Güncelleme Tarihi:
Göç, doğal nüfusu azalan ve yaşlanan AB'nin nüfus artışındaki en büyük rolü oynuyor. Yarattığı sosyo-ekonomik sorunların dışında, yüzlerce kişinin hayatına mal olan yasadışı göç, insani krize de dönüşerek AB'yi göç politikasını değiştirmeye zorluyor.Uzmanlar, AB'nin göçün insani boyutuna odaklanması gerektiğini ancak kısa vadede çözümün zor olduğunu düşünüyor.
AB istatistik kurumu Eurostat'ın geçen hafta açıklanan verilerine göre, 1 Ocak 2013 itibarıyla 1,1 milyon artarak 505,7 milyona ulaşan AB nüfusundaki artışın yaklaşık yüzde 80'i göçten kaynaklandı. AB'nin dış sınırlarından sorumlu birim Frontex, 2012'de AB ülkelerinde yasa dışı şekilde kalanların sayısını 350 bin, yasa dışı giriş yaparken yakalananların sayısı ise 73 bin olarak gösteriyor. Veriler, geçen ay İtalya'nın Lampedusa adası açıklarında 366 kaçak göçmenin hayatını kaybetmesiyle birliğin gündemine oturan göç sorunun boyutlarını gözler önüne seriyor.
- "Darvinist göç politikası"-
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Partisi Milletvekili, AB-Türkiye Karma Delegasyonu üyesi ve göç uzmanı Ska Keller, AB ülkelerinin hem sığınmacılar hem göçmenlere yönelik mevcut politikasının "güçlünün ayakta kaldığı Darvinist prensibi" üzerine kurulduğunu belirtti.
Sığınmacılar için insani yaklaşım benimsenmesi gerektiğini savunan Keller, "Ülkeler, özellikle çocuklar, hamileler ve travmatik kişiler için AB Vize Kanunu'nun sağladığı "insani vize" seçeneğini daha yaygın kullanmalı. İnsani vize ile sığınmacılar AB'ye hayatlarını aşırı kalabalık botlarda yolculukla riske etmek yerine güvenli ve yasal yollardan girebilmeli" diye konuştu.
Göçmenler içinse daha açık politikaya ihtiyaç olduğunu öne süren Keller, "AB'nin mevcut yöntemlerinin etkili olmadığı, tersine yasal yollarla giriş yapmak isteyenlere karşı alınan önlemlerin yasa dışı göçü teşvik ettiği" tespitinde bulunarak, kaçakçılıkla mücadele etmenin yanında, sığınmacılar ve göçmenlerin girmesi için daha yasal yolların olması gerektiğini savundu.
-"Kısa vadede çözüm zor"-
Washington merkezli Göç Politikası Enstitüsü Başkanı Elizabeth Collett, yoksulluk, işsizlik, iç savaş, siyasi zulüm, aile birleşimi, evlilik, iklim değişikliği, doğal afetlerin artan göçün altında yatan itici faktörler olduğunu söyledi. Collett'e göre, çekici faktörler ise en çok göç alan ülkeler olan Malta, İtalya gibi ülkelerin coğrafi konumları, İsveç, Lüksemburg gibi ülkelerin ise göçmenlere açık işgücü piyasaları, güçlü ekonomileri, liberal sığınmacı politikaları, cömert sosyal güvenlik sistemleri ve iyi yaşam koşullarından oluşuyor.
AB ülkelerinin sosyo-ekonomik yapılarının ve göçün ülkeler üzerindeki etkilerinin farklı olduğunu vurgulayan Collett, "Lampedusa trajedisinden sonra AB, göç sorunun insani boyutunu ele almaya karar verdi ama kısa vadede etki edecek çözüm zor" dedi.
Lampedusa faciasından sonra uluslararası camia, AB'nin göç politikasını eleştirmiş, sorumluluğun bireysel ülkelerce değil, AB mekanizmalarınca ele alınması gerektiğini dile getirmişti. Bunun üzerine, AB Komisyonu, Akdeniz'deki yasadışı göçü takip etmek için özel bir görev gücü kurmuş, 24-25 Ekim'de devlet ve hükümet başkanları zirvesinde konuyu ele almıştı. Zirveden "Eurosur" adı verilen sınır koruma sisteminin devreye sokulması kararı çıkmış ancak uygulanması aralıkta görev gücünün sunacağı rapor sonrasına bırakılmıştı. Yeni sistem, radar gibi gözetleme araçları ve haberleşme sistemleri sayesinde ulusal sahil güvenlik birimleri ile Frontex arasındaki işbirliğinin arttırılmasını öngörüyor.
BM Özel Raportörü François Crepeau'nun göçmenlerin insan haklarına ilişkin raporu ise AB ülkelerinin göçmenlerin can güvenliğini korumak için etkin çaba sarf etmediğine işaret ediyor. Crepeau'ya göre AB, konuyu insan haklarından ziyade güvenlik meselesi olarak görüyor.