Güncelleme Tarihi:
Dünya gündeminin nabzı Planet'te atıyor
Uluslararası terörizm tarihindeki en büyük saldırılardan birinin ABD’ye karşı düzenlenmiş olması, ABD’lilerin kısmen terör karşıtı evrenin merkezinde oturduklarına inanmalarına sebep oldu. ABD’nin öncülüğünü yaptığı “teröre karşı savaşı” yine bu ülkenin başkanı ilan etti. ABD bu alanda çoğu kez işbirliği konusuna değinmiş olsa da, bu Beyaz Saray’ın öncülüğünü yaptığı ve ısrar ettiği eylemleri diğer ülkelerin genelde onaylamasından öteye geçmedi.
Aynı ABD başkanı, yabancı ülkelerin terör karşıtı eylemlerindeki safını, “Ya bizim, ya da teröristlerin tarafındasınız” diyerek belirledi. Buradaki “biz”, tabi ki ABD’yi temsil ediyor. Başkanlık koltuğuna George Bush yerine Barack Obama’nın geçmesi bu ifadeleri yumuşatsa da, ABD terörle mücadelede hâlâ bencil bir tavır sergiliyor.
ABD’nin terör karşıtı mücadelesindeki hassas tutumu 11 Eylül saldırıları öncesinden ortaya çıkmaya başladı. 1980’lerde çıkarılan yasalar, ABD vatandaşları veya kurumlarının hedef olması halinde ABD mahkemelerinin toprakları dışında yargı yetkisi kullanmasına kapı açtı. Doğal olarak, başka bir ülke benzer bir yaklaşım benimseseydi, çok farklı yasal kaoslar ortaya çıkabilirdi.
ABD VATANDAŞI TERÖRİSTLER
11 Eylül gibi ABD’de yabancıların düzenlediği terör saldırıları, ABD’lilerin dış ülkelerde terör saldırısı düzenleyebileceği düşüncesiyle bağdaşmadı. En akla ters gelen olaylar ise son yıllarda ABD vatandaşlarının yabancı hedeflere yönelik terör eylemleri için Pakistan ve Hindistan gibi ülkelere seyahat etmesi oldu. En önemli örnek, Pakistan asıllı ABD vatandaşı David Headley’in 2008’de 160 kişinin öldüğü Mumbai saldırılarında Laşkar i Tayba örgütüne destek vermesiydi.
ABD bugün “ya bizim, ya da onların tarafındasınız” demiyor olabilir, ancak bu yabancı ülkelerin terörü desteklememeleri için yetiyormuş gibi gözükmüyor. ABD dış ülkelerden yabancı topraklarda vatandaşlarının terör eyleminde bulunmasını önlemek için her türlü çabayı göstermesi beklerken, sınırların veya özel şahısların eylemlerinin kontrolü hakkında gösterilen bahanelere çok az tahammül gösterebiliyor. ABD’nin yabancı ülkeler için belirlediği standartlara bakılırsa, Beyaz Saray standartlarında sınıfta kalmış görünüyor.
ABD’nin terör karşıtı mücadele sergilediği çifte standart, Wikileaks’in ortaya çıkardığı belgelerde çok güzel özetlenen sorunlara neden oluyor. Belgelerde yer alan, CIA’in Kırmızı Hücre biriminin yaptığı değerlendirme de, ABD’nin terör ihracatının yabancı müttefiklerinde daha fazla geri adıma neden olabileceği, onlara bunun için sebep verebileceğini içeriyor.
Örneğin, şüpheli görülen bir ABD vatandaşından önemli bilgi elde etmek, hatta ifadesini almak istendiğinde ABD buna karşı çıkarsa, gelecekte ABD’nin aynı teklifine karşı gelebilir. Artık teröristlerin ABD’den de gelebileceği bilinirken, kim yabancı hükümeti bu tavrı için suçlayabilir?
Kırmızı Hücre birimi, ABD’nin ifade alım ve bilgi paylaşımında gösterdiği asimetriden dolayı çoktan bazı geri tepmelerin olabileceğinden bahsediyor. Belgelerde, 2005 yılında ABD’nin Mısırlı bir dini lideri kaçırması ve ülkesine teslim etmesi nedeniyle İtalya’nın çıkardığı tutuklama kararından bahsediliyor. Şimdi tersi olsaydı ne olurdu düşünün: Eğer İtalya ABD’den birini kaçırıp başka bir ülkenin hapsine gönderseydi, ABD’de kıyamet kopardı.
ABD’NİN YAPMASI GEREKENLER
Açıkça, ABD’nin yapması gereken ilk şey bu tür sorunların yaşanma ihtimalini azaltmak için terör ihracatını durdurmak ve kendi topraklarından çıkacak teröristlerin önüne geçmek olmalı. Bu, en başta nerede eylem yapacak olurlarsa olsun, ABD’nin kendi topraklarındaki teröristleri tespit etmesi olacak. ABD ayrıca pasaport kontrolleri ve daha geniş çaplı yolcu bilgi taramasıyla tek yönlü güvenlik prosedürünü iki yönlü kılmalı.
ABD’nin kendisinin yanı sıra diğer ülkeler adına da terör ihracatının önüne geçmesi çok zor. Bu yüzden, anlayış göstererek yabancı ülkelerin geri kaldığı alanlar olduğunu görmeli. Daha genel olarak, ABD terörle mücadele kapsamında yürüttüğü faaliyetlere müttefiklerinin gözünden bakarak çifte uyguladığı standardının önüne geçebilir.
Daha da genel olarak ise, ABD kendisinin terörle mücadele evreninin merkezinde bulunmadığını, bu mücadelenin 11 Eylül ile başlamadığı anlamalı. Son olarak, ABD’nin terör sorunu yaşamaya başlamasından çok önce bu sorunla mücadele eden ülkelerden öğrenebileceği şeyler olduğunu görmeli.
* Bu makale Foreign Policy dergisinin internet sitesinde Paul Pillar imzasıyla "Yes, America Is Exporting Terrorism" başlığıyla yayımlanmıştır.
Planet'i Facebook'tan takip etmek istiyorsanız:
http://www.facebook.com/#!/HurriyetPlanet
Planet'i Twitter'da takip etmek istiyorsanız: