Güncelleme Tarihi:
Mitterrand döneminde Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olarak Fransız politikasına yön veren Jacques Attali, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği önündeki en önemli engelin, Müslüman ülke kimliği olduğunu söyledi. 6'ncı Ulusal Kalite Kongresi'ne katılmak üzere İstanbul'a gelen Attali, Türkiye-AB ilişkilerini Hürriyet'e değerlendirdi.
SORU: 4-5 yıl önce yazdığınız bir makalede, Avrupa Evi'nin dört temel taşı üzerine kurulması gerektiği ve bu taşlardan ikisinin Türkiye ve Rusya olması gerektiğinde ısrar ediyordunuz. Hâlâ böyle mi düşünüyorsunuz?
ATTALİ: Evet, hem de her zamankinden daha fazla böyle düşünüyorum. 350 milyonluk Avrupa, gelecekte dünya nüfusunun sadece yüzde 5'ini temsil eden, petrol kaynaklarına ve kalkınma potansiyeli olan büyük nüfusa kapalı bir kıta haline gelecek. Türkiye'nin Batı Avrupa için birçok avantajı var. AB'ye İslam boyutu katacak olması da önemli. Türkiye ve Rusya'yı Avrupa Evi'ne almamanın olumsuz boyutları da var. Türkiye'deki hiper-enflasyon riski, bazı çevrelerin fanatizm eğilimi ve Türkiye'nin aşağılandığını, hor görüldüğünü hissetmesinden doğabilecek tehlikeler gözönüne alındığında, Türkiye'yi dışarda bırakmak Avrupa'nın çıkarına değil.
Bu misyonu kim üstlenecek? Bazı üyeler isteksiz görünüyor.
- Fransa, Türkiye'nin alınmasını istiyor. Almanya ekonomi ve göçmenlik nedenleriyle karşı çıkıyor. İskandinav ülkeleri insan hakları sorunları nedeniyle isteksiz. Derin mesele ise Avrupa'nın bir ‘Hıristiyan Kulübü' olarak kalıp kalmayacağı meselesi. Anahtar konu bu gibi görünüyor.
Hıristiyan Kulübü meselesine dönersek...
FRANSA KISMEN MÜSLÜMAN
- Hıristiyan Kulübü'ne Müslüman üye almak Türkiye'nin üyeliği önündeki en önemli zımni mesele. Bazı çevreler sıklıkla kulaktan kulağa fısıldayıp, ‘Asla bir Müslüman ülkenin üye olmasına izin veremeyiz' diyorlar. Oysa Fransa kısmen Müslüman ülke. Almanya'da da yoğun bir Türk nüfusu var.
Türkiye'nin buna rağmen Müslüman kimliğiyle AB'ye girme şansı nedir?
- Her şeyden önce müzakerelere başlamak zorundayız. Türkiye'ye geçiş süreci yaşama şansı verilmeli ve böylelikle insanlar Türkiye'nin radikal bir Müslüman ülke olmadığını anlamalılar.
Doğu Avrupa'nın demokrasi ve liberal ekonomiye geçiş döneminin en yakın tanıklarından birisiniz. Türkiye geçiş dönemine daha önce başlamıştı. Şimdi ikisini karşılaştırdığınızda Türkiye geri kalmış görünüyor mu?
- Her ülkenin durumu farklı. Türkiye'de durum, Doğu Avrupa ülkelerinden farklı gelişti. Şunu unutmamak gerekir ki, demokrasi olmadan piyasa ekonomisi, piyasa ekonomisi olmadan da demokrasi gerçekleştirilemez.