ABD'nin kapısını ajanlar açtı

Güncelleme Tarihi:

ABDnin kapısını ajanlar açtı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2017 00:49

11 Eylül 1961’de Irak Devlet Başkan Yardımcılığı görevini bırakarak Kuzey Irak’ta Kürt hareketini başlatan Molla Mustafa Barzani, 5 Mart 1975 tarihinde Irak ve İran yetkililerinin Cezayir’de bir araya gelip anlaşma yapması üzerine, silahlı hareket kabiliyetini tamamen kaybetti. Barzani, Kürt bağımsızlık mücadelesinin yanı sıra sağlığını da kaybetmişti. İran’a gitti. Tahran’daki doktorlar, kanser teşhisi koydu. ABD’de tedavi olmak istiyordu. Ancak Atlantik ötesinin kapıları 1947’den beri Iraklı Kürt lidere kapalıydı. Araya İran Şahı’nın gizli haber alma servisi SAVAK girdi. CIA, ikna edildi. Barzani’nin ABD’ye şartlı olarak girmesine izin verildi.

Haberin Devamı

1975 yılının ilkbaharında, Hollywood yapımı casus filmlerinin bir benzeri İran’ın başkenti Tahran’da sahneleniyordu. Ortada ciddi bir hasta ve hastalık vardı. Kuzey Irak Kürtlerinin Lideri Molla Mustafa Barzani kansere yakalanmıştı. Humeyni rejimi henüz iktidara gelmemişti. Ülkeyi Şah Muhammed Rıza Pehlevi yönetmekteydi. Iraklı Kürt Lider ise ülkesinden kopmuş, İran’da yeni bir sürgün hayatına mahkûm olmuştu. Hemen tedavi edilmesi gerekiyor ancak kendisi İranlı doktorlara güvenmiyordu. Tedavi olmak için Amerika’ya gitmek istedi. Amerikan yönetimi taa 1947’lerde Kürt Lider’e kapattığı kapısını, bir türlü açmıyordu.

SAVAK VE CIA
Barzani’nin sağlığı her geçen gün kötüleşmeye başladı. Tahran’da beraberinde bulunan eski Başbakanı Dr. Mahmud Osman yanından hiç ayrılmıyordu. Hollywood senaristlerini gölgede bırakacak metni, İran Gizli Haber Alma Örgütü SAVAK’la, Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü CIA’in Tahran’daki elemanları kaleme alıyordu. Bu metne göre Molla Mustafa Barzani, İran’dan Amerika’ya gidebilecek ancak tedavi olacağı ülkede hiçbir gazeteciyle görüşemeyecek, bunun yanı sıra hiçbir Amerikalı yetkiliyle görüşme talebinde dahi bulunamayacaktı. Barzani’nin İran’dan Amerika’ya gönderilebilmesine SAVAK yetkilileri önayak olmuştu. Uzun müzakerelerden sonra CIA’in Tahran Ofisi yetkililerini iknâ ettiler. Tabii onlar da Washington’un talimatıyla gereken onayı veriyorlardı.

KANSER TEŞHİSİ
Molla Mustafa Barzani, arkadaşları Ali Halil Hoşevi ve Şefik Kazaz’la birlikte, ceplerinde İran pasaportu olduğu halde Amerika’ya hareket ettiler. Bu seyahat sırasında Kürtlerin yanında Cemşit Emani isimli SAVAK mensubu bir subay da vardı.

Barzani, uzun bir yolculuktan sonra Atlantik ötesine ulaştı. Minnesota eyaletindeki Rochester kentinde Mayo Clinic’e başvuruldu. Kürt Lider, ayrıntılı bir tıbbi tetkikten geçirildi. Amerikalı onkologlar açıkladı. Evet, Tahran’daki teşhis doğru idi. Molla Mustafa Barzani, akciğer kanserine yakalanmış, hastalık çok ilerlemiş, tedavi imkânı hemen hemen kalmamıştı.

ABDnin kapısını ajanlar açtı

Molla Mustafa Barzani, Amerika’da son günlerini yaşarken, oğlu Mesud Barzani’yle birlikte başkent Washington’da.

SİLAHLARA VEDA

Molla Mustafa Barzani, 76 yıllık ömrünün son aktif eylemini 1961 yılının 11 Eylül günü başlatmış, Irak Devlet Başkan Yardımcılığını bırakarak Kuzey Irak’ta büyük çaplı bir silahlı eyleme girişmişti. Bu eylem 5 Mart 1975 tarihine kadar devam edecek ancak Irak’la İran’ın Cezayir’de yaptıkları anlaşma üzerine hareket kabiliyetini tamamen kaybedecekti. Mısırlı ünlü yazar ve gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel, silahlara veda eden Barzani ile Tahran’da çok önemli bir görüşme yapıyor, söyleşiyi Beyrut’un El-Envar gazetesi 6 Eylül 1975 tarihli sayısında yayımlıyordu. Barzani’nin Heykel’e söylediği en önemli cümle şöyle idi: “Şunu söyleyeyim ki, Kürt ihtilali sona ermemiştir. Sadece, şimdilik durmuştur. Benim şahsen rolüm bitmiştir, fakat Kürt halkı duruyor ve Kürt halkı içinden direnişi örgütleyecek yeni liderler çıkacaktır. Ben hayata gözlerimi açtığım zaman kendimi esir buldum. Hatırlıyorum; bütün ailem o zaman Irak’ı yöneten Türklerin elinde esirdi; ben de esirdim. Ve o zaman 3 yaşındaydım. Genç yaşıma erişince kaçtım ve Kürt hareketiyle uğraşmaya başladım.”

TÜRKLERE GÜVENİN
1903 yılında doğduğu zaman, ailesinin Türklere esir olduğu iddiasını Tahran’da Mısırlı bir gazeteciye ifade eden Molla Mustafa Barzani, aradan 4 yıl geçtikten sonra ise, ABD’de, oğulları İdris ve Mesud Barzani’ye, vasiyetini açıklarken, şunları söylüyordu: “Evlatlarım; bu Saddam belası, Irak’taki Kürt neslini yok etmek istiyor. Biliyorsunuz, İran da bizi ortada bıraktı. Bölgemizde tek güvenebileceğimiz millet, Türkler’dir. Ben bugün varım, yarın yokum. Başınız derde düşse de, düşmese de Türklerle temas kurun; onlara güvenin ve dayanışma içerisinde olun!..”

İRAN’DA DEFNEDİLDİ
1975’ten beri ABD’de kanser tedavisi gören Molla Mustafa Barzani, 1 Mart 1979’da, 76 yaşındayken Georgetown Üniversite Hastanesi’nde vefat etti. Barzani’nin cenazesi, ertesi gün Tahran’a ulaştırıldı. Cenaze, 5 Mart 1979 Pazartesi günü ise İran’ın Şino bölgesindeki Azımiye kasabasında büyük bir dini törenle toprağa verildi.

Barzani’nin vefatıyla Ortadoğu’nun olaylarla dolu 20’nci yüzyıl tarihinden bir yaprak daha düşmekteydi.


ÖNCE NİŞAN SONRA İDAM
TAKVİM yaprakları 2 Ağustos 1909 Pazar gününü gösteriyordu. Bugünkü Kuzey Irak’ın Akra ilçesi Zibar bucağı halkından bir grup, Osmanlı İmparatorluğu Sadaret (Başbakanlık) makamına bir telgraf gönderdi. Zibar’daki yöre halkından gelen telgrafta Barzan Şeyhi Abdüsselam Barzani’nin bölgede katliamlar yapıp çevreyi yakıp yıktığı bildiriliyordu. Telgrafın altında Akra Belediye Başkanı Hasan’ın yanı sıra yöre halkını temsilen Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ve Keldâni cemaatine mensup birçok kişinin imzası yer almaktaydı.

ABDnin kapısını ajanlar açtı

Barzan Şeyhi Abdüsselam (solda) ve kardeşi Muhammed Sıddık.

‘İNGİLİZ VE RUSLARLA TEMAS’

Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’daki Başbakanlık makamı, şikâyet telgrafını Musul Valisi Süleyman Nazif’e havale etti. Bunun üzerine valilik, Barzan Şeyhi’ni adım adım izletmeye başladı. Bir süre sonra Abdüsselam Barzani’nin eylemleri valilik tarafından İstanbul’a yansıtıldı.

Musul Valiliği’nden Sadaret Makamı’na gönderilen istihbarat raporlarında, Barzani’nin bir yandan halkı baskı altında tutup hayvanlarını gasp ederken bir yandan da bölgedeki İngiliz ve Rus diplomatlarla temasta olduğu bildiriliyordu.

Şeyh Abdüsselam Barzani, bu eylemlerinin yanı sıra o yıllarda görevli olarak Mezopotamya’ya gönderilen İngiliz misyonerler W.A. Wigram ve Edgar T.A. Wigram’a ilginç açıklamalarda bulunuyordu. İngilizler, Şeyh’in açıklamalarını ‘İnsanlığın Beşiği Kürdistan’da Yaşam’ isimli kitaplarında şöyle anlatmaktaydı: “Barzan Şeyhi Abdüsselam yaklaşık 28 yaşında, oldukça genç bir adamdı. Maiyetinde 30 ilâ 40 hizmetkâr vardı. Omuzlarına astıkları fişekliklerle çok kolay ayırdediliyorlardı. Şeyh, gözlerinde sorun -trahoma- yaşıyordu. Windsor’da Kral George’la görüşmek ve İngilizlerin yardımıyla Kürdistan’ın kurulmasına yönelik hazırlıklar için bizimle birlikte Britanya’ya gitmek istediğini dahi söylemişti....”

CEZA BEKLEYEN ŞEYH’E MADALYA
Siyasi tarihçiler, ülke yönetimlerinin kararlarında zaman zaman sürprizler yaşanabildiğini belge ve bilgileriyle anlatırlar. İşte bu sürprizlerden birisi de 17 Ağustos 1913’te Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşandı. 1909’dan itibaren eylemleriyle Musul’daki Osmanlı ordusunu meşgul eden Barzan Şeyhi Abdüsselam için yaptırım beklenirken ödül verildi. Ödül, ‘4’üncü dereceden Osmanlı Nişanı’ idi.

Kapalı kapılar ardında neler yaşanmış bilinmez. Sadece bilinen Barzan Şeyhi Abdüsselam’a verilen ve orijinali Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde korunan madalyanın irade-i seniyye’si (Padişah emri)...

İstihbarat raporlarına göre, Barzan Şeyhi 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet’e şiddetle muhalefet ediyormuş. Ama ne gariptir ki tüm eylemlerine rağmen Barzan Şeyhi’ne Osmanlı Nişanı verilmesi teklifi, II. Meşrutiyet’in öncülerinden ve dönemin Dahiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) Talât Paşa’dan gelmiş. Paşa, teklifinde şu ifadelere yer vermiş: “Barzan Şeyhi Abdüsselam Efendi’nin vatana olan bağlılığını ve sadakatini kuvvetlendirmek, Hükümet emirlerine itaat ve bağlılığını artırmak için, konumuna uygun nişanla taltifi gerekir.”

Osmanlı vatandaşı ve aynı zamanda Osmanlı Padişahı tarafından madalya ile ödüllendirilen Abdüsselam Barzani’nin yaşamındaki sürprizler, hız kesmeden devam etti. Bu arada, Musul Bölge Valiliği’nden Başbakanlığa yine peş peşe telgraflar gelmeye başladı.

11 Haziran 1914 tarihli telgraf: “Herki Aşireti’nin Mam-ı Şeyhan Fırkası, Barzan Şeyhi’nin eşkıyaları tarafından saldırıya uğradı. Fırka Reisi yaralandı. Beş bini aşkın hayvan, İmadiye ve Akra’ya götürüldü.”

25 Ağustos 1914 tarihli telgraf: “Ruslar, Barzan Şeyhi avanesini silahlandırıyor.”

SON SAHNE HAPİSHANEDE
Olayların son sahnesi, Musul Hapishanesi’nde yaşandı. Irak Kürtlerinin Lideri Molla Mustafa’nın ağabeyi ve Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin amcası Şeyh Abdüsselam Barzani, Padişah Mehmed Reşat’ın 26 Kasım 1914 tarihli irade-i seniyyesi ile Musul Hapishanesi’nde idam edildi. Kararın altında Sadrazam (Başbakan) Mehmet Said ile Başkumandan Vekili, Harbiye Nâzırı ve İttihat Terakki’nin ileri gelenlerinden Enver Paşa’nın isim ve imzaları da bulunuyordu. İdam gerekçesi ise şöyle idi: “Abdüsselam Barzani ve adamlarının Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklanma hazırlığı yaptıkları, bazı yabancı ülke konsoloslarıyla temasları da tespit edilmiştir.”


ÖZAL'IN İŞGAL PLANI
ORTADOĞU’da 1990’ların en önemli olayı şüphesiz 1’inci Körfez Savaşı’ydı. Bu savaş, Türkiye’nin de içinde bulunduğu tüm bölge ülkelerini etkiledi. Irak, 2 Ağustos 1990 tarihinde hiç beklenmedik bir anda Kuveyt’i işgal edince, bölgedeki bütün dengeler altüst oldu. Körfez ülkeleri, ABD’den acil yardım istedi. Bu işgale Arap âleminden sadece Ürdün ve Filistin tepkisiz kaldı.

17 Ocak 1991’de başlayıp 42 gün süren Körfez Savaşı’nın sonunda Türkiye’nin Irak sınırında bir büyük mülteci krizi yaşandı. O dönemde Kürtler, Saddam rejimine karşı ayaklanmış, bunun üzerine Irak kuvvetleri de kuzeydeki ayaklanmayı bastırmak için saldırı başlatmıştı. Çok sayıda Iraklı Kürt ülkelerini terk edip Türkiye ve İran’a sığınmaya çalışıyordu.

‘BİR KOYUP ÜÇ ALACAĞIZ’
Körfez Savaşı sırasında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a ait olduğu ifade edilen “Bir koyup üç alacağız” beyanı, büyük tartışma yaratıyordu. Bu gelişmeler sırasında Özal, Kerkük ve Musul’un Misak-ı Milli sınırları içinde yer aldığını hatırlatıyor, Türkiye’nin de ABD önderliğindeki koalisyon güçlerine askeri destek vermesi kararlaştırılıyordu.

1’inci Körfez Savaşı sırasında, Özal’ın Musul’a askeri bir müdahalede bulunulması isteği gündeme geliyor, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay da Cumhurbaşkanı’nın müdahale isteğine tavır alıyordu. Türkiye’nin Irak bataklığına sürüklenmemesi gerektiğini belirten Torumtay, 3 Aralık 1990’da da görevinden istifa ediyordu.

Necip Torumtay, Genelkurmay Başkanlığı’ndan istifasını ‘The Özal’ isimli kitapta anlatırken, kendisine imzasız bir direktif geldiğini açıklıyordu. Torumtay’ın verdiği bilgiye göre, kendisine Musul’un işgali konusunda yazılı bir direktif gelmiş ancak o direktifte imza yokmuş.

BAĞDAT ÜZERİNDEN TA BASRA'YA DAYANIRIZ
KÖRFEZ Savaşı’nın getirdiği problemler, uzun süre devam etti. Bu arada Türkiye’de 20 Ekim 1991 tarihinde milletvekilleri genel seçimleri yapıldı ve seçimin galibi DYP, SHP ile bir koalisyon hükümeti kurdu. O dönemde TBMM Başkanlığı’na seçilen Hüsamettin Cindoruk, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la olağan görüşmelerini yaparken, Körfez Savaşı sonrasının gelişmelerine de tanık oluyordu. Bu gelişmelerden en önemlisi, Özal’ın, Irak’ın Musul bölgesini işgal planıydı. Cindoruk, o kritik günleri şöyle anlatıyordu:

“1991 yılının sonu ve 1992’nin başında, Cumhurbaşkanı Özal’la olağan görüşmelerimi yapmak üzere Çankaya Köşkü’ne gittiğim zaman kendisini sürekli Kuzey Irak konusunda meşgul görüyordum. Makam odasına üç televizyon cihazı kurdurmuştu. Elindeki kumandayla kanal kanal geziniyordu.

Cumhurbaşkanlığı makam odasında Türkiye ve Irak’ı içerisine alan ayrıntılı bir duvar haritası asılıydı. Özal, bu görüşmelerimizden birisinde, bana aynen şunları söylemişti: ‘Silopi’den Suriye sınırına kadar 40 kilometrelik bir alandan askerlerimizi rahatlıkla Irak’a sevk edebiliriz. Çok kısa zamanda Musul’a ulaşır oradan devam eder Kerkük ve Erbil’i ele geçirebiliriz. Şartlar el verirse coğrafi hiçbir engeli bulunmayan arazide ilerleyip, Bağdat üzerinden taa Basra’ya kadar dayanırız.’

‘TURGUT SİZİN VASITANIZLA BANA MEKTUP GÖNDERMİŞ’
Cumhurbaşkanı Özal, Musul bölgesini ele geçirme konusunda iyice havaya girmişti. Makamında savaş planları yapıyor hatta, ‘Körfez Savaşı senaryosunda benim de payım var’ diyordu. Ben de kendisini sükûnetle dinliyordum. Çok heyecanlı olduğu günlerde bu anlattıklarını, o dönemde Başbakan olan Sayın Demirel’e açtım. Kendileri beni dikkatlice dinledikten sonra, şu değerlendirmeyi yaptılar: ‘Turgut, sizin vasıtanızla bana mektup göndermiş.’

-BİTTİ-

Haberin Devamı

 

BAKMADAN GEÇME!