Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2012 14:02
Önce Kıbrıslı Rumlar, ardından Sarkozy’nin Fransa’sı;
Türkiye-Avrupa Birliği üyelik sürecinde müzakere başlıklarının siyasi nedenlerle AB üyesi ülkeler tarafından bloke edilmesine alışmıştık. Ancak bir ilk oldu;
Bu kez Türkiye, açılabilecek üç müzakere başlığını “açmak istemediğini” resmen açıkladı.
Açıklama, en üst düzeyde geldi; Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Tuskon’un AB Temsilciliğinin açılışının 5. yıldönümü töreninde yaptığı açıklamada, AB’nin “açılmasına onay verdiği” üç müzakere başlığını açmak istemeyenin Türkiye olduğunu söyledi.
AB’DEN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ UYARISI
Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu komiseri Stephan Füle ise, yaptığı konuşmada hem TBMM’de parti temsilcilerinin yazma aşamasına geçtikleri yeni Anayasa, hem de ifade özgürlüğü konusunda net mesajlar verdi. Füle’nin Anayasa konusundaki mesajı, “şeffaflık” üzerine oldu. Anayasa yazım aşamasının “anahtar aşama” olduğuna dikkat çeken AB Komiseri, “Konuşuldu, tartışıldı şimdi en önemli unsur yazma aşamasıdır. Burada da tüm toplum segmentlerinin sürece katılması gerektiğine inanıyorum. Anayasanın yazılması kapalı kapılar ardında değil, şeffaf olmalı. Temel hak ve hürriyetlere saygı duyulacak şeyler anayasada olmalı. Toplumun yanı sıra, bireyin de temel hak ve hürriyetlerini koruyacak maddeler yer almalı”. Füle, ifade özgürlüğü konusuna da vurguda bulundu. Ve Türkiye’nin, ifade özgürlüğünü garanti altına almak için, iki temel kanununda, Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nda değişiklik yapması gerektiğini vurguladı. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Rehn ise, konuşmasında Türk ekonomisinin son dönemdeki başarısına dikkat çekti, “ancak cari açığa da dikkat edilmeli” mesajı verdi. |
Tuskon’un yıldönümü için Brüksel’de, Başkan Rızanur Meral’in ev sahipliğinde düzenlenen akşam yemeğine AB tarafından ilgi çok büyük oldu. AB Komisyonu’nun Başkan Yardımcısı Olli Rehn ile genişlemeden sorumlu komiser Stephen Füle, Babacan’la birlikte şeref konuklarıydılar. Ancak katılım bununla sınırlı olmadı;
Avrupa Parlamentosu’ndaki Türkiye raportörü Ria Oomen Ruijten, yine Avrupa Parlamentosu’ndan Türkiye’de kadının durumuna ilişkin raporlarıyla tanıdığımız milletvekili Emine Bozkurt ve çok sayıda Avrupalı vekil de yemekteydi.
Ve Babacan o önemli açıklamasını, Türkiye’ye ilginin böylesine büyük bir katılımla gösterildiği yemekte yaptı.
Babacan’ın açıklamasının önemini anlamak için, öncelikle müzakere sürecindeki duruma bakmak gerekir;
AB ile herhangi bir aday ülkenin üyelik müzakereleri 33 başlık üzerinden yapılıyor. Türkiye ile müzakerelerde şimdiye kadar 13 başlık açıldı. 17 başlık ise, AB ülkelerinin ortaya koyduğu çeşitli bahanelerle bloke edildi; Kıbrıslı Rumlar’ın bahanesi malum, Türkiye’nin Rum Kesimi’ni tanımaması idi. Fransa’da görevi yeni devreden Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ise, “Türkiye’yi tam üyeliğe taşıyacak” başlıkları bloke etti.
Sonuçta da, Türkiye ile AB arasında, AB ülkelerinin bloke etmediği, açılabilir nitelikte üç başlık kaldı;
Kamu ihaleleri; Sosyal politikalar ve istihdam; Rekabet…
İşte Babacan’ın, “biz de kalan üç başlığı açmak istemiyoruz” dediği başlıklar bu üçü.
Aslında Türkiye, alttan alta, bu kalan üç başlığı açmak konusunda ayak diriyordu. Bunun nedeni de son derece meşru; AB’nin daha önce müzakere yaptığı ülkeler, bu üç başlığı sürecin en sonunda, tam üye olmadan hemen önce açmış, tam uyumu da üyelikle birlikte, kısa süre içinde gerçekleştirmişlerdi.
Oysa Türkiye’nin önünde hala net bir “tam üyelik” tarihi yok. Bu aşama bu üç başlığın açılması, ekonomik alanda Avrupa’ya, Türkiye’ye karşı çok haksız bir rekabet gücü kazandıracak.
Nitekim Ali Babacan da “kalan üç başlığı açmak istemiyoruz” dedikten sonra, gerekçesini “Türkiye’nin rekabet gücünü kaybetmemesi” olarak açıkladı. Başbakan Yardımcısı, “2 yıldır hiçbir başlık açmıyoruz. 33 başlıkta 13’ünü açtık. 13 başlığın bir kısmını Kıbrıslı Rumlar, bir kısmını Fransa bloke etti. 3 başlık kaldı. AB’nin politik olarak engellemediği bu üç başlığı da, ekonomik programımızı ve dünyadaki rekabet gücümüzü engelleyeceği için biz açmak istemiyoruz.”
“AB ÜYELİĞİ KONUSUNDA KARARLIYIZ”
Babacan, bu çok önemli mesajı verdikten sonra ise, Türkiye’nin AB yönelimine karşı oluşabilecek soru işaretlerini de ortadan kaldırdı.
Avrupa’nın içinde bulunduğu ciddi ekonomik krizler nedeniyle, hem kendisine, hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sürekli, “AB’ye bakın, Euro bölgesinin haline bakın, halen ilgili misiniz?” sorularının yöneltildiğini anlatan Babacan, “Bizim bu sorulara cevabımız güçlü şekilde “evet”. Olan bitene rağmen bu konudaki kararlılığımız çok güçlü. Tam üye olmaya kararlıyız. Umudumuz bu AB’nin bu çıkmazdan kurtulmasıdır” dedi.
“AB BİR AYNA; AB RAPORLARI HAKSIZ DA OLSA, İŞE YARIYOR”
Babacan’ın konuşmasında öne çıkan bir başka unsur ise, AB Komisyonu’nun, Parlamento’nun sürekli hazırladığı, kimi zaman haklı/haksız, sert/yumuşak eleştirilerle dolu olan Türkiye raporları oldu.
Başbakan Yardımcısı, bu raporları “ayna” olarak nitelendirdi ve önemine dikkat çekti. “AB pek çok raporla bize ne yapmamız gerektiğini söyledi” dedi ve devam etti;
“Sağ olsunlar, bunları bize yardımcı olmak için söylediler. Bu raporları ayna olarak görüyoruz. Bunlar, dışardan bakan bir aynadır. Kimi zaman bozuk bir ayna da olsa, son tahlilde bize yardımcı oluyor”.
AB’DEN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ UYARISIAvrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu komiseri Stephan Füle ise, yaptığı konuşmada hem TBMM’de parti temsilcilerinin yazma aşamasına geçtikleri yeni Anayasa, hem de ifade özgürlüğü konusunda net mesajlar verdi.
Füle’nin Anayasa konusundaki mesajı, “şeffaflık” üzerine oldu. Anayasa yazım aşamasının “anahtar aşama” olduğuna dikkat çeken AB Komiseri, “Konuşuldu, tartışıldı şimdi en önemli unsur yazma aşamasıdır. Burada da tüm toplum segmentlerinin sürece katılması gerektiğine inanıyorum. Anayasanın yazılması kapalı kapılar ardında değil, şeffaf olmalı. Temel hak ve hürriyetlere saygı duyulacak şeyler anayasada olmalı. Toplumun yanı sıra, bireyin de temel hak ve hürriyetlerini koruyacak maddeler yer almalı”.
Füle, ifade özgürlüğü konusuna da vurguda bulundu. Ve Türkiye’nin, ifade özgürlüğünü garanti altına almak için, iki temel kanununda, Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nda değişiklik yapması gerektiğini vurguladı.
AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Rehn ise, konuşmasında Türk ekonomisinin son dönemdeki başarısına dikkat çekti, “ancak cari açığa da dikkat edilmeli” mesajı verdi.