Güncelleme Tarihi:
Son birkaç yıldır moda dünyasında daha önce görmediğimiz modeller, tasarımlar ön plana çıktı. Artık modacılar eskisi gibi kusursuzluğu değil, kusurları kutsar oldu. Moda devleri defilelerini ve moda çekimlerini tüketicileri ters köşeye yatırmak üzerinden kuruyor. Son olarak Balenciaga markasının vatkalı, Anadolu’da kullanılan kumaşlardan yaptığı tasarımları erkek modellere giydirmesi tüm dünyada ve Türkiye’de ses getirdi. Gucci, Dior, Balenciaga gibi markalar defilelerini ve moda çekimlerini bu akıma yöneltirken Türk tasarımcılardan Ümit Benan yıllardır şaşırtan modeller ve tasarımlarla moda sahnesinde yer alıyor. Peki markalar neden artık klasik anlamda modeller kullanmıyor? Neden çoğu kişiye ‘çirkin’ olarak görünen model ve tasarımları iletişim kampanyalarının odağına oturtuyor? Bu soruları “Giysiler Ne Anlatır?” kitabının yazarı moda araştırmacısı Seda Yılmaz ve Hürriyet moda yazarı Hande Can’a sorduk.
‘KUSURSUZLUĞA KAFA TUTUYORLAR’
Seda Yılmaz: Türkiye’de de tartışma yaratan Balenciaga’nın Instagram’daki stratejisi uzun bir zamandır tuhaf, çirkin hatta anlamsız fotoğraflar paylaşmak üzerine kurulu. Flu kareler, yanlışlıkla deklanşöre basılmış gibi duran fotoğraflar... Bunlar markanın tasarımcısı Demna Gvasalia’nın lüks modanın ulaşılmaz ve kusursuzluklarla dolu dünyasına kafa tutma şekli olarak okunabilir. Fotoğrafın Türkiye’de bu denli ses getirmesinin esas nedeni tasarımların kırsal kesimde yaşayan kadınların basma elbiselerini çağrıştırması sanırım. Toplumsal cinsiyet normlarının ve güzellik algısının böyle hamlelerle yıkılabileceğine inanmıyorum. Bu normlar gerek eğitimle gerek kültürle her birimizin içinde kök salmış durumda. Bugün birdenbire güzelliğin karşıtı çirkinliği kutsar hale gelmesine şüpheci yaklaşmakta fayda var. Bana göre markalar zamanın ruhu bu yöne kaydığı için bu yöntemi kullanıyor. Hâlâ kusursuzluğun rağbet gördüğü bir dünyada yaşadığımızı kimse yadsıyamaz. Her şeye rağmen güzelin ve kusursuzun sorgulanmasını kayda değer buluyorum.
ARTIK DAHA POLİTİKLER
Hande Can: Modada birkaç yıldır ciddi bir başkaldırı ve tabuları yıkma üzerinden bir anlayış gelişti. Tasarımcılar bunu daha çok ses getirmek ve arkasında durduğu fikri göstermek için yapıyor. Bu gördüklerimiz satış odaklı her yerde gördüğümüz parçalar değil. Bunlar sadece defilelerde, moda çekimlerinde kullanılıyor. Androjen modeller seçiliyor, eskisi gibi baby face modeller tercih edilmiyor. Moda evleri ciddi şekilde toplumsal meselelere eğilmeye başladı. Örneğin Dior’un tasarımcısı geçen yıl yaptığı defileyi tamamen feminizm odaklı yaptı. Defilenin sonunda tüm modeller ellerinde mesaj veren pankartlarla podyuma çıktı. Sokak modası tasarımcıları yönlendirmeye başladı. Lüks tüketim markaları sokağın nabzını tutan tasarımlara yöneldi. Ben moda dünyasının ciddi bir dönüşümde olduğunu ve bunun basit bir rüzgâr olmadığını düşünüyorum. Sanat, teknoloji, ekonomi tüm olaylara atıfta bulunan tasarımlar yapılmaya başlandı. Örneğin Dior çok klasik bir markaydı ancak tasarımcısı sokağı koklamaya başladıktan sonra büyük bir başarı elde etti, pek çok arzu nesnesi ürün ortaya çıkarttı. Ancak elbette sokağa inme durumu fiyatlarda göremiyoruz. Tüm bu markalar yine en üst ekonomik gruplara hitap ediyor. Tüm dünyadaki zenginlerin çocukları bu sokak modasını takip eden tasarımların en büyük tüketici kitlesini oluşturuyor.