OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 28, 2002 00:00
1955'te kapısından girdiği Cumhuriyet'ten o gün bugündür çıkmadı. Tam 47 yıl. 35 yıldır da aynı gazetenin spor servisi şefi. Bu kadar uzun süre görevde kalması biraz amatör sporlara duyduğu sevgiden, biraz da dengeci politika izlemesinden. Yanına yetişsin diye verilen isimler şimdi basının önemli noktalarında. Abdülkadir Yücelman'ın gazetecilik merakı ortaokul ve lise yıllarına dayanır. Sultanahmet'te geçen çocukluk yıllarından sonra Karagümrük Ortaokulu'na kaydolur. Darphane'de çalışan babasının gözleri iyi görmez. Babasının bu kusuru genç Abdülkadir için fırsat olur. Tüm dergiyi satır satır babasına okuma görevini üstlenir. Bu sayede okumayı sever. Öyle ki ortaokulun ilk yıllarından itibaren evde çalışmayı bırakır, ödevlerini yapmak, imtihanlara hazırlanmak için hep İstanbul'un büyük kütüphanelerinin yolunu tutar, gece geç saatlere kadar sayfaları karıştırır, adeta kitap kurdu kesilir.Ona gazetecilik yolunu açan olay lise yıllarında başına gelir. Vefa Lisesi'ndeki edebiyat öğretmeni Behice Kaplan tüm öğrencilere ödev verir: Her öğrenci Ömer Seyfettin, Tevfik Fikret gibi bir yazarın hayatı ve eserleri hakkında araştırma yapıp sınıfta sunacaktır. Yücelman'ın araştıracağı yazar Refik Halit Karay'dır. Kütüphaneleri karış karış arar ama Refik Halit hayattadır ve tek partili dönemde rejime muhalif bir yazar olarak hakkında pek bilgi yoktur. Dertli bir şekilde öğretmeni Behice Kaplan'a gider. Kaplan da, ‘‘Madem hayatta telefonunu bul, randevu al, onunla görüşmeye git’’ der. FOTOROMAN ÇEKTİRefik Halit'ten randevuyu koparır, İstanbul, Şişli'deki evine gider. Yazılarını yerde ve eski yazıyla yazan Refik Halit bu genç lise öğrencisinin suallerine uzun uzun cevaplar verir. En sonunda da ‘‘sen gazeteci olursun yahu' lafını patlatır. Bu hızla Yücelman gazeteciliğe gönül verir. Fotoğrafçı asistanı unvanıyla basına kapağı atar: ‘‘İlk fotoromanı 1954'te Özcan Çetin'le birlikte çektik. Senaryoyu da Aziz Nesin yazdı. Enis Rıza diye bir ağabeyimiz vardı. Elimizde makineler, ayaklı, ampullu flaşlar dolaşıyoruz.’’ Bu arada Vefa Lisesi'nden sonra kendisine bir yol çizmesi gerekir. Resme yatkındır ve güzel sanatlar akademisine girmeyi arzular. Öyle ki daha ortaokuldayken bir resim yarışmasında dünya üçüncülüğü almıştır. Ancak babası bu ilgiden pek hoşnut değildir. ‘‘Doğru dürüst bir meslek sahibi ol’’ uyarısını yapar. Bunun üzerine genç Yücelman evden pek uzaklaşmaz ve İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ne (İTİA) girer. Dört yıl iktisat okur. Gazeteciliği de bırakmaz. Spora da meraklıdır. Lise yıllarında kısa boyuna rağmen basketbol oynamış, futbolda pabuç eskitmiş ve boks da yapmıştır. Spor ve gazetecilik tutkusu birleşince 1953'te yayın hayatına hızlı bir şekilde giren günlük spor gazetesi Yeni Türkiye'de muhabirliğe başlar. Kendi deyimiyle şimdiki gibi değildir muhabirlik, ‘‘sabahtan akşama aralıksız’’ sürer.
Beşiktaş-Ortaköy arasında şimdiki Çırağan Kempinski Oteli'nin yerinde Şeref Stadı vardır. Şeref Stadı onun sorumluluk alanıdır. Hafta sonu iki gün boyunca tüm maçları takip eder, not tutar ve gazeteye aktarır. Kimi zaman üç, kimi zaman dört maç oynanır bir günde. Yazın sıcağı kadar kışın soğuğu da vardır. Üstelik gazeteciler için devir ‘‘simit, çay, simit’’ devridir.YARIM SAYFA SPORİki yıl sonra Cumhuriyet Gazetesi spor servisi kurmaya karar verir. 23 yaşındaki Yücelman da 40 liralık maaşı 80 liraya yükseltilince Cem Atabeyoğlu ve Erdoğan Arıpınar'la birlikte Cumhuriyet'e geçer. Bu köklü gazetede spor servisi kurulur ama o zamanki gazete binası Pembe Köşk'te boş bir oda bulmak büyük bir sorundur. Spor servisinin imdadına dış haberler yetişir. Ömer Sami Coşar ve Noyan Yiğit de Fenerbahçeli'dirler: ‘‘Fenerbahçeli'nin derdinden Fenerbahçeli anlar deyip bize bir köşe verdiler. Ufak masamızı duvara dayadık ve etrafına geçtik. Yarım sayfa da yerimiz vardı. Ama neler sığdırmışız o yarım sayfaya?’’İlk yıllardan sonra ekip büyür. Yeni muhabirler gelir, stjayerlerin biri gelip biri gider. Ama 1960'da geçici olarak, 1967'de aslen spor servisi şefliğini üstlenen Yücelman'ın iyi muhabiri tanıma yöntemleri değişmez. 20 günde geleceğin gazetecisini birkaç sınavdan geçirerek tespit eder. Örneğin genç muhabirin eline dört-beş satırlık bir ajans haberini tutuşturur ve bunu bir sayfa haline getirmesini ister. Veya tam tersini yaptırır. Bu prensipleri altı ay kadar ders verdiği özel eğitim kurumu Akademi İstanbul'da da aynen tatbik etmiştir.Yalçın Pekşen, İsmet Berkan, Mehmet Tezkan, Volkan Karsan, Fatih Altaylı gibi birçok gazeteciyi yetiştirdikten yıllar sonra eski elemanları onun adına bir davet verirler. Yücelman'ın rahlei tedrisinden geçen 50'yi aşkın gazeteci bir araya gelir. Kendisine göre bir o kadar kişi de çeşitli sebeplerle dahil olamamıştır bu cümbüşe. Üstelik Yücelman'ı çok duygulandıran bir de hediye verirler: Üzerinde yalnızca ‘‘Abdül Ağabey, sağol’’ yazan bir gümüş tabak.OLİMPİYAT MİNDERİNE ÇIKTISpor muhabirliği demek aynı zamanda seyahat anlamına gelir. 1960'ta Abdülkadir Yücelman'ın yolu Roma'ya düşer. İtalyan başkenti Olimpiyat Oyunları'na evsahipliği yapmaktadır. Erdoğan Arıpınar'la birlikte iki hafta boyunca tüm müsabakaları takip eder,
haber geçerler. Ama en gurur vericisi tam yedi altın madalya kazanan Türk güreşçileridir. Onlar birbiri ardına altın madalyaları boynuna taktıkça görevli Türk muhabirler de daha bir azimle iÅŸlerine asılırlar. GüreÅŸlerin son gününde iki minderde finaller devam ederken üç numaralı minder boÅŸtur. Roma'da görevli foto muhabiri Mahmut Küçük, Yücelman'a sataÅŸmaya baÅŸlar. O da bu lafların altında kalmaz ve Küçük'ü mindere davet eder. Ä°ki güreşçi adayı gömlekleri çıkarır, pantolonlarını sıvar ve peÅŸreve baÅŸlar. Safter Yılmaz, Nezih Demirkent ve ErdoÄŸan Arıpınar'n hakemliÄŸindeki kıyasıya kapışma seyircinin de ilgisini çeker. Olimpiyat altını için mücadele eden güreşçilerin üzerindeki gözler üç numaralı mindere döner. Rakibini iki kez tuÅŸlar, üçüncüsünde üzerine oturur ve seyircilerin alkışları arasında nihayet galip ilan edilir. Bu ufak gösteri bir ÅŸeye daha yarar: Bu sayede telefon santrali görevlileri Türk gazetecilerin telefonlarını hemen baÄŸlar. DiÄŸer ülke gazetecileri de ‘‘bunların gazetecisi böyle güreÅŸe yatkınsa bir de asıl güreşçilerini düşünün’’ diye takılırlar.GENÇLÄ°K AÅžISI TUTMADI1980 yılında Cumhuriyet gazetesinin yazı iÅŸleri bir atılım yapmaya karar verir ve gençleÅŸtirme operasyonuna gider. Bu operasyonun ilk kurbanlarından biri de Abdülkadir Yücelman'dır. 25 yılı aÅŸkın süre hizmetine teÅŸekkür eder ve kendisini emekliye ayırırlar. Yerine AltuÄŸ Ä°stanbulluoÄŸlu getirilir. Abdül AÄŸabey gazeteden tam anlamıyla kopamaz ve haftada iki gün yazısını yazmaya gelir. Ama bu gençlik aşısı pek tutmaz. Engin tecrübesiyle Yücelman beÅŸ ay sonra göreve çaÄŸrılır. Kendi ifadesine göre Cumhuriyet'te çalışmak zordur. Hem gazetenin birinci sayfasındaki ilkeleri spor sayfasına da yansıtmak lazımdır. Hem de futbol dışında kalan dalları o bir sayfaya sığdırmak gerekir. O bir sayfa için ne mücadeleler vermiÅŸtir. Pazartesi günleri bir ikinci sayfa daha ayrılır spora ama diÄŸer günler çoÄŸunlukla çaresizdir. Onun gibi bir amatör sporlar tutkunu için zor bir durumdur. Özellikle gençlik yıllarında güreÅŸ ve yüzme muhabirliÄŸi sırasında bu sevgisi daha da artmıştır. Dönemin büyük ÅŸampiyonları zaman zaman futbolun önüne geçip manÅŸete çıkmıştır. Bu çabalar ona meslek yaÅŸamı boyunca gerek TSYD'den, gerek Gazeteciler Cemiyeti'nden 25'e yakın ödül getirir. Ama Türk basınında spor gazeteciliÄŸinde süreklilik zordur. Nitekim 1986'da hazırlamaya baÅŸladıkları ‘‘Spor’’ eki 28 bin ek tiraj alır. Buna karşın bir buçuk yıl sonra yayın hayatına son verilir.Son yıllarda bazı saÄŸlık sorunları çekmeye baÅŸlar. Zaten 25 yıldır ÅŸeker hastasıdır. Bu yüzden 20 yıl önce bir dakika içinde puroyu ve 15 yıl önce de içkiyi bırakmıştır. Buna bir de gözlerindeki rahatsızlık eklenir. Üç yıl önce iki gözünden de ameliyat geçirir. Tüm bunların üstüne bu yılın başında kalbinde bir rahatsızlık bulunduÄŸunu keÅŸfeder. Apar topar doktorun yolunu tutar. Öylesine bir zamanlamadır ki doktoru acilen açık kalp ameliyatı olması gerektiÄŸini söyler. Bir ay sonra ameliyat masasındadır. Güle oynaya ameliyathaneye girer ve gençleÅŸmiÅŸ olarak çıkar. AYNI ZAMANDA GEZGÄ°NBu sorunlar yüzünden kendisini daha rahat bir yaÅŸama alıştırır. ÖrneÄŸin Akdeniz ve Ege kıyılarını dört yıldır karış karış gezmiÅŸtir. Gezmekle kalmaz çevresindeki dostlarına adeta rehberlik yapar. Cumhuriyet çalışanları onun tavsiyeleriyle indirimli tatil yaparlar. Ãœstüne üstlük bir de web sitesi (www.geziklup.com) açarak bu bilgilerini ve deneyimlerini daha geniÅŸ kitleyle paylaÅŸmaya karar verir. Gezi kulübü ismini verdiÄŸi web sitesinin ücretsiz üyelerine yönelik bir yarışma bile düzenler.Son yıllarda edindiÄŸi meraklar bununla bitmez. Yaklaşık altı yıldır Türk Diyabet Vakfı'nın yönetim kurulu üyesidir. ‘‘Her zaman gururla söylerim ÅŸeker hastası olduÄŸumu’’ lafı boÅŸ deÄŸildir yani. Vakfın çıkardığı ‘Diyabetle YaÅŸam' dergisinin de editörlüğünü yüklenir. Ama bunla yetinmez gözüküyor. Åžimdiki hedefi bir by-passlılar kulübü kurmak. Aynen ÅŸeker hastalarını örgütlediÄŸi gibi ÅŸimdi by-pass geçirmiÅŸ insanları da bir araya getirip bilinçlendirmek istiyor.Â
button