Oluşturulma Tarihi: Haziran 18, 2005 00:00
Avrupadaki son gelişmeler moralleri bozmaya başladı. Hele, başta Fransa olmak üzere bazı ülkelerin işin kolayına kaçıp günah keçisi olarak Türkiye’yi seçmeleri tepki yaratıyor. Oysa çok acele ediyoruz. Biraz bekleyelim ve görelim...Avrupa Birliği zirvesinde sarfedilen sözler başta Fransa olmak üzere referandumların faturasının Türkiye’ye çıkarılma hazırlıkları moralleri bozmaya başladı. Tabii bu arada, AB karşıtları da hemen ortaya çıkıp “Biz demedik mi, Türkiye’yi almayacaklar, diye... İşte gördünüz” şarkıları söylüyor, zafer çığlıkları atıyorlar. Doğrudur, Türkiye’nin işi daha zorlaştı. Daha fazla çaba gerekecek. Sabırlar daha da zorlanacak. Ancak, bu karamsarlık konusunda da biraz aceleci davranıyoruz. 35 yıldır AB’yi izliyorum ve bugünkü gibi 35 kriz gördüm. Kimileri kolay atlatıldı, kimileri çok zor geçti. Defalarca “Bu iş bitti, AB dağıldı” dendi. Oysa Avrupa hepsine çözüm buldu. Hepsinin üstesinden geldi. Dağılmadı ve dağılmasına da imkan olmadığını gösterdi. Bu krizden de kurtulunacak. Türkiye’yi de silemeyecekler. Göreceksiniz -Türkiye, kendi payına düşenleri yerine getirir ve bu oyunu iyi oynarsa- Ankara’yı dışarda bırakamayackalar. Belki daha geç ve daha güç olacak, ancak eninde sonunda -biz vaçgeçmediğimiz taktirde- Türkiye Avrupa’daki yerini alacak. BİZ SEYREDERKEN, ERMENİ KAPANI DARALIYOR Defaralarca yazıldı, konuşuldu. Ermenilerin Soykırım iddiaları hergün bir yeni parlamento tarafından kabul ediliyor. Etrafımızdaki kapan daralıyor. Birgün birde bakacağız, tek başımıza kalmışız. Batı parlamentolarının tümü Soykırımı kabul etmiş ve hükümetlerini sıkıştırmaya başlamışlar. Alman Parlamentosundaki son gelişme bunun en tipik örneği. Bu olayı “dost kazığı” olarak görmeyelim. ErmenileR Uluslararası ortamı öylesine oluşturdular ki hükümetler de direnme gereği duymuyorlar. Bizler ne yapıyoruz? Hiç... Sadece tepki gösteriyoruz. Tepki göstermekte haklıyız. Tepkileri de sürdürmeliyiz. Ancak bunun yanı sıra da, hareketlenmeli, Uluslararası kamuoyunu yanımıza çekecek jestleri uygulamaya koymalıyız. Turan Çömez’in önerilerini dikkate almalı, uzmanları dinlemeli ve hareketlenmeliyiz. Konferans iptal ettirerek, farklı sesleri vatana ihanet diye suçlayarak hiçbir yere varamayız. RİBERY, BİR DAHA GS’DA OYNAYAMAZ Kim haklı? Ribery’i GS’dan kaçıranlar mı, yoksa GS klübü mü? Ben yönetim kuruluna inanırım. Başkan Özhan Canaydın “sahtekarlık yapıldı” diyorsa doğrudur. Ancak , yine de yazık oldu. Ribery kaçırılmamalıydı. Bizim futbol şubesi yöneticilerinin kulakları deliktir. Mutlaka birşeyler olduğunu duymuşlardır. Merak ediyorum neden engelleyemediler. GS haklı olduğunu ispat etse ve geri alsa dahi, Ribery’nin artık Türkiye’de oynaması zordur. Taraftar bu olayı kolay kolay unutmaz. Her maçta protesto edilecek ve hem takımın, hem de Ribery’nin morali bozulacak. En iyisi, GS parasını kurtarsın ve aldığı para ile kendine yeni bir futbolcu bulsun. Bu işin başka çıkışı yok. NEDEN HEMEN SİNİRLENİYORUZ? Geçtiğimiz hafta İstanbul’da Türkiye-AB karma parlamento heyeti toplantısı vardı. Kıbrıs’lı Rum delege Marios Matsakis, Türkiye’ye yönelik sert eleştiriler yaptı. Diğer bazı üyelerde, reformların uygulanmasındaki aksaklıklara değindiler. Bu eleştirilerden bazıları son derece haksız, hatta kışkırtıcı, bazıları ise doğruydu. Hava gerildi, toplantı neredeyse kavgaya dönüşecekti. Her iki tarafta yanlış yaptı. Herkes kendi kamuoylarını tatmin etmeye çalıştı. Oysa bu tip toplantılar, karşılıklı bilgi alış verişi şeklinde geçmeli. Eleştiriler yapılmalı, karşı taraf yanıtlarını vermeli, ancak sinir savaşına dönüştürmeye hiç gerek yoktu. Anlaşılan AB’deki referandum gerilimi hepimizi olumsuz etkiliyor. FADILLIOĞLU’NUN BAŞARISI Zeynep Fadıllıoğlu bir ödül daha kazandı. İngiltere’de her yıl düzenlenen Uluslararası dizayn ve dekorasyon yarışmasında “Modern ev tasarım ödülünü” aldı. Geçen hafta da, Natural History Museum’da “Boğaza bakan ev” çalışmasıyla, Modern Ev Tasarımı dalında birinci seçilmişti. Zeynep daha da fazlasına layıktır. Hele bir bekleyin, şu sıralarda Ahu Aysal’ın boğazdaki “Ottomans” otelinin iç dizaynını yapıyor. Bitinci eminim ödülden ödüle koşacaktır. KOYUN MEHMET’İ ÇOK ARAYACAĞIZ
Galatasaray Lisesindeki adı Koyun Mehmet idi. Sevilen ve yeteneklerini bizlerle paylaşan bir insandı. İlk yıllardan itibaren tiyatroya ilgi duymuştu ve sonunda da bu ülkenin gurur duyduğu bir tiyatrocusu oldu. Bileğinin gücünü sadece burada değil, Fransa’da da ispat etti. Genel yaklaşımıyla alkış topladı. Mehmet Ulusoy kendine özgü bir insandı. Dünyaya farklı bakardı. Okul sıralarında cesaretlendirip sahneye çıkarttığı isimler, bir süre sonra yıldızlaştılar. Benim gibi tiyatroyu seçmeyenleri dahi elinden tutup sahneye çıkattı. Tiyatroyu bizlere okul sıralarında sevdirtti. Başka bir dünyanın kapılarını açtı. Daima üretti ve hiçbir zaman yorulmadı. Beni en çok üzen, Türk tiyatrosunun Mehmet Ulusoy’dan yeterince yararlanamamış olmasıdır. Ona, gereken desteği veremedik. Mehmet okul arkadaşları ve sanat çevreleri tarafından hiçbir zaman unutulmayacak. BİR BAHÇE 3 OKUL? Diyarbakır Hantepe Eğitim Şehitleri İlköğretim Okulu Okul Aile Birliği Başkanı Mizgin Yalçınkaya bir mektup göndermiş. Mektup 2 sayfa. Yanında bir de okullarının resmi var. Mektup “neden?” diye başlıyor. Okuyunca hakikaten “neden?” diye soruyorsunuz. Önce resme bakın... İki bloktan oluşan bu alanın bahçesine bir de Kadir Has Vakfı’nın İlköğretim Okulu’nun temeli atılacakmış. 1996 yılında Merkez Hantepe Köyü’nde şehit edilen 4 öğretmenin anısına açılan bu okulun binbir emekle bu günlere getirilen bahçesi bir başka okul için feda edilecek. İlk soru... Çevrede başka arazi mi yok? Okulun ikinci binası da lise yapılacakmış. Bu durumda bir bahçede 3 okul öğrencimleri dolaşacak. İlköğretim öğrencileri ile lise talebeleri aynı bahçeyi paylaşacak. Bu sadece pedagojik açıdan bile berbat bir durum... Ek bina liseye dönüştürülünce sınıf mevcutları 70-80 kişiye çıkacak. Kütüphane kapatılacak. Fen laboratuvarı kapatılacak. Bilgi teknoloji sınıfı kapatılacak. Bilgisayar labaratuvarı kapatılacak. 26 öğretmen norm kadro fazlası durumuna düşecek. Rehberlik servis odası kapatılacak. Yani okulun bütün düzeni altüst olacak. Yine soralım... Neden? Yetkilileri hemen uyaralım. Bir de kopya verelim. Okulun 500 metre ilersinde Kayapınar İlköğretim okulunun bahçesinde iki blok bina var. Bu binalardan bir tanesi 2000 yılından bu yana kullanılmıyor. Bir alternafif daha var. Okula 900 metre uzaklıkta yeni bir okul inşaatı bitirildi. Bu bina da liseye dönüştürülebilir. OKUMA YAZMA BİLMEYEN KADINLAR EKRAN BAŞINA Özel televizyon yayıncılığının “amiral gemisi” Kanal D, dev bir projeye imza atıyor. Anne Çocuk Eğitim Vakfı ve Posta gazetesinin katkılarıyla düzenlenen kampanyanın hedefi 14-55 yaşlarındaki 6 milyon kadına okuma-yazma öğretmek... 27 Haziran Pazartesi günü başlayacak “Bizim Sınıf” adlı programla milyonlarca kadın ekran başında hem eğlence dolu saatler geçirecek, hem de okuma-yazma öğrenecek. Kibariye ile Ayşin Zeren’in birlikte sunacakları Bizim Sınıf, hafti içi her gün 10-12 saatleri arasında canlı olarak yayınlanacak. Programda sadece ders yok. Eğlence de var. Kadınlar okuma-yazma öğrenirken, şarkılar, türküler dinleyecek. Yarışacak. Skeçlerle gülecek. Ünlülerle yapılan sohbetleri dinleyecek * * *(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır
button