ABUK - 2 Zap'ta yakında 'Gazeteciler Geçidi' diye bir yer olursa, orada ben varım."Bu sefer, yüksek müsaadelerinizle, çok sevdiğim mesleğime torpil geçeceğim. Aslında, hiç de haddim olmayarak çektiğim bu kıyak, Bâb-ı Âli'nin en kıvrak "kalemşör"lerinden Halit Çapın'ın aziz hatırasını yâd etmek için. Sevgili Âzer Bortaçina yıllarca omuz omuza çalıştığı ustasını, hüngür ağlayarak kaleme aldığı "post mortem" röportajında bu vazifeyi en âlâsından edâ etmiş zaten.Benim derdim, sizi ağlatmak değil. Halit Çapın'ın nâm-ı diğer, (Tek kollu Hemingway), başa çıkılmaz muzipliğini yansıtan bir anektodunu yansıtmak.Efendim, sene 1969... Milliyet Gazetesi Zap'a köprü yapılması için bir kampanya açar. Ossaat, Kuzgun Acar ile beraber -bittibii- Halit Çapın Ustamız düşer yollara. Yollar biraz zorludur, köylerde konaklanılır, acele tarafından bitlenilir. Hali arazideki -güya- helalarda maslahatı kaptırmamak için, sürpriz yılanlara karşı mücadele verilir. Bir gün, gene, günlük yazısını gazeteye yolladıktan sonra, Van'dan çadırgâh kurdukları yere, minibüsle dönerken şoför anlatmaya başlar:"Abey, bu Hâkimler Geçidi, bu Öğretmenler Geçidi, bu Astsubaylar Geçidi..." Daha böyle şoför sıralaya dursun, Çapın içinden, (Helal olsun, ahaliye bak. Hâkimlere, öğretmenlere, astsubaylara, yüzbaşılara saygılarından geçit kurmuşlar.) diye düşünür. Düşünür de, Gazeteci ya, merak etmese olmaz, her şeyi eşelemese asla ve kat'a rahat duramaz. Şoföre hemen, 'Peki, kimin aklına gelmiş?' diye sorar. Şoför gayet sakin cevap verir: 'Bey, o Hâkimler Geçidi'nde bir jip uçtu, beş hâkim öldü; orada Öğretmenler Geçidi'nde 10 öğretmen gitti, oradan..."Çapın, çadırgâha dönüşte derhal şerbetli bir yazı döşenir ve de noktayı koyar:"Zap'ta yakında 'Gazeteciler Geçidi' diye bir yer olursa, orada ben varım."Şimdi, burada ABUK olan ne? Geçitlere illaki birileri telef olduktan sonra -hem de pek hamasi- isimler vermek mi? O insanları ölmeden önce hatırlasak çatlarız sanki. Gazetecilerin izleyen senelerdeki kaderi de aynı olmadı mı? Başta, Halit Çapın'ı, henüz sekiz aylık bebeğini doyasıya öpüp koklayamadan Zap'a gönderen Abdi İpekçi olmak üzere, tüm ustalarımızı acılarla yitirdik. Sonra, birtakım caddelere isim olduk. Şoförün tüm bunları pek normalmiş gibi anlatması da sinir bozucu. ABUK.İyisi mi, biz yazılarımızı yazalım. Cadde ve sokaklara da isim olmayalım.- "İki saat kapıda bekledim, açan olmadı. Neredesin?"Yani, el insaf!... En önde gelen, "Büyük Türk Yalanları"ndan biri. Balkonda çamaşır asıyorumdur ya da kazara TV'nin sesi biraz yüksek volümde seyrediyordur. Anında -kör talih ya!- birisi kapıda belirmiştir. Hem YALAn, hem ABUK; kişi sahiden iki saat beklese, ben tek parça kalamayacağım gibi, bu satırların yazarı da olamazdım.- "Bütün gece gözüme uyku girmedi!"Hey Tanrım!... Kaldı mı öyle gerçek aşklar? Yemeden içmeden kesilip uykular kaçacak, sevda acısı ile mutlu olunacak? Ana babaların bile, günümüzde, çocukları için uykusuz falan kaldığına inanamıyorum, artık. Bir tek, "Dün gece gözümü uyku tutmadı" derse, canım sevgilime inanırım. Gerisi yalan.- "Allah yürü ya kulum dedi. Ben de arabamı sattım..."YORUMSUZ...- "Katolik Kilisesi'nin 94. 'Günah' Çıkarışı!??Papa Jean Paul II, son İsrail ziyaretinde, ıkındı sıkındı, pek zorlandı, ama sonunda pes etti. Vatikan'ın, II. Dünya Savaşı sırasında, Yahudiler'e karşı sergilediği katı tutumdan ötürü üzgün olduğunu söyledi.Kardeşim, bir İtalyan, tabii ki gene meraklı bir gazeteci, hiç üşenmemiş Papaların evvelce kaç özür dilediğini araştırmış. Tam 93 vak'a saptamış! Vallahi ben ve Halit Kakınç, Luigi Accottoli'nin yalancısıyız. Papa'nın görev yılları 21'i geçtiği halde, aklının yeni başına gelişine gülsek mi? İnsanlık âleminden 94 defa -hem de, en ağır insanlık suçları nedeniyle, affedilmeyi dileyen bir kiliseye bağlı olduklarına, iman ettiklerine göre, yüzlerce milyon, belki de milyarlarca Katolik için, işi gücü bırakıp ağlasak mı?- "Mail Büyükerman dişlerini yaptırıyor!"Malum renkli şahsiyetimiz. Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koyduğu için afaroz edilmesine ramak kala DSP'den istifa eden. "
Atatürk sesli" Mail, meclis turlarında, dişleri 32 tekmili birden gülümserse, şansının artacağını düşünüyor besbelli.İki ABUK. Sayın Büyükerman, hayır işleri ile meşgul iken, herkesin onu sevmesi pek doğal. Ama, üyelerinin en tabii ihtiyaçlarını giderken karı-koca liderlerinden izin istediğini bilmiyor olabilir miydi? En fenası diş hikâyesi. Diş tamiri ile tur bağlantısı, kelek mi kelek.- "Yeni sevgilisi Videocu."Gene bir
haber başlığı. Monica Lewinsky kendine bir sevgili bulmuş. Hep beraber, gözümüz aydın! Oh be... Hayatını video çekimleriyle kazanan Mick Reaad adlı genç adam, umarım, kiminle dans ettiğinin farkındadır. Neyse, o, onun sorunu. Ben artık şu meşum oral seks öykülerinin detaylarına vakıf olma azabından kurtulacağıma seviniyorum. Bizim Billy'nin, işsiz kaldığında uslu uslu arabasını yıkarken gösteren klibi çok daha eğlenceli. İyi de, ABUK ne, diyeceksiniz. Zekâ fukarası bendenizin Monica sevgili buldu diye sevinmesi. Allah sizi inandırsın, üzerimden büyüüüük bir yük kalktı!- "Meclisin haysiyetini zedeleyici olmuştur."Bir milletvekilinin (ismi lazım değil) "Töre Vak'ası"na ilişkin yorumu. İş Meclis'in bahçesinde töre (yoksa, düpedüz "terör" müydü?) estirmeye varana kadar neredeydiniz be adamlar? Hangi işte vakur davrandınız da "haysiyet" kelimesini ağzınıza alabiliyorsunuz? Sokaktan geçen herhangi birini çevirip sorun, meclis hakkında neler düşündüklerini. Ağızlarından dökülecek küfürleri yazmaya -vallahi- aile terbiyem müsaade etmez. Haydi oradan! Hiç varolmayan bir şey nasıl zedelenebilir ki?- "Ertesi sabah gazetelere baktım. Hayret ettim. Arkadaşlar o geç saatte haberi nasıl da toparlamışlar."Sayın Başbakanımız Bülent Ecevit konuşuyor. Beş parti liderinin, uzun saatler sonra, askerlik hatırası çektirir gibi sıralanıp Ahmet Necdet Sezer'i cumhurbaşkanı adayı ilan ettikleri geceyi kastediyor. Bu sözü bizim mahalle kasabı sarfetse canım yanmayacak. Ecevit kendisi de gazeteci, ne çabuk unutmuş. Gazeteciliğin ne zaman saati oldu? Ne zaman geç kalmak gibi mazeretlere sığınabildik? Sayın Ecevit bilmiyor mu, tüm sayfalar halledilmiştir; ilk sayfa ana manşet için bekletilir. Günümüzün teknolojisi ile her şey daha da kolay.Sevgili meslektaşım, Sayın Başbakanım, sen hiç tatlı canını üzme. Biz gazeteciler şipşak hallederiz alimallah!- "Peyami. Hırpalama kendini. Bizimkiler de yapar. Atla deve değil ya!..."Telsim reklamında, rakip firmanın başarılarını görünce, nazik bir yerinden fitil almışcasına tepinen kocayı, şaşkın karısı sakinleştirmeye çalışıyor. 'Atla deve değil ya...' ne demek? Bu deyimin süratle gözden geçirilmesi şart. Tüm hayvansever ve hayvan hakları örgütlerini eyleme davet ediyorum. Atalarımız, 'At, silah, avrat' demiyor muydu? Deve kadar hayırlı bir hayvan var mı? Çölde bir kayboluverin de görün bakalım neler oluyor?- "Kaçırmışsa kaçırmış... N'apiim yani?"Heyecanlı bir gazete haberi. ANAP'lı belediye başkanı, 4 çocuk babası bir genç kızı kaçırmış. 37 yaşındaki belediye başkanımız, 21 yaşındaki hanım kızımızı bir düğünde görmüş, güzelliğiyle tanınan Sultan'a abayı yakmış. Evlilik ve yaş farkı gibi olumsuzluklara çare olarak "kaçma"ya başvurulur. Kız yuvadan uçar, babası da belediye başkanı aleyhinde ihbarda bulunur. Ancak, firariler ortaya çıkmıyor, sadece mesaj teatisi var. "Davadan vazgeç. Kızını prensesler gibi yaşatayım."Manzarayı bir düşünün. Sultan'ın çalıştığı avukat bürosundaki koltuğu boş. Orası kolay dolar, sekreterden bol ne var? Vatandaş icraat bekliyor. Ancak, belediye başkanının koltuğu boş ve de "icraat" farklı alanda tecelli etmiş.
Seçim yenilemek lazım, vs, vs.En ABUK olan, baÅŸkanın hanımı. Güler Hanım olay hakkındaki görüşleri sorulduÄŸunda, önce konuÅŸmak istemediÄŸini söylemiÅŸ. Çok sıkıştırılınca da kestirip atmış: "Kaçırmışsa kaçırmış... Ne diyeyim..." Tanrı aÅŸkına, aldatılan bir kadının en söyleyeceÄŸi ÅŸey deÄŸil midir bu?- "Verelim de kurtulalım..."18 Nisan seçimleri... Resmi ikametgahım Yeniköy'de olduÄŸundan, seçim sandığım da Yeniköy Ä°lkokulu'nda. Dahası, Tansu Çiller ile her seçimde aynı sandıkta oy vermek gibi talihsizliÄŸe uÄŸruyorum. Hanımefendinin yanında beÅŸuÅŸ çehreli eÅŸi ile, hangi emniyet tedbirleriyle sandığa sevkedilip sonra da, yüzlerce hatun öpüşmesi ve çocuk başı okÅŸama seanslarından sonra, üç adım uzaktaki yalısına nasıl uÄŸurlandığını seyretmek ilginç.Daha ilginci, son seçimde oldu. Hava şıngır mıngır. Bendeniz Küçüksu'dan yola revan oldum: BoÄŸaz'a bir defa daha hayran olup Beykoz moturunda da denizin kokusunu ciÄŸerlerime çektim. Ancak, benim sırtımda yumurta küfesi yok. Çocuklarını bırakacak yeri olmayan -zira, o gün herkes bir yerlerde oy kullanıyor- genç çiftler, sandık başına maaile gelmiÅŸler. Ä°lk beÅŸ dakikadan sonra ufaklıklar viyaklamaya baÅŸlayınca, çoÄŸu zaman koca sırada nöbetçi bırakılıyor. Anne çocuklarla bahçe turuna çıkıyor. İçerde hava sıcak, boÄŸucu. Kuyruklar da uzun. Ben de uyanıklık edip benden önceki "koca"yı ayarladım ve kendimi dışarı attım. Ohhhh, dünya varmış. Ne eziyet be... Millet otuz sene evvel ABD'de bir tek kuÅŸa basıyordu.Bahçedeki tüm anneler "Öff..." ve "Pöfff..."leri oynuyor. Çocuklar da, "Åžu hamburgeri ne zaman yiyeceÄŸiz?" telaşında.Sonunda, en yakınımdaki genç hanım patladı:"Yetti gayrı. Verelim de kurtulalım."O an başımı kaldırıp hanıma baktım. Nazarlarımda, "Ne vereceÄŸiz?" sorusu. Sadece bakıştık, yorum yapmadık.- "Bir sıfırın ne ehemmiyeti var."Halis Toprak ile eÅŸi AyÅŸe Toprak'ın boÅŸanma davası dünya hukuk literatüründeki mümtaz yerini mutlaka alacak. Hiç merak etmeyiniz. Bir kerem, dünyada ÅŸimdiye kadar iÅŸitilmedik bir rakamdı (5 trilyon.) Tabii, 35 yıllık sadakatim ve sayısı belirsiz doÄŸumun, çocuk yetiÅŸtirmenin bedeli olarak. Aslında, AyÅŸe Toprak bu parayı ÅŸan olsun diye istedi. Kendince haklı olabilir. Halis AÄŸa parasına pek güveniyor, bu yüzden de sabahları uyandığında aynaya iltifat etmiyor, galiba...Sarıyer 1.Asliye Mahkemesi, son duruÅŸmada, Halis Toprak'ın 5 trilyon yerine 540 milyon tazminat ödemesine karar verdi. Bir gazetemiz de alay için, "Bir Sıfırın Ne Önemi Var" diye manÅŸet atmış.Sahiden, ne önemi var? Ä°stanbul-Ankara uçak bileti 500 milyon ise, at sıfırı, olsun 50 milyon, bu iyi. Benim maaşım 500 milyon iken at sıfırı, kaldık mı 50 milyona" Telefon parasını ancak öder bu para, resmen facia. Yaşın varmış 50'ye, at bir sıfır, kaldı 5. Burada pek emin deÄŸilim: Kimisi hemen çocuk olmak ister, kimi de bir anda küçümencik kalmaya ayak uyduramaz. Bu sıfır atma hikâyesi azıcık karışık...Halis AÄŸa davasında ABUK olan, hiçbir konuda kusur bulamadığı eÅŸinin istediÄŸi parayı, sırf parasına güvenerek vermekten kaçınması. EÅŸine, çocuklarına, yanında gezdirdiÄŸi genç hanıma (Bu hanım, aynı adamın ileride kendisine nasıl davranacağını umuyor, acaba?) ve de elaleme rezil olduÄŸu yanına kâr kalacak.- "Yeterince fazla konuÅŸtum."Bahar gelmiÅŸ... Çayır çimen yemyeÅŸil, gelincikler, papatyalar her yanı sarmış... Delikanlı baharın heyecanı ile kapmış sevgilisini kırlara koÅŸmuÅŸ. Bir aÄŸacın altında oturuyorlar. Epeyi bir zaman geçip de çocuk hiç konuÅŸmayınca, genç kız, "Niçin konuÅŸmuyorsun? Bir ÅŸey söylesene..." Delikanlı az daha durmuÅŸ, sonra sormuÅŸ: "Benimle evlenir misin?" Cevap hazır: "Evet!" Sonra, iyice derin bir sessizlik. Kızcağız merakla soruyor: "Niye sustun tekrar? KonuÅŸsana sevgilim." Delikanlı mahzun: "Yeterince fazla konuÅŸtum."YORUMSUZ...Jülide ERGÃœDER - 2 Haziran 2000, Cuma Â
button