ANKA
Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 2009 14:09
AB-Türkiye Uzmanı Tulû Gümüştekin, 2009’un Türkiye için AB süreci açısından çok önemli olduğunu, ancak yerel seçimler nedeniyle gündemin iç politika ağırlıklı yürümesinin risk yarattığını belirtti.
Brüksel ve İstanbul’da Avrupa Birliği konusunda danışmanlık hizmeti veren CPS isimli kuruluşun Genel Müdürü ve Nisan 2008’de Brüksel’de faaliyete geçen İstanbul Merkezi’nin Karma Koordinasyon ve Yönetim Kurulu Başkanı Tulu Gümüştekin, Türkiye ?AB arasındaki müzakere sürecinin istenilen hızda gitmediğini belirterek “Bu müzakere süreci, maalesef işlemesi gerektiği gibi işlemiyor. Bu sürdürülebilir bir müzakere süreci değil” dedi.
Her iki tarafta da hem bir yorgunluğun olduğunu hem de birtakım sorunlardan kaynaklanan kronikleşen sıkıntılar bulunduğunu söyleyen Tulu Gümüştekin, “Şimdi belki 2009 yılı bu kronikleşen sıkıntıların bir kısmının belirli bir noktaya gelmesi gereken bir dönemeç olabilir. Daha da önemlisi her dönem başkanlığında iki başlık açarak müzakereyi sürdürmek de çok sürdürülebilir bir strateji değil bence. Belki bir gün bu müzakere sonlanır, ama bu sağlıklı bir süreç değil” diye konuştu.
“TÜRKİYE İÇİN 2009 SONUNDA ADI KONMAMIŞ BİR RANDEVU VAR”Türkiye-AB ilişkilerini ANKA’ya değerlendiren Gümüştekin, 2009 yılında iki yeni ülkenin dönem başkanlığı olduğunu belirterek,“ Bizim için görece olarak daha kolay dönem başkanlığı olacak her ikisi de. Birinci dönem başkanlığını Çek Cumhuriyeti 1 Ocak tarihi itibariyle üstenmiş durumda. Yılın ikinci yarısında da dönem başkanlığı İsveç’e geçecek. Bizim için nispi olarak zor olan 2009’un ikinci yarısı. Bilindiği gibi Aralık 2006 kararında Avrupa Birliği Komisyonu’ndan tarafından2009’un sonunda Kıbrıs’la ilgili bir raporun oluşturulması talep edilmişti. Ve o rapor çerçevesinde de şimdi Türkiye için adı konmamış bir randevu var Aralık 2009’da” dedi.
“GÖLGENİN ÜZERİMİZDEN KALKMASI LAZIM”Gümüştekin, Kıbrıs konusunda da mutlaka bir ilerleme sağlanmasının önemine dikkat çekerek sözlerine şöyle devam etti:
“Şimdi öyle veya böyle, Kıbrıs konusunda bir şekilde bir şeylerin değişmesi lazım. Ben flaş bir değişiklik anlamında demiyorum, ama tarafları tatmin edecek bir yolun kat edilmesi lazım. Ama Konsey 2009’da bakar ve “ Evet tatmin edici bir yol kat edilmiştir ama bu yeterli değildir, bir sene daha bu işe bakmak lazım” diyebilir ve bunu 2010 yılına da erteleyebilir. Ama eğer hiçbir mesafe kat edilememişse, o zaman onun diğer kurumlar üzerinde getireceği negatif etki çok önemli. Sadece Kıbrıs bağlamında değil ama, Türkiye’nin toplam müzakeresindeki bunun getirdiği gölgeye bakıyorum ve o gölgenin bir şekilde aralanması gerektiğini düşünüyorum. Gölgenin üstümüzden kalkması, aralanması ve bir yerden bir ışığın gelmesi lazım.”
"İSVEÇ DÖNEM BAŞKANLIĞI ÖNEMLİ"Dönem başkanlıklarının önemine değinen Gümüştekin, “Şimdi burada bizim ilişkilerimizi daha iyi yürüttüğümüz ve üyelik sürecimize destek olan bir dönem başkanlığı her zaman büyük bir avantaj. O açıdan İsveç Dönem Başkanlığını çok önemsiyorum. Çünkü İsveç çok net olarak, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde arkasında duran bir ülke. Aynı şekilde Çek Dönem Başkanlığı da önemli. Burada hem Türkiye’nin hem de Avrupa Birliği’nin koyacağı siyasi iradenin Türkiye-AB ilişkisinin 2009 sonrasındaki rotasını belirleyeceğini tahmin ediyorum” yorumunu yaptı.
“ÜYELİK HEDEFİ GERÇEKÇİ OLMALI”Türkiye’nin AB’ye tam üyelik tarihi hakkındaki belirsizliklere yönelik değerlendirmede bulunan Gümüştekin, “Şöyle bir standart var Avrupa Birliği’nde. Diyorlar ki belirli bir olgunluğa gelmeden katılımın tarihini söylemek ciddi problem yaratıyor. Bu yaklaşımın kendi bağrında bence doğru olan boyutları var. Çünkü bu çerçeve içerisinde apar topar yapılan üyelik katılımlarının bu son beşinci ve altıncı genişlemede ortaya çıkardığı sorunları hep birlikte gördük. Onun için burada rasyonel bir mantık var. Ama tabi öbür tarafta sınırsız ve ucu açık bir müzakerenin, yani hiçbir hedefi olmayan, katılım tarihi belirsiz bir müzakere sürecinin de, müzakere eden ülke için taşıdığı çok ciddi zorluklar var. Yani burada bir dengenin sağlanması gerekiyor. Müzakere eden bir ülke de bir hedef görmek zorunda. Ama bu gerekleştirilemeyecek bir hedef de olmamalı” dedi.
“VİTES DEĞİŞTİRİN, TÜRKİYE 2-3 SENEDE KATILIM ANLAŞMASINI İMZALAR”Gümüştekin, 2013’ler, 2014’ler, 2015 ve 2016’ların aslında tam üyelik için gerçekleşebilecek tarihler olduğunu ifade ederek şöyle dedi:
“Neden gerçekleşebilecek tarihler, çünkü bu müzakerelerde biraz vites değiştirdiğiniz anda, Türkiye ekonomisinin gelişme düzeyi, Gümrük Birliği’nden gelen birikimi ve Avrupa Birliği müktesebatını yüklenebilme ve onu uygulayabilme yeteneği yanı sıra içerde oluşan kadrolar vs. bunların hepsini birlikte düşündüğümüzde Türkiye’nin bu süreci rahatlıkla sürükleyebilecek güçte olduğunu görüyoruz. Yani Türkiye’ye siz üç sene verin, Türkiye üç senede katılım anlaşmasını imzalayabilecek noktaya hiç tereddütsüz, rahatlıkla gelir.”
“TÜRKİYE İÇ POLİTİKAYA KAPANDI AMA 2009 ÇOK ÖNEMLİ”Türkiye’nin yerel seçimler nedeniyle yeniden iç politikaya endekslendiğini vurgulayan Gümüştekin, içerde iktidar partisi dışında hiçbir partinin AB konusuyla ciddi olarak ilgilenmediğini belirterek, “Bana göre burada Türkiye sürece yönelik olarak olması gereken netliği, heyecanı ve motivasyonu koyamıyor. Şimdi böyle bir konjonktürde ve böyle bir yapıda sağlıklı dönüşüm oluşamıyor. Türkiye’de AB yine gündemin birinci konusu ve iç siyasetin konusu değil, çünkü Türkiye yeniden
seçim dönemine endekslendi. 2009 halbuki bizim için önemli bir yıl. Avrupa’nın da kendi gündemi var. 2009’da Komisyon, Parlamento değişiyor, Almanya’da seçimler var. Böyle bir konjonktürde ben yine de 2009’un başından itibaren bu işin bugünden biraz daha farklı olacağına inanıyorum. Bir noktadan itibaren bu işin tekrar hız kazanacağına inanıyorum. Çünkü ne Türkiye’nin ne Avrupa Birliği’nin birbirini kaybetme lüksünün olduğuna inanmıyorum. Ama öbür taraftan da bu lüksün olmamasından kaynaklanan, kör topal yürüyen bir ilişkinin de bir süre sonra sürdürülemeyeceğini de görüyoruz. İki tarafın da burada net iradeyi koyabilmesi lazım” görüşünü savundu.
“EN BÜYÜK SORUN AB KAMUOYLARI”Brüksel’deki İstanbul Merkezi’nin faaliyetlerini çok başarılı götürdüğünü ve 2008 sonunda en iyi bölgesel temsilcilik seçildiğini söyleyen Tulu Gümüştekin,Türkiye ve AB ilişkilerinde, birbiriyle örtüşen konjonktüre, zamana ve olaylara bağlı olarak değişken bir yapı bulunduğunu söyledi. Türkiye-AB ilişkisinin birinci önemli özelliğinin sürekli değişkenliği olduğunu ileri süren Gümüştekin, "Bence tabi birinci ve uzun vadeli sorun olarak, ülkelerin kamuoyları söylenebilir. Zaten bizim İstanbul Merkezi’nin belirlediği misyonları arasında, kamuoyuna, fikir önderlerine ve karar alıcılara ulaşmak bulunuyor. Böylelikle o karar alıcılar ve fikir önderleri kamuoylarını etkileyebilsin istiyoruz.Bunlar bir zincirin halkaları.O halkayı kırmamak lazım. Kısa vadeye yöneldiğimizde bu sorunlar çok farklılaşıyor. Yani kısa vadede pratik ve teknik olarak bir takım sorunlarımız var. Siyasi bir takım sorunlarımız var. Özellikle 2009 kendi bağrında birçok sorun taşıyor. Türkiye-AB ilişkisi idari ve siyasi olarak ayakta ve yürüyor, dolayısıyla sürekli bir değişim ve hareket yaşıyoruz" dedi.