Güncelleme Tarihi:
ABD Yönünden Bakış:Â
Artık ABD'nin Irak'dan çekilme ihtimali açıkça medyada tartışılıyor. USA Today gazetesinin yaptığı kamu oyu araştırması ilginç sonuçlar ortaya koyuyor. Kamuoyunun yüzde 75'i Bush hükümetinin Irak politikasını yanlış buluyormuş. Irak'da ABD askerlerinin başarısız olduğunu düşünüyorlarmış. Nitekim Demokratlar Bush yönetiminin ek ödenek talebini de Irak'dan 2008 yılının sonbaharında kesin çekilme sözüne bağlamak istemişler. Demokratlar bu konudaki kamu oyunun artık yönetimden yana olmadığını biliyorlar.
Bush yönetimi Irak'dan çekildikleri taktirde bazı istenmeyen sonuçların doÄŸacağını ve bölgede büyük dalgalanmalar meydana geleceÄŸi tezini ileri sürüyorlar. Muhtemel çekilme senaryosunun yaratacağı sonuçları şöyle sıralıyorlar:Â
"Bölgede bir iç savaş çıkacağı ve Irak'ın bölüneceği.
"Zayıflayan ve bölünen Irak'da İran ve Suriye'nin etkinliğini artıracağını,
"Irak'a komşu ülkelerde göç dalgaları oluşacağı, bu karmaşanın da terörist güçlerin rahatlamasına neden olacağı,
"Bölgeye barış getireceğini vadeden ABD'nin prestij yitireceği.
USA TODAY kamu oyu yoklamalarında çıkan sonuçlar şöyle:Â
Amerikalıların çoğu çekilme olsa da olmasa da Irak'da işlerin kötüye gideceğine inanıyor.
 Eğer ABD askerleri Irak'dan çekilirse:
"İç savaş çıkacağına inananların oranı yüzde 68
"El Kaida'nın Irak'ı üs olarak kullanacağına inananlar yüzde 66
"ABD'ye yeni terörist saldırıların olacağına inananların oranı ise yüzde 55
     Eğer ABD askerleri Irak'da kalırsa:
"İç savaş çıkacağına inananların oranı yüzde 47
"El Kaida'nın Irak'ı üs olarak kullanacağına inananlar yüzde 47
"ABD'ye yeni terörist saldırıların olacağına inananların oranı ise yüzde 51
"Bush yönetiminin tezini kabul edenlerin oranı yüzde 22 ;
"Çekilme olsa da olmasa da bir şeyin değişmeyeceğine inananların oranı yüzde 58.
Bu araştırma açıkça Bush yönetiminin Irak konusunda halkın, seçmenin desteğini yitirdiğini ortaya koymaktadır. Geçen hafta 124 Milyar dolarlık çekilme şartlı bütceyi veto eden ABD başkanı Bush çok zor durumda kalmıştır. Bu aşamada ne yapılacaktır ? Nasıl bir siyasi çözüm üretilecektir ?
Iraklılar açısından bakış:
Åžu anda Irak'da görünen her gün yüzlerce kiÅŸinin sokaklarda öldürüldüğü, çatışmaların her geçen gün arttığı bir tabloyla karşı karşıyayız. ABD'nin bölgede bulundurduÄŸu büyük güç bu çatışmaları önlemekte yetersiz kalmıştır. Nitekim bölgeden sorumlu ABD'li general uygulanan stratejinin deÄŸiÅŸtirilmesi gerektiÄŸini açıkca ifade etmiÅŸtir.Â
Irak'da Siyasal Anlaşmazlıklar nereden kaynaklanıyor ?
Irak'ın yeniden yapılandırılması sürecinde Şiiler, Sünniler,Türkmenler ve Kürtler ayrılıkcı güçler olarak ortaya çıkmıştır.Bu grupların, Irak'ın geleceği konusundaki tutumları zaman içinde değişmiştir. Mevcut durumdaki politikaları ve beklentileri büyük ölçüde farklılıklar içermekte ve ortak bir noktada birleşmeleri için ABD yönetiminin gruplar arasında dengeyi sağlayacak adil bir sistemi yürürlüğe koyması gerekmektedir..
Sünni-Şii Anlaşmazlığı
Her ne kadar Irak anayasası ve hukuk düzeninden söz edilse de gerçek olan bu coÄŸrafyada iÅŸlerin kağıt üzerinde olduÄŸu gibi deÄŸil de yıllardan beri kabile, din ve ırk temelinde yürüdüğünün artık anlaşılmış olması gerekir. Irak'ta Baas Sünni rejimin devrilmesi Åžii akımının yükselmesine yol açmış, Sünnilerin iktidarının sona erip zayıflamasına ve siyasi sistemden dışlanmasına neden olmuÅŸtur.Mevcut durumda siyasi gruplar arasındaki temel farklılık mezhep ayrılıkları olduÄŸu kadar kabile farklılıkları temelinde de kendini göstermiÅŸ bir tür toprak paylaşımına dönüşmüştür. Ãœlkenin bölünmezliÄŸi konusu sadece siyasi bir manevra olarak eski Baas rejimi kalıntısı Sünni güçler tarafından savunulmaktadır..Â
Gruplar arasındaki başlıca sorun ülkenin idari yapısıdır. Sünniler ülkenin federal sistem yoluyla bölgelere ayrılmasından kaygı duymaktadır. Saddam Hüseyin'in kurmuş olduğu Sünni iktidar günlerine dönmeyi isteyenler az değildir. İktidardaki Şiiler ise, iç ayrılıklarına rağmen, ülkenin güneyinde ve orta kısmında Şii yönetiminin kurulmasına çalışmaktadır. Şiilerin bu tutumu, Irak'ın toprak bütünlüğünü savunan ilk dönemlerdeki söylemleriyle çelişmektedir.
 Şii Koalisyonunun Başkanı Abdul Aziz El Hekim başkanlığındaki İslami Devrim Yüksek Konseyi (İDYK) ülkenin federatif bölgelere ayrılmasının öncülüğünü yapmaktadır. Ancak Şii koalisyonundaki El Sadr grubu, Fazilet Partisi ve Liberal Şiiler buna karşı çıkmaktadır.
Kürt gruplarının federe bölgelerini desteklemekteki amacı, 1991'den bu yana elde ettikleri kazanımların devamı içindir. El Sadr grubu, nüfuz sağlama ve dinî liderliği üstlenme gibi konularda diğer gruplarla yarış içindedir. 2003'ten sonra Şii gruplar arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar, 1991'den sonra Kuzey Irak'taki Kürt grupları arasındaki siyasi rekabete büyük ölçüde benzemektedir. Irak'taki kargaşanın sürmesiyle paralel olarak siyasi anlaşmazlığın devam etmesi, söz konusu gruplar tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmak istenmektedir. .
Mezhepsel ve Etnik Çatışmanın Artması
 Şubat 2005 Samarra olaylarıyla hızlanan mezhep temelli çatışmalar, hem hükümetin hem de Irak'ın geleceğini belirleyecek temel etkenlerden biridir. Esas konu toprak ve kaynak paylaşımı olması nedeniyle siyasi grupların milis güçleri,mezhep çatışmalarının çıkarılmasından sorumlu tutulmaktadır. Mevcut durumda 20'ye yakın milis güç bulunmaktadır. Sünni gruplar, İran'ı ve Şiilerin milis güçlerini, gerçekleşen olaylardan sorumlu tuttuğu gibi, Şiiler de Sünni milisleri ve Baas'tan kalma güçleri sorumlu tutmaktadır.
Sünniler, Sünni din adamlarının öldürülmesine, Sünnilerin öldürülmesine ya da göç ettirilmesine, Irak-İran Savaşı döneminde Irak ordusuna ait pilotlar dahil olmak üzere önde gelen rütbeli kişilerin öldürülmesine ve Irak'ta Sünni kimliğinin yok edilmesine çalışıldığına ilişkin kanıtlar olduğunu savunmaktadır. Kesin olmayan bilgilere göre bazı aynaklar,işgalden sonra Irak'ta ölenlerin sayısının 655.000'e ulaştığını söylenmektedir. Sünnilere göre, Samarra olaylarından sonra 200'e yakın Sünni din adamı öldürülmüş ve çoğu Bağdat ve Diyala illerinde olmak üzere yaklaşık 300.000 kişi göç etmiştir. İşgalden sonra toplam iç göç oranı 1,5 milyona yükselmiştir.
Dicle Nehri'nin ikiye bölerek Bağdat'ı oluşturan batı yakası, El Kerh'de ve doğu yakası El Rasafe'de karşılıklı zorunlu göç eylemleri gerçekleşmektedir.Resmî kaynaklar günde ortalama yüz kişinin öldüğünü ifade etmektedir. Bunların çoğu değişik işkencelere maruz kalarak öldürülmektedir.Bu sayının daha fazla olduğu söylenebilir. Çünkü,siyasi gruplara ait silahlı güçlerin kayıpları, sivillerde olduğu gibi sokaklarda bırakılmamaktadır.. Irak'ın orta ve güney bölgelerinde artmakta olan mezhep çatışmaları son dönemde Kerkük başta olmak üzere kuzey bölgelerine de yayılmaktadır.
KÃœRT GRUPLAR
Arap -Kürt etnik kimliği çelişkisini uzun yıllar yaşayan Kürtler Saddam hükümetinin Kuzey Irak bölgelerinden çekilmesi, Kürt gruplar için tarihî bir fırsat yaratmıştır. Irak'ın eski rejimi,Kürtlere özerklik tanıyan tek Irak Hükümeti olmasına rağmen, pratikte Kürtler diğer etnik gruplar gibi yoğun bir baskı altında tutulmuştur. Irak rejiminin bu tavrı, Irak'ın bir Arap ülkesi olmasından kaynaklanmıştır.Bu etnik ırkçı politika Kürtlerin bugünkü siyasi davranışlarının temelinde yatmaktadır.
1970'li yılardan bu yana özerklik talep eden Kürtlerin siyasi beklentileri gelişerek, 1990'lı yıllarda yerini federasyona bırakmıştır. Irak savaşı süresince ABD ile işbirliği yapan Kürtler, Irak'ın yeniden yapılandırılması sürecinde belirleyici güçlerden biri haline gelmiştir.Kuzey bölgesinde merkezden bağımsız olmuş,fiilî egemenliklerini devam ettirmiş, kurulan hükümetlerde önemli konumlar kazanmış ve Irak'ın iç ve dış politikasında etkili olmuşlardır.
Nitekim PKK'nın Kuzey Irak bölgelerinde konuşlanması ve korunması da ayrı bir çelişki olarak günümüze kadar taşınmıştır.
 Bu bağlamda bir ilk olarak Irak cumhurbaşkanlığı Kürtlere geçmiştir.Sünnilerin ilk başlarda siyasi eylemi boykot etmesi Kürtlerin ABD'ye daha da yaklaşmalarına ve daha da güçlenmesine yol açmıştır.Ancak Sünnilerin siyasi eyleme katılması Kürtlerle sorunların çıkmasını da başlatmıştır. Sünniler, Kuzey Federe Bölgesine karşı çıkmamasına rağmen,Kürtlerin bölgelerini genişletme isteğine tepki göstermektedir. Kürtlerin ABD ve Şiilerle işbirliği Sünnilerin mevcut politikalarına ters düşmektedir.
Kürtlerin, özellikle Kerkük konusunda attığı adımlar Sünni Araplarla ilişkilerinin gerginleşmesine yol açmıştır. 9 Mayıs 2006'da, Kürdistan DemokratikPartisi (KDP) ile Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin(KYB) Süleymaniye ve Erbil'deki iki yerel yönetimibirleştirerek, Birleşik Kürt Hükümetini ilan etmesi,Kerkük'te güçlenmeleri ve federasyon sisteminin uygulanmasında taviz vermemeleri Sünnilerin sert tepkisine yol açmıştır.
Sünniler ve bazı Şii gruplar,Kürt yerel hükümetlerinin birleşmesini bağımsız devletlerinin ilan edilmesinin nihai adımlarından biri olarak algılamaktadır. Kürtlerin, federal bir Irak'ta yaşamayı gönüllü olarak seçtikleri, ancak kendi akıbetlerini belirleme hakkına sahip olduklarını vurgulamaları da aynı şekilde algılanmaktadır.
Kuzey bölgesinde Irak bayrağının yasaklanması ise Arapların sert tepkisine neden olmuştur.
5 Ekim2006'da Kürtlerin desteğiyle federasyon sisteminin parlamentoda kararlaştırılması başta Sünniler olmak üzere federasyon karşıtı Arapları Kürtlerle karşı karşıya getirmiştir. Kürtlerin, egemen olduğu lbölgelerde tek başına petrol anlaşmaları yapması Irak merkezî hükümetle aralarında sorunların çıkmasına neden olmaktadır.
Nitekim Kürtlerin aralarında da çelişkiler olduğu bilinmektedir. Yeniden yapılanma sürecinde bağımsız bir Kürdistan kurma hayalini taşıyan Barzani'nin yaşam öyküsü de çok ilginç.
Barzani'nin Baas rejimi sırasında bölgedeki diğer Kürt örgütlenmesi Kürdistan Yurtsever Birliği ile yaşadığı rekabet çoğu zaman silahlı çatışmalara dönüşmüştür.Bu çelişkiler zamanın Türk siyasetcileri tarafından yakınen bilinmektedir. 1987'de KDP, KYB ve altı parti birleşerek Irak Kürt Cephesi'ni kurduklarında bu sürtüşmeler bir süreliğine rafa kalkmıştır.
Bölgenin liderliği için yapılan seçimler sırasında hem Barzani hem Talabani aday olunca yendien patlak veren gerginlik 1994'te KYB, KDP'yi ortak yönetim merkezi olan Erbil'den sürünce tam bir sıcak savaşa dönüşmüştür.Barzani, Talabani'yi yakalamak için Saddam Hüseyin'in Irak ordusundan yardım istemiştir. Talabani ise İran'dan destek almaya çalışmıştır. Bu süreçte Türk yetkililerle de görüşmeler yapıldığı bilinmektedir. Bizim diplomatlarımızın ve askeri yetkililerimizin o yılları anımsayarak, o zamanki dengeleri aramalarının nedeni budur. Oysa o zamanlar birbirinin kanına susayan bu iki düşman ittifak halindedir. Bu ittifaka PKK'yi de dahil etmişlerdir. Sonuç olarak 1998 yılında bölge, partiler arasında ikiye bölündü. Taraflar aynı yılın Ağustos ayında ABD arabuluculuğunda bir anlaşma imzaladılar. O zamandan bu yana da çıkarları doğrultusunda paralel hareket etmeye gayret ediyorlar.
Mesud Barzani şu anda Irak Yönetim Konseyi üyelerinden biri olan Kürdistan bölgesi başbakanı. Sıfatıyla AB davetlisi olarak Kerkük konusunda bir konuşma yapmaktadır. Kürtlerin ana amacı Kerkük bölgesindeki Kürt nüfusu bahane ederek sınırları içine katmaktır. Barzani'nin yaklaşık bir yıldır sürdürdüğü siyasi strateji budur.
SONUÇ
ABD'nin bölgeden askeri güçlerinin bir bölümünü öümüzdeki yılın sonuna kadar çekerek Doğu Avrupa, Türkiye ve Balkanlar'da Orta Doğu bölgelerinde belirlediği üslere konuşlandıracağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Bush yönetimi bunun alt yapısını hazırlayacak, yeni yönetim de bu planı geliştirerek uygulayacaktır. Bu aynı zamanda siyasi bir plandır. Bölgede siyasi istikrarın sağlanması ise yıllar alacakltır. ABD'nin Irak konusunda önünde iki seçeneği bulunmaktadır. :
1- Ülkenin iç savaşa sürüklenmemesi için Irak Parlementosunda muhalif gruplar arasında eşit güçler dengesini sağlamak ve ülkenin bölünmezliğini savunmak.
2- Bunlar Irak'ın iç işleridir tavrını alarak olacaklara seyirci kalmak.
Bunlardan ABD için en ekonomik olan seyirci kalmak olacaktır. Yeni Demokrat yönetimi Irak'da para harcamak istemeyecektir. Bu da Irak'ın önce ikiye sonra da üçe ya da dörde bölünmesine yol açacak olan iç savaşın başlangıcı olacaktır. Böyle bir savaşın çıkması bizim Güney sınırlarımızda çok büyük bir tehdit oluşturacaktır. Bugün genel seçimlere hazırlanan Türkiye'nin yeni hükümetinin gündeminde bu konu acil kaydıyla beklemektedir