Güncelleme Tarihi:
Orgeneral Yaşar Büyükanıt ABD gezisinden dönmeden önce yaptığı basın toplantısında, görüşmelerin sonucuna yönelik çok önemli açıklamalarda bulundu. Büyükanıt "Açıkça ifade ediyorum ki Irak tarafı PKK'ya teslim edilmiştir" diyerek Beyaz Saray'a Washington'da çok açık bir şekilde uyarıda bulundu. Orgeneral Büyükanıt bu keskin açıklamasıyla ABD'ye "Artık ne yapıyorsanız yapın, terör örgütüne karşı gereğini yapın, yoksa biz yapacağız" demiş oldu.
HALKA SÖYLEME İHTİYACI
Sizin vasıtanızla Türk kamuoyunu yaptığım bu geziyle ilgili bilgilendirmeye çalışacağım. Kamuoyunda ABD’den takip edebildiğim kadarıyla, büyük bir ilgiyle izlendi. Dolayısıyla milletimize de bazı şeyleri söylememizin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum.
IRAK’TAKİ ETNİK VE MEZHEPSEL ÇATIŞMALAR DERS OLMALI
Görüştüğüm tüm makamlarla Irak konusunu derinliğine tartıştım. Irak’ı tek parça olarak görmemek lazım. Bir Kuzey Irak’taki oluşum var, Kuzey Irak’taki PKK var, Irak’ın kendisi var, Irak’ın içinde Kerkük var. Esasen Irak’la ilgili devletin küm kademeleri aşağı yukarı belli bir noktada odaklanmış bulunmaktadır. Öncelikle şunu vurgulayayım, bunların hepsi güvenlikle ilgili konulardır. Bizim işimiz asker olarak güvenlikle ilgili konulardır. Ülkemizin güvenliği, bölgemizin güvenliği, eğer uzatabilirseniz global güvenlik. Tüm devlet kademeleri Irak’ın üniter yapısının korunması görüşündeyiz. Ama geldiğimiz noktada görüyoruz ki, Irak’ın üniter yapısı çok büyük ölçüde şekil değiştirmiştir. Gerek mezhepsel çatışmalar, gerek etnik bölünmüşlükler, Irak’ın üniter yapısında çok ciddi sıkıntılara yol açmıştır. Hergün bazen yüzlerce, bazen onlarca insan şu anda bu çatışmalardan dolayı canını kaybetmektedir. Bunu bırakın Irak’a komşu olan bir ülke olarak Türkiye’yi ve Türk askerini, insan olarak bu acıları kabul etmemiz mümkün değildir. Bir ülkenin bu duruma gelmesi, etnik ve mezhepsel çatışmaların ülkeleri nereye götüreceğinin çok canlı bir örneğidir. Bir asker olarak bundan da ders almamızın gerektiğini düşünüyorum. Sünni-Şii çatışması takdir edersiniz şu anda en yüksek noktasına kadar gelmiştir.
SINIRIN IRAK TARAFI PKK’YA TESLİM
Asker olarak bizi ilgilendiren bir diğer konuda, hududumuzun güvenliğidir. Bu konu üzerinde tüm makamlarla çok detaylı olarak görüşme imkanını buldum. Irak-Türkiye hududunun arazi yapısına baktığınız zaman bu hududun korunmasının son derece zor olduğunu görürsünüz. Çok yüksek ve sarp bir arazi. Birçok sayıda kuvvetimizi oraya tahsis ettik. Buna rağmen o hududu korumakta sıkıntı çekiyoruz. Sıkıntı çekmemizin başlıca sebebini söylemem gerekirse, Türk-Irak hududunun Irak tarafı tamamen boş durumdadır. Hiçbir güvenlik görevlisi hududun öteki tarafından Irak sınırını korumakla görevlendirilmemiştir. Açıkça ifade ediyorum, Türk-Irak hududunun Irak tarafı PKK’ya teslim edilmiştir. Birçok silahlı terörist hududun öteki tarafında. Biz bu gerçeği yalnız Irak yetkililerine değil, bunu her seviyede görüştüğüm ABD yetkililerine çok açık bir dille ifade ettim. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bir hudut düşünün ki, o sert arazide bunları korumaya çalışıyorsunuz. Öteki tarafta hududu terörist örgüte teslim ediyorsunuz. Kim teslim ediyor bu hududu PKK örgütüne? Onun takdirini sizlere bırakıyorum.
SINIR ÖTESİ SİNYALİ Mİ?
Şu anda Türkiye hududunun en zayıf tarafı, öteki tarafında koruyanın olmaması. O zaman şu akla geliyor: Korunmayan hudut eğer bize zarar veriyorsa, eğer PKK terör örgütü bundan yararlanıp, ülkemdeki insanlara zarar veriyorsa, Türkiye’nin bir tedbir almasının gereklilik olduğunu da ifade etmemiz bir zorunluluk oluyor. Bu söylediklerimin hepsi ABD’li yetkililere ifade edilmiştir. Birçoğunu da ABD’li yetkililer bizimle paylaşmışlardır. Görüştüğümüz tüm yetkililere terörle mücadelede kararlılığımızın ne kadar ciddi olduğunu vurguladık. Askeri harekatta bir prensip vardır, ihtiyaç nedir, ona göre harekat yapacaksın. Sembolik, jenerik, iş olsun diye operasyon yapılmaz. Operasyon ya yapılır, ya yapılmaz. Sırf biz operasyon yaptık diye, operasyon yapılmaz. Operasyon bir ihtiyaçtan kaynaklanır. İhtiyaç gerektiriyorsa, 500 kişi de kullanırsınız 50 bin kişi de. Bu konu da görüşmelerimizde gündeme geldi. Terör örgütü sürekli sözde ateşkes ilan ettiğinden beri, Türkiye’yi tehdit etmektedir. “Eğer bahara kadar, isteklerimiz yerine gelmezse, biz başlarız” diye. Bunların kabul edilmesi değil, düşünülmesi bile mümkün değil. Dolayısıyla bir operasyon yapılacaksa, bunun için bir karar alınması lazım, Bakanlar Kurulu’nun bir karar alıp askere direktif vermesi lazım, askerin hazırlanıp bu operasyonu yapması lazım. Hassasiyeti nedeniyle bu konuya daha fazla da girmek istemiyorum.
KÜRTLERİN AÇIKLAMASI BİZİ RAHATSIZ ETTİ
O bölge Kuzey’deki iki grubun hakimiyetindedir. Yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli çevreler bize şunu söylüyorlar: Kuzey’deki Kürt gruplarıyla konuşun. Bu grupları ve liderlerini şahsen en iyi tanıyanlardan bir tanesi benim. Orada görev yapmış bir insanım. Maalesef bu gruplar son zamanlarda Türkiye aleyhine ve hasmane sayılabilecek ifadelerde bulunmaya başlamışlardır. TBMM bir süre önce gizli bir oturumla Irak meselesini görüştü. Kısa bir süre sonra Kuzey bölgesindeki yönetim benzer bir kendi meclislerinde bir oturum yapıp, ardından açıklamada bulundular. Bu açıklama bizi ziyadesiyle rahatsız etmiştir. Çünkü yapılan açıklamada, PKK olayının bir PKK terör olayı olmadığını, bir siyasi konu olduğu açıkça ifade edilmiştir. Bu çok ciddi, dikkate alınması gerekli, üzerinde durulması gereken bir söylemdir.
İLK KEZ YENİ OYUNU AÇIKLIYORUM:PERDE AÇILMAK ÜZERE
“Kararlılığımızı” neden söylüyorum? Belkide bu konu ilk defa Türkiye’nin gündemine gelecek. Terörle mücadele ve PKK bağlamında çok büyük bir oyun başlamak üzere. Sahnenin perdeleri kapalı, sahneyi açacak oyuncular perdenin arkasında ipleri ellerinde tutuyorlar. Yapacakları tek şey perdeyi açmak. Perde açılmak üzere. Bunun bütün emareleri ortada. Önemli olan o emareleri iyi okuyabilmektir. Oyun şudur: Çeşitli çevrelerde- ne kurum ne ülke ismi vermek istiyorum, düşündüğünüz zaman bulabileceğiniz şeyler- bugün PKK’nın bir terör örgütü olduğunu bir çok ülke kabul etmiştir. Başta ABD, AB ve NATO dahil… Ancak son aylarda bazı yerlerde Kürt konferansları düzenliyorlar. Onların sonuç bildirilerine dikkatli olarak baktığınız zaman perdeyi açacak aktörleri, kimler olduğunu da çok iyi anlarsınız. Birçok ülkenin terörist olarak kabul ettiği PKK’yı, başka bir kimliğe dönüştürmek mümkün müdür? Soru budur. Bazı çevrelerin gördüğü, “Evet mümkündür”. Hangi kimliğe dönüştürelim bu mücadeleyi? İnsan hakları ve azınlıklara indirelim, siyasi platforma taşıyalım. Bu siyasi platformun iç siyasetle ilgisi yok, uluslararası bir siyaset bu. O raporlara baktığınız zaman bunları görüyorsunuz. PKK bir ateşkes ilan etti. Geriye baktığınız zaman PKK kaç kere bu yolu denedi. Sonra ne oldu? Terör olayını, insan hakları ve azınlıklar bazına indirip Türkiye’nin önüne, eğer mümkünse çok uluslu hale getirerek, ki bunun da teşebbüsleri var, koymaktır. Bu, şu anda geldiğimiz noktada PKK ile mücadelede benim görebildiğim en önemli husustur. Bu konuda Türk milletinin uyanık olması lazım. O sözde ateşkes ilanından sonra bir yetkili aynen şunu söylüyor: “Bu ateşkes çok iyidir. Çok güzel bir gelişmedir.” Dağlardaki teröristleri görmeden söylenen bir söz. “Biz buna dayanarak, PKK’nın terörist kimliğini de ortadan kaldırabiliriz…” Bunu söyleyen bellidir, zamanı bellidir, yeri bellidir. Yetkisi de bellidir. PKK’yı terörist örgüt olmaktan çıkaralım. İşte ondan sonra da “insan hakları ve azınlıklar bağlamında bu konuyu gündeme getirelim” demektedir. Kamuoyuna bunu ilk kez açıklıyorum.
KATIRDAN İNİP ARABAYA BİNDİLER GÖRÜNTÜLERİ ELİMİZDE
Şu anda dağlarımızda bin 500’e yakın terörist gezmekte, 3 bin 500 terörist Irak’ta ve çoğu hududumuzda. Çoğu Kandil diye çıkmıştır. Teröristlerin çoğu Kandil’de değil, hudutlarımıza yakındır. Bu olaya terör değil de, siyasi bir olay dedikten sonra, buna herhangi bir yorum yapmak mümkün değildir. Daha açık bir gerçeği söyleyeyim, eskiden teröristler ufak tefek malzemelerini, yiyeceklerini katırla taşıyorlardı, kendileri yaya gezerlerdi. Şimdi arabalarla geziyorlar hududumuzun ötesinde. Bunlar dedikodu değil, görüntüleri elimizde. Böyle bir durumda PKK olayını tamamlamayan bir ülkenin, ABD, AB ve PKK’yı terörist organizasyon olarak tanıyor, bu coğrafyada sonsuza kadar beraber yaşayacağımız insanlar onları terörist olarak görmüyorlar. Eğer bir terör örgütü yurtdışından destek almazsa, yaşama şansı yoktur. Bu, dünyadaki bütün terör örgütleri için bir gerçektir. PKK’nın bunca senedir varolması, maalesef bunca senedir dış destek almasından kaynaklanmaktadır. Bu destek yalnız maddi destek değil, aynı zamanda siyasi, ekonomik destek de olmuştur. Biz bunu söylediğimiz zaman bize kızanlar oluyor ama, hiç kimse “biz desteklemedik de” diyemiyor, çünkü biliniyor.
ERDOĞAN’A YANIT: ASKER OLARAK KÜRTLERLE GÖRÜŞMEM,
Asker olarak söylüyorum. Diğer kademeleri tenzih ederim, isteyen gider görüşür. İşadamları görüşüyorlar, her şeyi yapıyorlar yani. Buna bir şey demiyorum, benim yetki alanımda değil. Asker olarak böyle bir olayı takdir edersiniz kabul etmemiz mümkün değil. Ben askerim. Çok önemli bir görevim terörle mücadele. PKK’yı siyasi bir olay olarak görenle, benim asker olarak konuşmamın bir faydası yok. Ama siyasi olarak, kim görüşürse görüşür, ona bir diyeceğim yok. Ben asker olarak nesini görüşeceğim? İki şey var. Bir taraftan PKK’yı terörist görmüyor, ikinci şu anda iki grupta PKK’ya tam olarak destek veriyor. Açıkça söylüyorum: Şu anda PKK’nın en büyük destekçisi Kuzey’deki iki gruptur. Bunu çok iyi biliyoruz. Bu konularla ilgili olanlarda biliyor. Ben kimsenin iradesine ipotek koyacak yetkiye sahip değilim. Siyaseten kim görüşürse görüşür, ona bir şey diyemem, benim hakkım değil. PKK’ya destek verenle oturup ne konuşacağız, ne diyeceğim? PKK’ya destek vermeyin mi diyeceğim? Bu çok söylendi onlara ama veriyorlar. PKK yurtiçinde kullandığı C 4’leri de, patlayıcıları da bunlardan alıyor. Bunların hepsini yapıyor. Eğer bunları hayır yapmıyor derlerse, ona bir şey diyememem.
KERKÜK’TE ÇATIŞMA KAÇINILMAZ
Kerkük, Türkiye’de çok yanlış olarak tartışılmaktadır. Elbette biliyoruz, Kerkük Türkiye Cumhuriyeti’nin bir şehri değildir. Tarihsel bağlarımız vardır. Ancak Kerkük, “Küçük Irak’tır”. Irak’ta ne sorun varsa, Kerkük’te o vardır. Türkmen’i, Arap’ı, Kürdü, Hıristiyan’ı, hepsi vardır. Asker olarak ifade ediyorum, güvenlik bağlamında Kerkük’le neden ilgileniyoruz. Son zamanlarda basına sıkça gerçekçi olarak yansıdığı gibi Kerkük’te demografik yapı tümüyle değiştirilmiştir. İkinci Körfez Harekatı’nın başlamasından hemen sonra Kerkük’te tapu kayıtlarının bütünü imha edilmiştir. Kimlerin imha ettiklerini sizler benden daha iyi biliyorsunuz. Bir savaş çıkıyor Irak’ta ve bazı gruplar gidiyor Kerkük’ün tapu kayıtlarını imha ediyorlar. Neden imha edilmiştir? Tarihi silmek için. Oysa bu belgelerin büyük bölümü Türkiye’de Osmanlı arşivlerinde vardır. O arşivlere baktığınız zaman tarihte hiçbir zaman Kerkük’ün bir Kürt şehri olmadığını görürsünüz. Tek bir belge yoktur. Ben bunun üzerinde de durmuyorum. Bizi ilgilendiren şu: Kerkük’te 2007 sonuna doğru bir referandum yapılması lazım. Değiştirilen bir demografik yapı, birbirleriyle hasmane duruma düşen Sünni Araplar, Türkmenler, Kürtler…Böyle bir referandumun sonunda, ne çıkacağı da belli. Buna göz yumulmuştur, aynı Bağdat bölgesinde olduğu gibi bir etnik ve mezhepsel çatışmanın ortayı çıkması kesindir. Bizi ilgilendiren budur. Bu, Irak’ın zaten olmayan istikrarını daha kötüye götürmeye, Irak’ın üniter yapısını tamamen ortadan kaldırmaya götürür. Paramparça olmuş bir Irak güvenlik bağlamında Türkiye’nin çıkarlarına uygun mudur? Ben bunu soruyorum. Bu Türkiye’nin çıkarlarına uygun değildir. Biz Kerkük’le bu nedenle ilgileniyoruz. Sadece Türkmenlerin, Arapların hakları değil. Kerkük’te meydana gelecek istikrarsızlık Irak’ın bütününe şiddetle sirayet edecektir. Irak’ın üniter yapısını tehlikeye sokacaktır. Bu da Türkiye’nin hemen ötesindeki Irak’ı hududu korunmayan, istikrarı olmayan, insanların birbirini boğazladığı bir ülke haline getirecektir. Bunun Türkiye’ye etkisi olmaması mümkün değildir.
PKK İLE MÜCADELE ÖZEL TEMSİLCİLİĞİ
Bu mekanizmayı bir kere de ben anlatayım. Bu mekanizma kurulduktan sonra bazı kesimlerde şu algılama oldu: Türkiye terörle mücadelesini başkalarına mı veriyor? Düşünün iki emekli orgeneral oturup, terörü bitirebilir mi? Türkiye Cumhuriyeti ve onun terörle mücadelede görevli insanları, altını çizerek söylüyorum, bu mücadeleyi hiç kimseye bırakmaz. Terörle mücadele, polisiyle, askeriyle, korucusuyla Türk güvenlik kuvvetlerinin, bizim işimizdir. Terör tek boyutlu bir olay değildir. Terörle mücadelenin ekonomik, silahlı, sosyolojik, psikolojik boyutu vardır. TSK, terörün silahlı bölümüyle mücadele etmekle yükümlüdür. Diğer kurumlar da diğer boyutlarıyla mücadele etmek zorundadır. “Terörle mücadele başkalarına havale ediliyor” demek eğer kasıtlı değilse, cahilliktir. Bu mekanizma, terörle mücadeleye katkı sağlamak amaçlıdır. Eğer biz terörle mücadelede en ufak bir faydası olacak mekanizma varsa, o mekanizmaya destek vermemiz lazım. Bu kurulan mekanizmada bazı alanlarda PKK terörünün etkisini azaltmaya yönelik gayretler sarf ediliyor. Bunların bazı işaretlerini görmeye başladığınızı tahmin ediyorum. Tabii ki bizim arzumuz, bu etkilerin çok daha ileri boyutlara taşınıp, etkili hale gelmesidir. Bu mekanizmanın terörü bitirmek gibi bir sorunu ve imkanı yoktur. Bu mücadeleye destek verme imkanı vardır. Ne kadar verilirse, hiç olmamaktansa, o kadarı da faydalıdır. Terörle mücadelenin her alanına girmek zorundayız. Her alanındaki destek mücadeleyi yürütenlere güç verir. Bütün olarak PKK ile mücadele Türkiye’nin tüm kurumlarının bir mücadelesidir, yalnız askerin değil. Çünkü terörü besleyen bir çok parametreler var. Yalnız dağdaki silahlı unsurlar değil. O silahlı unsurların dağda kalmasını sağlayan, dağda kalanlara politik motivasyon sağlayan unsurlar vardır.
YÖNETİM ERMENİ SOYKIRIM TASARISINDAN RAHATSIZ
Soykırım tasarısını ABD’deki dinamikleri üç bacaklıdır. Bir yanda ABD yönetimi, diğer yanda Kongre, üçüncü bacağında ise ABD’deki etkin çevreler ve kişiler vardır. Tasarı bu üç eksende tartışılıyor. Buradaki temaslarımda asker ve sivil yetkililer ile görüştüm. Edindiğim izlenim, yönetimde görüştüğüm herkes sivili ve askeri, bu tasarıya karşı. Bu karşı olma olayı bir söylemde öte bir davranış biçimini de dönüşmüş durumda. Yönetimin tamamı bundan rahatsız durumda. Kongre, ABD yasama organı olan kurumun hakkıdır onlara bir şey söyleyecek durumumuz yok. Yönetimlerdekiyle konuşursunuz, ama Kongredekilere söyleyecek bir şey yok… Üçüncüsü ise, etkin kişiler etkin çevreler. Bazı kişilerle de görüştüm. İzlenimim, etkin kişiler ve çevrelerde de tasarıdan rahatsız olduklarını net bir biçimde söylediler.
Ne Türk Silahlı Kuvvetleri, ne de ABD Silahlı Kuvvetleri 50 yıllık ilişkilerin rencide olmasını ve hasar görmesini arzu eder.
“ÇUVALCI PAŞA” DEMEYİN RİCASI
Türk basınında 4 Temmuz olayları ile ilgili çok yaygın bir şey var. Şimdi bir komutan David Petraus terfi etti ve Irak’ta komutan oldu. Bu kişinin ismi “çuvalcı paşa”ya çıktı. Bu kişi çok üzülüyor, rahatsız oluyor, haksız yere hücuma uğruyor. Bu çuval geçirme olayı ile Petraus’un yakından uzaktan hiçbir ilgisi yoktur. Bu olay olduğu zaman, Petraus, Musul’da komutan. Musul onun zamanında çok istikrarlı bir çizgi çizdi. Süleymaniye’ye baskın yapan askerler Kerkük’teki birliğin askerleriydi. Petraus’un askeri değildi. Şimdi siz bana sorarsanız, “Kerkük’teki komutan kimdi?” diye. Ben de size onu söylemem açıkçası. Çünkü bir komutanı deklare etmem, benim askeri anlayışıma sığmaz. “Çuvalcı paşa” falan artık demeyin. Daha fazla rencide etmeyelim.
KIBRIS’A SADECE ASKERİ AÇIDAN BAKMAYIN
Bana bir gün bir soru soruldu, “Kıbrıs’ın stratejik ne önemi kaldı, artık silah menzilleri uzadı” diye. Olayı sadece silahla düşündüğünüz zaman yanlış değerlendirirsiniz. Kıbrıs Doğu Akdeniz’in çok önemli parçasıdır. Peki kısa zamanda hangi sorun ortaya çıktı? Kıbrıs Rum Yönetimi, Lübnan’la petrol arama izni için anlaştı. Olayı sadece bir kara parçası, bir silah, bir asker olarak görmemek lazım. Meis adası nedir? Aynı gazeteciye sordum. “Bir kaya parçası” dedi. Onun bile bir ekonomik sahası var. Akdeniz’in ortasına kadar uzanıyor. Çünkü Yunan toprağı. Dolayısıyla Kıbrıs’a bakarsak, oraya sadece askeri açıdan değil, ekonomik açıdan da bakmak lazım. Bugün Kıbrıs’ın ekonomik açıdan Akdeniz ortasına kadar uzanan bir ekonomik sahası vardır. Bunun içinde petrolü de vardır. Kıbrıs’ı jeopolitik açıdan da değerlendirmek lazım. Kıbrıs’ın önemi çok büyüktür.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
Büyükanıt, “Cheney ile yaptığınız görüşmede, İstanbul’daki bazı çevreler, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçiminde TSK’nın herhangi bir şekilde uyarıda bulunduğu yönünde söylentiler var” şeklindeki soruya, “Çok ciddi olarak (parmağını sallayarak) bana sakın ha” dedi karşılığını verdi. Büyükanıt, “Başkasına hakaret edelim de kendimize hakaret etmeyelim. Türkiye’yi başkaları mı idare edecek. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Esasında bu ABD’li yetkililere de hakarettir. Kalkıp da bir ülkenin Genelkurmay Başkanı’na, başka bir ülkenin yetkilisi, oturuyorum karşısında, ‘sakın ha’ diyor. Böyle bir şey gündeme gelemez. Türkiye’de her gün bir dedikodu yürüyor. Bunlara aldırmamak lazım. Bunlara aldırırsak, her gün birbirimizin boğazını sıkmamız lazım. Böyle bir şey olmaz, olamaz.
Büyükanıt, ”PKK bahar aylarında yeniden eyleme geçme tehditlerinde bulunuyor dediniz. Baharda Cumhurbaşkanlığı seçimi de var. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?” sorusunu da şöyle yanıtladı:
“Bu örgütün kendi söylemidir. Bunu Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ben ilişkilendirmedim. Böyle bir şey olmaz yani. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile PKK’nın Nisan’da eyleme başlamasını değerlendirmek hiç aklımın köşesinden bile geçmedi.”
"DİNAMİK GÜÇLER"LE NEYİ KASTETTİ?
Büyükanıt, Washington Büyükelçiliği’nde yaptığı konuşmada dile getirdiği “dinamik güçler” ifadesiyle neyi kastettiği sorusuna da şu yanıtı verdi: “Bugün basında da vardı, eskiden zinde diyordu, şimdi dinamik oldu. O anda aklıma “Zinde” yerine “dinamik” geldi. Dinamik, hareketli, o işe görevli, o işi yapabilen. Onu kastettim. Derin devleti falan kastetmedik. Bu memleketin ayakta durmasını sağlayan askeri de, polisi de, devlet memuru da, üniversite öğrenci ve öğretim görevlisi de dinamik gücüdür. Bu ülkeyi, Türkiye Cumhuriyeti’ni yaşatmaya çalışan bütün herkes dinamik güçtür. Yoksa özel olarak herhangi bir şeyi kastetmedim, yanlış anlaşılmaması gerekir.
AFGANİSTAN’DA ATATÜRK’ÜN DİKTİĞİ AĞACIN MEYVELERİNİ TOPLUYORUZ
Bir gerçeği ifade edeyim size. Türkiye, Afganistan’da Atatürk’ün diktiği ağacın meyvelerini yiyor. Bazı ülkeler kendilerini güvenlikte hissetmedikleri zaman, kollarına Türk bayrağı takıyorlar. Biz bundan endişe ettik. Kötü bir şey yaparlarsa, bize gelecek diye. Dışişleri Bakanlığı kanalıyla ikaz ettik. Böyle şey yapmasınlar diye.
ZAMAN VE DEUTSCHE WELLE ÇAĞRILMADI
Orgeneral Büyükanıt’ın ABD’deki basın toplantısında Türkiye’deki akreditasyon uygulaması devam etti. Bu kapsamda, Orgeneral Büyükanıt’ın basın toplantısını Zaman gazetesinin Washington temsilcisi Ali H. Aslan ile Almanya’nın Sesi olarak bilinen “Deutsche Welle”ye çalışan Cem Sey katılamadı. Her iki gazeteci de Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy’un, Büyükanıt onuruna Salı akşamı verdiği resepsiyona katılmışlardı.