ABD enkaz halinde, Çin ise yükseliyor

Güncelleme Tarihi:

ABD enkaz halinde, Çin ise yükseliyor
Oluşturulma Tarihi: Kasım 11, 2009 07:32

Dünya birbiriyle temelden farklı iki organizasyon şekli arasında tercihle karşı karşıya: Uluslararası kapitalizm ve devlet kapitalizmi. İlkini temsil eden ABD enkaz halinde, ikincisini temsil eden Çin ise yükseliyor.

Haberin Devamı

THE DAILY STAR

George Soros: Duvarın ve komünizmin çöküşünden 20 yıl sonra dünya birbiriyle temelden farklı iki organizasyon şekli arasında tercihle karşı karşıya: Uluslararası kapitalizm ve devlet kapitalizmi. İlkini temsil eden ABD enkaz halinde, ikincisini temsil eden Çin ise yükseliyor.                   

 

Daha sağlam temeller üzerine oturan bir çoktaraflı sistem inşa edilmeli. Reform konusunda parça parça ilerlemek zor olur, o yüzden Bretton Woods benzeri bir konferansla sermaye kontrolleri dahil konuları içeren bir “büyük pazarlık” dizayn edilmeli.

 

IMF yöntemlerini değiştirmeli; IMF’nin yapısı da dünyadaki güç dengesini yansıtacak şekilde yeniden şekillenmeli. Sistem dolar üzerine kurulmuştu ama dolar artık güven vermiyor. Yeniden yapılandırma Birleşmiş Milletler’i ve Güvenlik Konseyi’ni de içermeli.

Haberin Devamı

 

Yeni düzenin inşasına yükselen güçler de katılmalı. Mevcut düzen devam edemez. Artık her istediğini yapamayan ABD’nin çıkarı da bu yenilenme sürecine öncülük etmekte yatıyor. Bunun alternatifi korkutucu çünkü ekonomik ve siyasi olarak gerilemek ama askeri olarak üstünlüğünü korumak tehlikeli bir karışım yaratabilir.

 

Demokratik ülkelerin barış istediği genellemesi Bush’tan sonra artık yeterince güven verici değil. Zaten Amerikan demokrasisinin başı belada. Ekonomik kriz cefa çekmeyi fazla sevmeyen bir halka büyük zorluklarla karşı karşıya bırakıyor. Eğer çift dipli bir durgunluk yaşanırsa Amerikalılar her türlü aşırı ve uçuk fikre açık hale gelebilirler.

 

Obama başarısız olursa ondan sonra gelecek yönetim içerideki sorunlardan dikkati dağıtacak bir dış macera arayışına girebilir.

 

Obama’nın işbirliğine dayalı görüşleri doğru. Ama sistemin artık arızalı olduğu ve yeniden inşa edilmesi gerektiği teşhisi konmuş değil. Obama’nın elinde o kadar çok sorun var ki bir de uluslar arası sistemi yeniden kurmayı bunlar arasına eklemek istememesi anlaşılabilir. Ama Çinlilerin daha uzak görüşlü olması lazım.

Haberin Devamı

 

Çinliler ekonomik gelişme ve siyasi istikrar için birçok özgürlüklerin eksikliğine katlanabiliyorlar. Ama bu her zaman böyle devam etmeyebilir.Çin eğer lider bir ülke olacaksa daha açık bir toplum olmayı kabul etmeli.Çin’in barışçı gelişme dışında bir alternatifi yok.

 

NEWSWEEK

Niall Ferguson: 1979 1989’dan tarihi olarak daha önemliydi. Komünizmi yıkan Reagan, Thatcher, Papa ya da Doğu Avrupalı muhalifler değil, kısmen saflıktan kısmen açgözlülükten,enerji kaynaklarının özelleşmesinde pastayı götüren Sovyet liderlerdi.

 

KGB’den Gazprom’a giden yol çok kısa oldu. Sovyet İmparatorluğu gitti ama Rus İmparatorluğu kaldı. Rusya şimdi BRIC olmakla “füzeleri olan bir Yukarı Volta” olmak arasında.

 

Haberin Devamı

Rus ekonomisi 1989 düzeyini ancak 2006’da yakalayabildi. Dolar üzerinden hesaplandığında Rus ekonomisi ABD ekonomisinin onda birinden, Çin ekonomisinin dörtte birinden küçük. Enflasyon çift rakamlı, Rus borsası son üç yılda ortalama yüzde 12 değer kaybederek BRIC ekonomileri içinde en kötü performansı gösteriyor.

 

Aynı dönemde Çin borsası yılda yüzde 16 değer kazandı. Rusya’nın nüfusu öylesine azalıyor ki böyle giderse Mısır 2045’te Rusya’yı yakalayacak. Vereme yakalanma oranı Bangladeş’in yarısı, ABD’nin 27 katı.

 

Rusya’yı düşman olarak da ortak olarak da abartıyoruz. Rusya bir müttefikten çok sorun yaratıcı ve yeni çokkutuplu dünyanın büyük devletleri arasında en az güvenilir olanı: Yurtdışında muhaliflerini öldürüyor, petrol anlaşmalarına uymuyor, İran’a nükleer teknoloji veriyor.

 

Haberin Devamı

Ülke bugün Gazprom ve Rosneft gibi tekellerin çıkarıyla devleti yönetenlerin ve onların etrafındaki elitlerin çıkarlarının ayırt edilemez olduğu bir “devlet tekeli kapitalizmi” durumunda. Gazprom ağırlığı Avrupa pazarına mı, Çin pazarına mı ağırlık verecek? Rusya bir gün gaz OPEC’i kurabilecek mi?Ya da sadece Ortadoğu’da sorun yaratıp avuçlarını ovuşturarak petrol fiyatlarının artışını mı seyredecek?

 

Bütün bu sorular 1989’da yaşananların öneminin aslında sınırlı olduğunu gösteriyor. 1979’un daha önemli bir tarih olduğu söylenebilir. O yıl Sovyetler kendilerini yıkıma götüren Afganistan işgaline başladı, İngilizler piyasa ekonomisini dirilten Thatcher’ı seçti, ABD’yi ziyaret eden Deng Xiaoping ülkesini yeni bir ekonomik yola soktu ve İranlılar da bir anlamda medeniyetler çatışmasını başlatacak İslam devrimini gerçekleştirdiler.

 

Haberin Devamı

ABD 30 yıl sonra hâlâ bu olayların yansımaları ile cebelleşiyor: Afganistan’da şimdi kendi savaşıyor, Thatcher ve Reagan’ın şampiyonluğunu yaptığı serbest piyasa ekonomisi can çekişiyor, Çin ekonomisinin 2027’de ABD’yi geride bırakacağı hesaplanırken Deng’in mirasçıları ABD’nin bıraktığı boşlukları dolduruyor ve radikal İslam dünya çapında karmaşık bir terör ve destekçi ağı yaratmış durumda.

 

THE NEW YORK TIMES

Thomas Friedman: Filistinliler ve İsrail barış konusunda ciddileşinceye kadar ABD resmin dışına çıkmalı.

 

Barış süreci, oyuncuların aynı eski sahnelerde aynı yorgun klişeleri tekrarladıkları kötü bir oyun gibi. Romantizm, seks, heyecan, acele veya ehemmiyet duygusu yok. Bu sefer farklı olabilir mi diye bakıyorsunuz, ama olmuyor işte, hep aynı.

 

Yeni ve radikal bir yol denemek gerekiyor: “Bırakalım ne halleri varsa görsünler.” Şu anda çözümü biz iki taraftan daha çok istiyoruz. Liderler kendilerini halklarına önemli birileri gibi gösteriyor, iktidara sahip olmaya ve ideolojik saplantılarını kovalamaya devam ediyorlar. Ancak yaptıkları için bir bedel ödemiyorlar. Biz aradan çekilelim ve bu liderler halkları önünde çıplak kalsınlar. “Ciddiyseniz, bizi arayın, yoksa rahatsız etmeyin. Bizim kendi ülkemizdeki sorunları halletmemiz gerekiyor”.

 

Şu an taraflar yeterince acı çekmiyor. Filistinliler müzakere etmeden anlaşmak, İsrailliler anlaşmadan müzakere etmek istiyor.İsrail hem barış yapıp hem de Batı Şeria’yı elinde tutabileceğine inanıyor. Filistin Yönetimi İsrail’le anlaşmak ve onu suçlu ilan etmek arasında karar veremiyor. Hamas ise Filistin’de bir İslam Cumhuriyeti kurma çılgın fantezisinden vazgeçmektense Gazze’nin mevcut felaket halinin devam etmesine razı. 

 

Statüko taraflar için katlanılabilirse, iyi o zaman. Ama ben buna para ve narkoz vermek istemiyorum. Ciddilerse bizi nerede bulacaklarını biliyorlar. O zaman da ayrıntılarla değil, sınırlar dahil iki devletli bir çözüm planı ile hazır olmalıyız. Boğulacaksak büyük denizde boğulalım.

Ross Douhat: Geçen yüzyılın çoğunda Batı’nın gerçek, totaliter, saldırgan ve silahlı düşmanları vardı. Bu durum 20 yıl önce sona erdi. 9 Kasım bütün Batı dünyasında bayram olarak kutlanmalı. Doğu Avrupa esaretten kurtuldu, dünya nükleer savaş gölgesinden.

 

Fukuyama birçoklarının yanlış anladığı “tarihin sonu” ile liberal demokrasiye ve serbest piyasa kapitalizmine yönelik varoluşsal tehditlerin ortadan kalkmasını kastetmişti. Bin Ladin çağımızın Hitler’i değil, İslamcılık geçen yüzyılın totaliter ideolojileriyle aynı ligde değil.

 

Marksizm ve Faşizm Batı’nın elitlerini baştan çıkarmıştı, İslami radikalizm ise sadece Fort Hood saldırganı gibilerini. Düşmanlarımız teröre başvuruyor, çünkü güçsüzler, bizse güçlüyüz.

 

Sağ yazarlar hala tehdit altında bir toplum olduğumuz duygusunu vermeye çalışıyorlar. Bu tehdit bir gün Putin, başka günlerde ise Chavez veya Kuzey Kore lideri Kim oluyor. Solda ise küresel kapitalizmi büyük çaplı bir yalancı bir saadet zinciri olarak görme eğilimi var. Bu balonun petrolün tükenmesi, küresel ısınma ya da ekonomik bir çöküşle sonlanacağı söyleniyor. İçeride liberaller Bush’un faşist, sağcılar ise Obama’nın Leninist olduğunu iddia edebiliyor. Bu paranoyalar medeniyetimizin kendi kalıcılığından korktuğunu gösteriyor.

 

Toplumumuzun yok olmasından sonraki en kötü ikinci ihtimal Atillası olmayan bir Roma gibi hep böyle devam etmesi olur. Çözülme ve başarısızlık ihtimali tarihe ahlaki bir şekil veriyor. 50’lerde liberaller ırk ayrımı devam ederse, 70’lerde yeni muhafazakarlar hedonizm ve pasifizm devam ederse Komünistler kazanır diyorlardı.

 

Belki tarihten sonra hayatın da sonu vardır.

 

THE WASHINGTON POST

David Ignatius: Tahran’da nükleer konu ile ilgili tıkanmış bir iç tartışma yaşanıyor, karar veremiyorlar.

 

İranlılar anlaşma konusunda geri adım atacak gibiler. Durum o hale geldi ki anlaşmayı Tahran’da en çok savunan Ahmedinecad haline geldi. Yeşil Harekete dahil olanlar da dahil muhalifleri onu Batı’ya fazla ödün vermekle suçluyorlar. Bu diplomatik tıkanıklık İran’a açılım politikasını merkeze koyan Obama için büyük bir başarısızlık.

 

İran’dan “evet” cevabı almak neredeyse imkansız gibi. Daha önce de barış süreci konusunda bir başarısızlık yaşandı.

 

İran konusundaki tıkanıklık devam ederse ambargolar gündeme gelecek. Rusya ve Çin veto edecek gibi görünüyorlar. Ekim başında İran Kum’daki tesisi denetime açmaya, az düzeyde zenginleşmiş uranyumunu yurtdışına göndermeye ve nükleer konuda geniş çaplı görüşmelere yeşil ışık yakmış gibiydi. Bunlardan sadece ilki gerçekleşti.

 

İran’ın “Büyük Şeytan” fikrine müptela olmuş ve onunla anlaşma ihtimali Tahran’da siyasi “titreme” yaratıyor. Muhalifler Ahmedinecad’ı “evdeki nükleer şekerleri” kaybetmekle suçluyor. Önce Hamaney’in desteğini almadan konuşmayacak olan Laricani saldırıya başladı. Ardından Hamaney’in kendisi de geçen hafta Batı ile pazarlık etmenin “safça ve sapıkça” bir şey olacağını söyledi.

 

Bütün bunlar karmaşık bir pazarlık oyunu da olabilir tabii. Ama İran basınını okuduğunuzda ABD ile anlaşmanın daha hazır olmadıkları büyük bir adım olduğu anlaşılıyor.

 

Birçok reformcu da ABD ile diyalogu desteklemektense Ahmedinecad’a karşı puan toplama telaşında. Geçen ay görüldü ki Hamaney rejiminin varlığı ve meşruiyeti meydan okuyan bir Amerikan aleyhtarlığına bağlı. ABD’ye düşman olarak ihtiyaç duyan bir İran’la nasıl anlaşılır? Ve bunu İran’ın esas umudu olan muhalefete ihanet etmeden nasıl yapılır?  

 

Robert Samuelson: Roubini geçen hafta ABD Merkez Bankası’nın (Fed) kısa vadeli faizleri neredeyse sıfır düzeyinde tutması nedeniyle yatırımcı ve vurguncuların ucuza dolar cinsinden borçlandıklarını ve sonra da hisse senetleri, tahviller, altın, petrol, madenler ve yabancı döviz satın aldıklarını, bu listedekilerin fiyatlarının şiştiğini ve bu varlık balonun hemen değilse de bir gün felaket sonuçlar yaratarak patlayacağını iddia etti.

 

Faizler eninde sonunda yükselecek, ya da İran’la savaş ya da çift dipli durgunluk endişesi gibi birşey piyasaların psikolojisini değiştirecek. O zaman yatırımcılar elde ettikleri kârı kurtarmak için satışa geçecekler ve bu satış çöküşü getirecek. Kayıplar artacak, güven bitecek ve gerçek ekonomi acı çekecek.

 

S&P 500 endeksi 9 Mart’tan bu yana yüzde 50 yükseldi. Yirmi iki yükselen piyasa borsasından oluşan indeks ikiye katladı. Petrol 30 dolardan 80 dolara yükseldi, altın tüm zamanların en üst düzeyinde. Dolarsa yerlerde sürünüyor.

 

Yani Roubini’nin hikayesinin ilk kısmı doğru. Ama bu artışların ucuza kredi ile şiştiği iddiası daha az ikna edici. Söz konusu fiyatlar yükseldi çünkü kriz başında panikle hızla düşmüşlerdi ve sonra bu abartılı düşüş kısmen tersine döndü. Mesela petrol hala 150 dolarlık zirve düzeyinden oldukça gerilerde. Eğer ekonomi toparlamaya devam ederse mevcut fiyatlar tarihsel olarak kabul edilebilir seviyede.

 

Ucuz doların söylentileri körüklediği de çok açık değil. Batı’da bankalar borç vermeyi kısıyorlar. Roubini’nin balon iddiası kanıtlanmış değil. Ama çürütülmüş de değil.

 

Geçmişten biliyoruz ki, Fed’in politikaları hem teknoloji balonunun hem de konut piyasası balonunun şişmesinde rol oynadı ama bunu derecesi tartışmalı.

 

Jim Hoagland: Obama’nın açılımı İran ve Suriye tarafından reddedildi ama geçen hafta Burma’da iyi bir sınav verdi.

 

Ülkeyi ziyaret eden ABD’li diplomat yönetimdeki cuntanın yanı sıra muhalif liderle de görüşmekte ısrar etti. İşte Obama’nın diğer sorunlu ülkelere dönük yaklaşımında eksik olan bu.

 

Muhalifler göz ardı ediliyor. Çin gezisinde de bu olacak. Obama kendi ikna ve etkileme yeteneklerine o kadar güveniyor ki, ortalıkta onunla yarışacak güçlü muhalif liderle istemiyor gibi görünüyor. Diyalog politikaları işlemezse B planı ne?

 

Fred Hiatt: Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen sağlık reformu yasası herkese sağlık sigortası sunuyor. Bu bizi iflas ettirecek.

 

FINANCIAL TIMES

Wolfgang Munchau: Avrupa Birliği’nin ilk başkanının sahip olması gereken özellikler şunlar: Kriz yönetme becerisi, stratejik ekonomik politikaları formüle etme ve uygulama becerisi ve hem içeride hem dışarıda temsil yeteneği. Mevcut adayların hiç biri bu açılardan tatmin edici değil. Hatta bu görevi hakkıyla yapacak birini bulmak imkansız olabilir.

 

FOREIGN POLICY

Saree Makdisi: Abbas “iyi ki gitti de kurtulduk”. Filistin için hayırlı bir lider değildi. Gidişi barışçı bir çözüm ihtimalini arttırıyor.

 

ASIA TIMES

Pepe Escobar: Pentagon Afganistan ve Pakistan’ın İran ile Çin arasında anahtar köprü olduğunu ve İran’ın Çin ile Hindistan’ın ihtiyacı olan enerjiye sahip olduğunu biliyor. Afganistan ve Pakistan’ın Balkanlaşması Çin’in Sincan’dan ve Pakistan üzerinden Arap Denizi’ne kara yolunu keser.

 

THE WASHINGTON TIMES

Mohamad Bazzi: Seçimlerin üzerinden beş ay geçti ama Lübnan’ın hala hükümeti yok ve ülke tekrar krize sürükleniyor. Hizbullah ülkenin en güçlü askeri ve siyasi aktörü ve mevcut boşluk ona istediklerini yapma imkanı veriyor.

 

Ülkedeki 60 yıllık köhneleşmiş iktidar paylaşım sistemi değişmeli. Sistem Marunî Cumhurbaşkanı, Sünni Başbakan ve Şii Parlamento Meclis Başkanı’nı öngörüyor ve daha aşağı makamlara kadar nereye hangi gruptan biri geleceğini belirliyor.

 

Irak’ta yaşananlar Lübnan’ı etkiledi. Siyasi tıkanıklık şiddete dönüşebilir.

 

Lübnan bölgedeki vekalet savaşının sahnesi.Bir tarafta İran ve Suriye, öbür tarafta ise Sünni ve Hıristiyan parti koalisyonunu destekleyen ABD, Suudiler ve diğer Sünni Arap rejimleri var. Suriye ve Suudiler yakında barıştılar ama bu Lübnan’a yansımadı.

 

NEW YORKER

Seymour Hersh: Pakistan’ın nükleer silahları güvende mi? Esas korku isyan. Ordudaki aşırılar darbe yapabilir, nükleer silahları ele geçirebilir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!