Güncelleme Tarihi:
Google davası herhangi bir şirketin herhangi bir ülkedeki geleceğinin belirlenmesinin ötesinde çünkü ABD’nin 1989’daki Tiananmen Meydanı olaylarından bu yana Çin politikasını üzerine kurduğu varsayımların yanlış olduğunu gösteriyor.
ABD, son dönemde Çin’in bir ekonomi devi haline gelmesini memnuniyetle karşılamıştı. Çünkü Washington’daki politika yapıcılar Çin’de yaşanacak ekonomik açılmanın, siyasi liberalleşmeye de yol açacağını düşünüyordu. Rachman, bu varsayımın değişmesi durumunda ABD’nin Çin politikasının da değişebileceğini belirtti.
Yazar “Liberal bir demokrasiye dönüşen dev bir Asya ekonomisini memnuniyetle karşılamak bir şey, ABD’nin tek jeopolitik rakibi olan Çin’deki tek parti hükümetini desteklemek başka bir şey” dedi.
Bu siyasi yanılgı, ABD’deki iki basamaklı işsizlik rakamlarının Çin’in yuanın değeriyle ilgili kararlarıyla bağlantılı olduğu fikriyle bir araya geldiğinde Çin karşıtlığının formülü de elde edilmiş oluyor.
Hem Bill Clinton hem de George W. Bush, serbest ticaret dalgalarının ve bilgi çağının Çin’deki değişimi önlenemez hale getireceğini düşünüyordu.
Clinton, 1998’de yaptığı Pekin ziyaretinde “Ekonomik başarının fikirlere dayalı olduğu bu küresel bilgi çağında, kişisel özgürlükler ulusların ilerlemesi için temel şarttır” demişti. Bir yıl sonra da Bush, “Ekonomik özgürlükler hürriyeti alışkanlık haline getirir. Hürriyet alışkanlığı da demokrasi için beklenti yaratır. Çin’le serbest ticaretimizi sürdürürsek zaman bizim yanımızda olacaktır” sözleriyle Clinton’a benzer yorumlar yapmıştı.
Bu iki başkanın söyledikleri aslında ABD’nin en etkili uzmanlarının bu konudaki fikirlerini yansıtıyor. Bir zamanlar New York Times gazetesinin köşe yazarı ve küreselleşmeyle ilgili çoksatar kitapların yazarı Thomas Friedman “Çin küreselleşme sayesinde basın özgürlüğüne kavuşacak” derken Clinton’ın favori analistlerinden Robert Wright eğer Çin internete serbest erişimi yasaklamaya karar verirse bedelini ekonomik yıkımla ödeyeceğini savunmuştu.
Rachman, bugüne kadar yaşananların bu teorileri yanlış çıkardığını ifade etti. Çin bütün basın organlarını sansürlemeye devam etti ancak “ekonomik yıkım”ın geldiğini söylemek zor. Aksine Çin, 2 trilyon dolarlık döviz rezerviyle dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve en büyük ihracatçısı haline geldi.
Ancak bütün bu ekonomik gelişme Bush ve Clinton’ın öngördüğü siyasi değişikliği getirmedi, hatta Çin hükümeti eskisinden daha baskıcı hale geldi.
Rachman Google’ın Çin hükümetine karşı çıkma kararının ABD’lilerin Çin’in otoriter yönetiminden bıktığının ilk işaretleri olarak görülmesi gerektiğini savundu. Ancak iş dünyasından daha fazla baskı gelecek gibi görünmüyor.
Sıra dışı bir biçimde siyasileşmiş bir sektörün sıra dışı şirketi Google, Çin’den çıkmaya karar verdiyse de başka şirketlerin panik içinde Google’ın arkasından koşması olası değil. Pek çok büyük şirket, Çin piyasasının çok büyük ve göz ardı edilemeeycek kadar çekici olduğunu düşünüyor. Google’ın aksine, ABD’de iş dünyasının geneli Çin’le ilişkilerin artırılması için hükümete baskı yapıyor.
Diğer yandan, Obama yönetimi bugüne kadar Çin konusunda Clinton ve Bush hükümetlerinin izinden gitti. Ancak Rachman, Başkan Barack Obama’nın Çin gezisinde televizyon yayınlarının sansürlenmesi ve Kopenhag zirvesinde yaşananlar dolayısıyla ABD’nin önümüzdeki aylarda Çin politikasını sertleştirebileceğini ifade etti.
Beyaz Saray tavrını değiştirmese bile Kongre içinde Çin’e karşı daha sert politikalar uygulanmasını savunanların sayısı artacak. Google’ın Çin’den gelen siber saldırı tehdidini ortaya dökmesi ABD’nin Çin’le ilgili güvenlik kaygılarını artıracak. Diğer yandan korunmacılık politikaları da ABD’li entelektüeller arasında Çin’i korkutacak kadar yaygın hale gelmeye başladı.
“ABD ile Çin arasında yapılacak bir ticaret savaşı kimsenin hoşuna gitmez. Böyle bir durum ekonomik durgunluğu yeniden başlatıp, uluslararası siyasette yeni bir gerginlik yaratacaktır” diyen Rachman, Pekin ABD-Çin çatışmasından kaçınmak istiyorsa politikasını değiştirmesi gerektiğini savundu.