fakat o ne Türkiye'yi, ne de KKTC'yi bağlar. Rumlar, 3 yıldır bazı önemli gelişmeler nedeniyle, uniter devlet anlamına gelecek bir söylem kullanıyor. Bu gelişmeler, Yunanistan'ın askeri yığınak yapması, AB'nin Güney Kıbrıs'a kapısını açması ve Rusya Federasyonu'nun Güney Kıbrıs'a yerleşmesi.
S-300 FÜZELERİ
S-300 füzelerini satmak için anlaşmaya vardılar. Bu füzelerin menzili Kuzey Kıbrıs değil, doğrudan Türkiye. Bildiğimiz kadarıyla Güney Kıbrıs'ta en az 3 bin Rus şirketi var. Bu da en az 30 bin Rus vatandaşı demektir. Yani fiilen Rusya, Doğu Akdeniz'i kendi nüfuz alanı haline getirmeye çalışıyor. Bu üç faktöre dayanarak Rumlar çok katı bir davranış içine girdiler. Artık eşitlikti, federasyondu bunları bir tarafa bıraktılar. Böylelikle AB üyeliği konusunda verilen söz ve o sözden sonra Türkiye'ye tam üyelik kapısının tamamen kapatılmış olması çok ciddi bir aşama haline geldi. Bunu ne Türkiye'nin, ne Kıbrıs'ın kabul etmesi mümkün. Kaldı ki, Güney Kıbrıs'ın bu ölçüde silahlanması karşısında artık, Türkiye Güney Kıbrıs'taki Türklerin güvencesi olmaktan çıktı, Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti de Türkiye'nin güvencesi haline geldi. Türkiye, yalnız Kıbrıs'taki Türklerin değil, kendi güvenliği açısından ilişkilerini belli düzeyde sürdürmeye kararlı.
İLHAK SÖZ KONUSU DEĞİL
KKTC'yi ilhak söz konusu mu?
- Kesinlikle sözkonusu değil. KKTC mutlaka bağımsız bir devlet olarak kalmalıdır. Bizim öngördüğümüz bütünleşme kısmi bütünleşmedir.
Biz KKTC'yle kuzey ülkeleri arasındaki konseye benzer bir ilişki kuruyoruz. Nordik Konseyi'ne katılan ülkelerden kimi AB üyesi, Kimi NATO üyesi, kimi değil. Bizim öngördüğümüz ortaklık konseyi de kuzey konseyinden farklı bir şey değil. Kuzey konseyi nedeniyle Kuzey ülkelerinden hiçbiri bağımsızlığını da yitirmiş değil, eleştiriler yanlış.
Diyaloğa dinamit koydular
ABD'nin Kıbrıs için devreye girmesini bekliyor musunuz?
- AB, New York diyaloğuna adeta dinamit koydu. Aslında bu yalnız Türk tarafına karşı değil, ABD'ye de bir meydan okuma. Bunu ABD ne kadar içine sindirir onu bilemiyorum. Fakat ABD girişimiyle başlayan bir diyalog sürecini göz göre göre, bile bile o diyalog sürerken AB baltalamış oldu.
İki kutuplu dünya sonrası döneminde Türkiye'nin taşıdığı ve yeni kazandığı önemi Avrupa pek idrak edemedi. Fakat ABD kanımca idrak etti. Onun için Kıbrıs konusunda da daha ihtiyatlı davranacağını sanıyorum. Yüksekten sesini çıkarmasa bile, herhalde Rusya'nın Güney Kıbrıs'ı askeri, ekonomik bir üs haline getirmesi, Doğu Akdeniz'i kendi nüfuz bölgesine dönüştürmesi karşısında ABD'de de bir gerginlik duyuyor olsa gerek.
AB pozisyonunu değiştirmezse ne olacak?
- O zaman Rumların bizimle bir çözüm arayışlarını sürdürmelerine gerek kalmayacak. O zaman bu toplantıların da anlamı kalmayacak.
Türkiye'nin AB'den dışlanması bir hata mı?
- Evet. Türkiye'de kamuoyu AB'ye tam üyeliği istiyor. Fakat Türkiye ayakta kalabilmesi için, ekonomisini geliştirebilmesi için illa AB üyesi olmaya da mahkum değil. ABD ile olsun, diğer pasifik ülkeleriyle olsun, yani Asyalı, Rusya ile olsun, başka bölge ülkeleriyle olsun Türkiye yeni bir ekonomik model oluşturabilir. Türkiye'nin başka nedenlerle, tarihsel, coğrafya, kültürel nedenlerle AB içinde yer alması gerekiyor ama, bu olmazsa olmaz koşulu değil.
Ama Avrupalı olma kompleksi de var.
- Türkiye'de son zamanlarda, entelektüel demeye dilim varmıyor, bir entel grup ortaya çıktı. Bunlar küreselleşmeyi adeta teslimiyetçilik olarak ele alıyorlar. Ulusal haklarımıza sahip çıkmayı çağdışı bir anlayış gibi görüyorlar. Ve beni çok üzen davranışlarla karşılaşıyoruz. Örneğin Gümrük Birliği yeniden gözden geçirilsin, 1,5 yıl oldu, birtakım aksaklıklar oldu, bize verilen sözler yerine getirilmedi, dış ticaret açığımız hızla büyümeye başladı. Yeniden gözden geçirelim dedim diye o entel çevreler kıyameti kopardılar. Bu tabii Türkiye'nin pazarlık gücünü engelliyor. Türkiye'ye çok zarar vermiş oluyorlar. Ne zamandan beri dünyada bir ulusun kendi haklarına sahip çıkması şahinlik sayılıyor. Bizim kimseye savaş ilan ettiğimiz yok. Bizim kimseyle ilişkilerimizi keselim dediğimiz yok. Ama bazı ekonomi alanında sözsahibi gibi görünen kuruluşlar bizim bu davranışlarımızı eleştirdikleri zaman biz dış dünyada çok büyük kayıplara uğruyoruz.
Türkiye yalnızlığa sürüklenebilir mi?
- Türkiye istese bile yalnızlığa sürüklenemez. Batı'nın bazı çevrelerinde yalnızlığa sürüklenebilir ama dünya yuvarlak, ne Avrupa'yla başlıyor, ne Avrupa'yla bitiyor. Batılılar çok akıllıdır, bu konuları çok incelerler varsayımı var ama, unutulmamalıdır ki, iki dünya savaşını da Avrupalılar çıkardı. İki dünya savaşının sonuçlarını da çok kötü değerlendirdiler. Onun için bu işleri Avrupalılar bizden daha iyi bilir sanan enteller, bu gerçekleri hatırlasınlar.
Sözlerinizden çok buruk olduğunuz anlaşılıyor.
- Daha çok Türkiye'deki entellere karşı kullandım. Öbürünü söylerken bir burukluk değil, bir gerçeği ifade ediyorum. Dünyanın bir ucunda koskoca ABD var. Dünyanın en güçlü ekonomisi. Onun kuzeyinde bir Kanada var. Asyanın doğusunda dev gibi Japonya var ekonomik bakımdan. Hatta günden güne devleşen Çin var. Hindistan var. Ekonomik ilişkilerimizin hızla geliştiği Rusya var. Türkiye için dünya o kadar dar değil.
İstesek, adaları alırdık
Yunanistan öncelikle Türkiye'nin Kardak sorununu Lahey Adalet Divanı'na götürmesinde ısrar ediyor. Neden Lahey'e gitmek istemiyorsunuz?
- Kardak için Lahey'e gitmek gülünç bir şey geliyor bana. Ege sorununu parçalamayı kesinlikle içimize sindiremeyiz. Çok sakıncalı olur. Her konuda ya bir taraf kazanır, ya öbür taraf kazanır. Bu da gerginliği artırır, karşılıklı güvensizliği artırır. Diyalog yoluyla sorunlar bütünlük olarak ele alınır, sonunda ayrıntılar açıkta kalmışsa o zaman bir hakeme veya mahkemeye gidilir. Fakat bu bir hukuki sorun olmasının yanında siyasi, stratejik bir sorun. Bunu iki olgun millet olarak kendi aramızda ele almalıyız, en sonunda gelecek pürüzlü noktalarda üçüncü bir hakeme başvurmalıyız.
Yunanistan'da maalesef bir Türkiye korkusu var.
- O korkunun yersiz olduğunu bir anlasalar... Hele kendi uluslararası ilişkiler alanındaki hayalperestliklerinden kurtulsalar. Bir düşünün bir PASOK neyin kısaltması panhelenist sosyalist hareket. Biz bir Pan Sosyalist Hareket diye bir parti kursak gülünç duruma düşeriz, ama Yunanistan'da o yadırganmıyor.
Türkiye'nin adalarda gözü var mı?
- Gözümüz olsaydı, 2'nci Dünya Savaşı'nda kolaylıkla alabilirdik. Buna karşılık, çağımızda Türklerin topraklarını almaya fiilen kalkışmış olan taraf Yunanistan'dır. Türkiye sadece kendi topraklarını kurtarmıştır. Atatürk o kadar sevdiği doğum yerini bile Türkiye'nin dışında tutmayı içine sindirebilmiştir. Kıbrıs'ta da hiçbir direniş kalmadığı için, Ada'nın tümünü ele geçirebilirdik. Oysa belli bir çizgide harekatı durdurduk.