ABES "Yahu, bunun içerisi yok mu?"Siyah-beyaz bir Türk filmi... Yeşilçam'ın yetiştirdiği en büyük ustalardan Sadri Alışık, lüks bir otelin döner kapısından içeri girmeye çabalıyor. Döner kapıya girince, girdiği gibi çıkıyor, girdiği gibi çıkıyor... Pek çulsuz, parklarda yatıp kalkma vaziyetleri. Ne bilir, döper kapı mı görmüş hayatında? Derhal postasını koyuyor: "Yahu, bunun içerisi yok mu?"Sadri Usta, nihayet içeri girebildiğinde, bir koltuğa çöreklenir çöreklenmez, tepesinde bir garson bitiyor: -Viski alacak mısınız efendim?.. "Ne alması birader? İçeceğiz be, içeceğiz!" Garsondan ikinci soru: -Soda ister misiniz? Hay sodan batsın havasında, Sadri makaraları koyuveriyor: "Hayır. Sen biraz çamaşır suyu ile çivit getir. Çamaşır mı yıkayacağız, ulan?"İnsanın, 'ağzına salık' diyesi geliyor. Sadri Usta, güya ABUK konuşarak garsonun -ve, tüm onun gibilerin- iğriti nezaketiyle ne de güzel dalga geçmiş...15 dakika seks!!?Son yapılan araştırmalar, Amerikalılar'ın sekse ortalama 15 dakika ayırdığını meydana çıkarmış. Gençlerde, karşılıklı cilveleşmeler nedeniyle, bu süre biraz uzuyormuş. Ancak, orta yaş kuşağında, sekse ayrılan zaman "bir sigara içimi..." Geri kalan, sanal ortama takılıyormuş... Bence, durum fevkalâde vahim. İnsan sevdiğine doyasıya sarılamadıktan sonra, bu alemde yaşamanın ne anlamı var?İnsanları neredeyse yarım yüzyıldır, ayaküstü sandviç yemeye mahkûm eder, donmuş birtakım et bozuntuları ile nefsini körletmeyi, "çağdaş, hızlı akan iş ortamının acar elemanları" olmanın raconu diye yutturursanız, seks de böyle ayaküstü oluverir!..Yeniyetme yıllarımda, matrak bir şarkı vardı: "Speedy Gonzales..." Şirinlik kumkuması, bir adet tatlıcık, trende, tuvalette, kapı aralığında, her nerede yakalarsa, iş bitiriyordu. O zamanlar, bize pek sevimli görünmüştü. Nereden bilebilirdik ki, bu uçarı çapkınlığın, dönüp dülaşıp sadece ve sadece can sıkıntısı işareti olacağını?Kardeşim, 15 dakikalığına yasak savacağınıza, gidin dişlerinizi fırçalayın, ya da ne bileyim, oturup çocukluğunuzu düşünün.Ya da... Ya da...Arizona'da yapılanlara alkış tutun?Mu?Arizona'da...Lastiği patlak araba içinde sevişmek yasak imiş. Yasağın kuralları da pek tuhaf: Kurala uymayıp ön koltukta sevişenler 25, arka koltukta sevişenler 50 dolar ceza ödüyor.Camide minberin altında aganigi vaziyetlerinde yakalanan çifte sormuşlar: "Nedir bu haliniz?" Cevabı son derece basit, gündelik hayata ilişkin ve din dışı: "İmam efendi, vallahi de billahi de masumuz. Bizim derdimiz, dinsizlik değil, yersizlik!"Çocuklar, lastiği sağlam bir otomobil bulup açık hava sinemasına gidebilseler, giriş ücretini verip sandviç paralarını da ödeseler, mesele yok. Ammaaa, patlak lastikli arabada aşk, otomobil mezarlığında beleşe aşk demek!Yaaa, gençlerimiz 15 dakikayı aşacak bir aşk için mekân bulmuşlar. Ancak, anlayan, insaf eden kim?""Yar bana bir iş, medet!..."Sen kalk, ABD'de Allah'ın unuttuğu bir eyaletten, önce avukat, sonra eyalet valisi olarak çık. Cerbezeli hanımın sayesinde, Washington D.C.'de nam sal, çevre yap. Cumhuriyetçi Parti'nin eli yüzü düzgün bir aday çıkaramayışından bilistifade, Beyaz Saray'a başkan seçil.Ooooohhh... Kel keyfim, gel. Allah'ın şanslı kulu derler ya... Bill Clinton da herhalde kadir gecesi doğmuş. Amerikan ekonomisi en pürüzsüz yıllarını yaşıyor. Millet cebindeki paraya bakıyor; Başkan'ın uçkur gevşekliği nedeniyle yaşadığı rezillikleri de, TV'de 36 kısım tekmili birden pehlivan tefrikası olarak, ellerinde birer buzlu çay, ağızlarında jiklet, "Keh, keh..." seyrediyor.Bîçare Clinton ne yapsın? Türkiye'yi ziyaretinde, zelzele mahallini gezerken bir afacanın burnunu çekiştirmesine izin verip fevkalade sevimli oluyor. Karısı Hillary'nin siyasi ihtirasını dizginleyemediği için, hatunun New York'a taşınmasına ses çıkaramıyor. Yalnız kalınca da, son bir şirinlik olarak, "klip" çekiyor. Her şey iyi hoş da, klipte, Oval Office'de yaşanan bazı mahrem sahneler yok. Ben asıl onları merak ediyordum! Yoksa, RTÜK benzeri bir kurumun makas darbeleri mi söz konusu?Neyse, bunca şirinlik bir işe yaramamış olmalı ki, Clinton'un Beyaz Saray'dan ayrılmasına beş kala, Arkansas Barosu Başkanı barodan ihraca karar vermiş. Sebep?.. Yaşadığı hayat avukatlığın haysiyeti ile bağdaşmıyormuş!??Yahu, Bill Clinton kardeşimiz, Arkansas'ta 25 yıl avukatlık ve eyalet valiliği yapmış bir zat. İnsana, 'Şimdi mi aklınıza geldi?' diye sorarlar. Dahası, bu zatın evlilik hayatının hiçbir döneminde -uçkur faaliyetleri açısından- rahat durmadığını cümle âlem biliyor. Pes doğrusu...Ne yani? Clinton işsiz mi kalsın? "Başkanlık" bir meslek değildir. Geçici takınılan bir "uğraş" (!?) türü. 'Kamu yararına' filan gibi. Bazı derneklerin Clinton için bir jübile düzenleyip para toplamayı tasarladığı haberini okuduğumda pek ciddiye almamıştım. Lakin, bu son durumda, Clinton'un "mâli kriz"e girmesi an meselesi. Jübileler de işe yaramazsa, zavallı Billy'yi Sultanahmet'te mendil açmış görürseniz, şaşırmayın.
BoÄŸa güreÅŸi...Ä°spanya'da bir yaz günü. Kasabanın en gözde mekanı arena, bir boÄŸa güreÅŸine hazırlanıyor. Vakit ikindi, ama güneÅŸ gene de kavurucu. Turistler + tüm kasaba ahalisi arenaya doluÅŸmuÅŸ, bir ÅŸamatadır gidiyor. Derken, zihninde günün birinde bir adet "El Cordobes" olma hayalleri ile yakışıklı matadorumuz arenaya teÅŸrif ediyor.Kıyafetinin ışıltıları, sırmalı iÅŸlemeleri güneÅŸi bile kıskandıracak neredeyse. Genç kızlarımız aygın ve de baygın. Sonucu baÅŸta belli mücadele baÅŸlıyor. Arenada kızılca kıyamet kopuyor: "Oleee... Olee..." Ahali ayakta, o biçim tepiniyor. Tam ortalık biraz durulur gibi oluyor ki, çelimsiz, gösteriÅŸsiz bir adam kalkıyor. Herkesin ortasında, avazı çıktığı kadar "Oleee..." diye haykırıp oturuyor.Derken, yeniden bir heyecan fırtınası. Millet gene havada, tezahürat binbir türlü. Arena inliyor. Bu arada tezahürat destekli delikanlı matadorumuz kendisini dünyanın en mâhir ve de yakışıklı erkeÄŸi zannetmeye devam ediyor. Ahali azıcık sakinleÅŸip yerine oturunca, bizim "tip" yine kalkıp "Oleee..."sini çekiyor ve uslu sakin yerine oturuyor. Cümle ahalinin ters bakışları gittikçe keskinleÅŸiyor.Vee, ahalinin fikrince "bu rezalet" üç beÅŸ defa daha tekrarlanıyor. Sonunda, herkesin sabrı taşıyor. Adamın kolunu çekiÅŸtirip, "KardeÅŸim, tezahürat yapacaksan adam gibi yap. Nedir bu, yırtık dondan... gibi?""Aykırı tip" gayet sakin cevap veriyor:Ä°yi de, ben boÄŸayı tutuyorum!Sevilla'da geçenlerde, beÅŸ matadorun zor zahmet yorduÄŸu çok kızgın bir boÄŸa, gencecik matadoru poposundan tuttuÄŸu gibi havalandırıp bir semt-i meçhule fırlatmış!Ne yalan söyleyeyim. Ben de boÄŸayı tutuyorum.Kadınlar öpülsün diye...100 yaşındaki "Yumurta Ä°mparatoru"muz Ä°smail KeskinoÄŸlu, "Allah kadını öpülsün diye yaratmış..." demiÅŸ."Öpülmek"ten kimilerinin argo içerikle kullandığı tür bir eylem kastetmiyorsa, yerden göğe kadar haklı.Ancaaak, Amerikan gençliÄŸi, cinsel özgürlüğü yanlış yorumlayıp sonra da fena halde canı sıkılmış olmalı ki, "trend" son zamanlarda, "safiyet"ten yana seyrediyormuÅŸ.Bu yeni akımın en ateÅŸli savunucusu da, 18'lik sarışın afet Spears. Albümleri peynir ekmek gibi satarken, rekor üstüne rekor kıran Spears, bir Alman dergisine verdiÄŸi demeçte kesin konuÅŸmuÅŸ:"Nikâh gecesine kadar sekse hayır. Aksi halde, bu bir hata olur." Britney Spears'in açıklaması, son yirmi yıldır "Kızlar bâkire kalmalı" görüşüne ağırlık verenlerin yüreÄŸine su serpmiÅŸ. Peki, kızlar nasıl öpülecek?Åžimdi, istatistiklere bir göz atalım. Efendim, 1991-1998 yılları arasında, ilk cinsel iliÅŸkiye girme oranı % 54'ten % 48'e düşmüş. Yine, ilk cinsel deneyim yaşı da bir sene yükselmiÅŸ: Yani, artık Amerikalı genç kızlar 16.4 yaşında bekârete veda ediyormuÅŸ!?Benim zamanımda, yani 30 sene evvel, ABD'nin en muhafazakâr eyaletlerinden biri olan Iowa'da bile, genç hanımlar bir sürü yakışıklı delikanlı ile gezip tozduktan sonra, devamlı çıkmaya karar verdikleri sevgilileri ile iliÅŸkilerinde pek sınır tanımazlardı. Sevgi sahici ise, kimseye söyleyecek laf da kalmazdı.Sadece, AIDS'in meydana çıkışı her ÅŸeyin tadını kaçırmıştı! Kendi halindeki orta sınıf Amerikan ailelerinin pek kolay paniÄŸe kapıldıklarını da hatırlarsak, zor birkaç sene geçirildi. Zira, gençler tedbirsiz davranabiliyordu.Gene de, aşırı cinsel özgürlüğün fena halde sıkıcı geldiÄŸi anlaşılıyor. "Amerikalı gençler artık bâkire" haberinden tek öğrendiÄŸim, bekâret konusundaki tavrın, yirmi senelik dalgalanmalara tâbî olduÄŸu.En "abuk" olan ise, bekâret" gibi en mahrem Kuzey Kutbu'ndan Antarktika'ya kadar dünyanın her ülkesinde, her kültüründe daima en mahrem sayılan, hanımlara özel bir konunun dahi modaya uyarlanabilmesi. Sanki, herhangi bir metâ imiÅŸ gibi..."HELAL OLSUN!" köşesi... (Hani "ÅŸu mâhut denge" meselesi: "İçerdekiler ve de dışardakiler"... Kaçar kiÅŸiyiz?) Bu seferki "Helâl Olsun" köşesinin kahramanı bir akıl hastası. Bir fıkra kahramanı. Ama, akıllı mı, akıllı... Tüm deliler gibi.Amma velâkin, önce, üniversite yıllarıma uzanmak istiyorum. Server Tanilli'nin sohbet toplantılarında, kritik bir ÅŸey anlatmak isteyip azıcık zorlandığında kullandığı bir tâbir var idi. "Her derde deva, ölümden gayrı" cinsinden:"Hani, ÅŸu mâhut denge meselesi..."Çok sevdiÄŸim bir gazeteci arkadaşımla, tarifsiz kederlere gömülüp "Nedir bu dünyanın, biçare insanların hali"nin cevabını aradığımızda -ve tabii, asla bulamadığımızda- sığındığımız bir sütliman var idi:"Yaralanabiliriz, incinebiliriz... Ä°nsanlar çok acımasız. Bazen insan müdafaasız yakalanıyor, zaten onca güzel hislerle, belki de, kendini savunmak dahi istemiyor."Olsun varsın... SaÄŸlıklı düşünelim. Beynimizi koruyalım, zira varlığımızın tek nedeni o. Hesap vereceÄŸimiz tek mercii o. Gerisini göğüsleriz."Sözün özü... Åžu âhut denge meselesi. Kalbimi kırabilirler, ama iç tutarlılığım zarar görmedikçe, her ÅŸeyi göğüslerim. Belki, azıcık ciddi geldi size tüm bunlar.Fakat, insafsızlık, kimi zaman, öylesine amansızca yükleniyor ki.Yüklenince, ne yapılır?Akıl hastanesindeki arkadaşımız çıkar yolunu bulmuÅŸ:"Hastane bahçesinde elindeki küçük inÅŸaat arabasını devamlı ters tutarak dolaÅŸan bir hasta, doktorun dikkatini çekmiÅŸ."Bu arabayı niçin böyle hep ters tutuyorsun?"Geçenlerde arabayı düzgün tuttum. AkÅŸama kadar bana taÅŸ taşıttılar. YaÄŸma yok!"Yaaa... Ä°ÅŸte size, "Siz içerde kaç kiÅŸisiniz?"in cevabının "Siz dışarıda kaç kiÅŸisiniz?" olmadığı bir dünya...Jülide ERGÃœDER - 23 Haziran 2000, Cuma Â
button