Güncelleme Tarihi:
Selanik, Girit, Yanya'daki yaşamı, göç yolunu ve muhacirlerin Anadolu'daki ilk yıllarını tanıkların gözlemiyle aktaran Gökaçtı, ‘‘Yunanistan'a giden Rumlar, sayılarının çokluğu ve plansızlık yüzünden bizimkilerden çok daha fazla acı çekti’’ diyor.
n Kitabınızda özellikle 1920'lerdeki Selanik, Girit, Yanya'nın atmosferini, göç yolculuğunu birkaç filme fon olacak zenginlikte gözlemlerle anlatıyorsunuz. Bu kitap için kaç kişiyle konuştunuz?
- Çocukluğumdan beri yakın aile çevresinden, eş ve dosttan dinlediklerimi not alırım. Gazete ve dergilerden kupür biriktiririm. İki yıl önce, mübadelenin 80. yılı nedeniyle kitap yazmaya karar verince farklı kesimlerden kişilerle konuştum. Çeşitli yaşlardan yaklaşık 50 mübadilin gözlemlerini derledim. Sayılar ve siyasi analizler yerine konunun insani boyutunu ön plana çıkarmaya, akademik bir üslup yerine öyküsel anlatım kullanmaya özen gösterdim.
n Daha önce gün ışığına çıkmamış günce buldunuz mu?
- Yunanistan'daki akademisyenler 1930-60 arasında binlerce göçmenle konuşup tanıklıklarını kaydetti. Atina'daki Küçük Asya Araştırmaları Merkezi'ndeki notlar 300 bin sayfayı buluyor. Önemli kısmı yayımlandı. Türkiye'de ise maalesef bu alanda çalışma yapılmadı, göçü olgunluk çağında yaşamış mübadiller artık hayatta değil. Bu nedenle ulaşabildiğim tüm kaynaklardan yararlanmaya çalıştım. Reşat Tesal'ın anılarından, Tarih Vakfı'nın çalışmalarından...
SUÇLULAR YARGILANMADI
n Selanik sokaklarında gemiye binmek için bekleyen göçmenleri salgından korumak için İstanbul'dan gönderilen ilaçları gizlice satan doktorlardan, mal bildirimlerinde rüşvetle hile yapan yetkililerden, Rumların malına el koyup hak sahibi muhacirlerin yerleşmesini engelleyenlerden bahsediyorsunuz. Bu olaylar Türkiye'de mahkemelere yansımış mı?
- 1930'lu yıllarda resmi makamlara başvuranlar, dava açanlar çıkmış. Uğradıkları haksızlığın düzeltilmesini istemişler. Bir kısmına cevap bile verilmemiş. Mahkemeler ise mübadele işlemlerinin yasalar çerçevesinde yapıldığını belirtmiş, davacılar sonuç alamamış. O günün koşullarıyla, 650 bin kişiyi iskan etmek kolay değil. Kasıtlı olayların dışında birçok sorun plansızlıktan, zamanın kısıtlı olmasından kaynaklanmış. Bunların tümü dava konusu olsa, devlet sonuçların altından kalkamazdı. Bu iş bitmiştir demeyi tercih etmiş. Gerekçesi haklı olmamakla birlikte, pek haksız da sayılmaz.
n Ege'nin hangi yakasında yaşanan dram daha büyük?
- Türkiye'den 1.5 milyon Rum gitmiş. Türkiye'ye ise 650 bin kişi gelmiş. Yunanistan'ın o zamanlar nüfusu dört milyon, Türkiye'nin yaklaşık 22 milyon civarında. Türkiye'de gelenleri asimile etmek zor değildi. Nispeten planlı bir göç olmuştu. Yunanistan'a göç ise bir anda can havliyle yapılmıştı. Daha sonra zorunlu mübadele kapsamında Anadolu'dan kontrollü şekilde gönderilenler daha şanslıydı.
ÜZÜMDE, PAMUKTA ÜRETİM ARTTI
n Mübadillerle Anadolu toprakları ne kazandı? Önce ekonomik boyutuyla başlayalım isterseniz.
- 1850'lerden sonra demiryolu ve limanlar yardımıyla Selanik dışa açılmıştı. Osmanlı'nın sanayileşen, gelişen kentlerinden biriydi. Müslüman girişimci grubu ortaya çıkmıştı. Bu sanayici ve tüccar grubu işlerini Türkiye'ye taşıdı. Devlet tarafından da desteklendiler. Çünkü Rumların göçüyle birlikte Türkiye yetişmiş insan gücünün ve sermayesinin önemli bölümünü kaybetmişti. Anadolu'daki kentlerde oto tamircisi bulunamıyordu mesela. Mübadiller kaybı tam karşılayamadı. Çünkü içlerinde teknik eleman sayısı azdı. Ama Türkiye'nin uluslararası ticarete açılmasına kısmen katkıları oldu. Kırsal kesimden gelip, köylere yerleştirilenler ise dönemin modern tarım tekniklerini biliyorlardı. Türk tarımının üretimi kesintiye uğramadı. Üzüm, incir, pamuk üretiminde gözle görülür artışlar sağlandı.
n Kültüre, siyasete ne kazandırdılar?
- Osmanlı'da particilik, gizli cemiyetçilik Balkanlıların işiydi. 1908 ile 1912 arasında ağızları yandığı, siyasi çekişmeler kan davasına döndüğü için Türkiye'de ihtiyatlı davrandılar. Bu dönemde yerleştirildikleri topraklarda yeni bir hayat kurmaya çalışıyorlardı. Ayrıca, Cumhuriyet'in ilanından sonraki günlerde ‘‘çatlak ses’’ çıkaracak unsurlara sempatiyle bakılmıyordu. 1950'lerde çok partili sisteme geçene kadar mübadillerin siyasi hayata önemli bir katkısı olmadı. Göç olgusu müziğe, edebiyata, sinemaya Yunanistan'da olduğu kadar yansımadı. 80 yılda mübadeleyi doğrudan konu alan roman yazılmadı, nedenini anlamak zor. Ahmet Yorulmaz'ın, Kemal Anadol'un kitapları bile yeni yayımlandı. Mübadele konusundaki akademik çalışmalar son birkaç yılda üçüncü kuşak mübadillerin ilgisiyle gündeme geldi.
NİĞDE'YE GÖNDERİLEN PASTACI İFLAS ETTİ
n Mübadillerin Anadolu'da karşılaştıkları muhafazakarlıktan zorlandıklarını anlatıyorsunuz.
- Şehirlere yerleşebilenler yaşam alışkanlıklarını kısmen korumayı başarmış. Bursa, Çanakkale, Balıkesir gibi topluca yerleştirildikleri vilayetlerde yaşama alışkanlıkları ve kültürleriyle sosyal hayatı etkilediklerini görüyoruz. Ama Anadolu'ya gönderilenler zorlanmış. Mübadele sırasında mesleğine, bilgisine bakılmadan Anadolu'ya gönderilenler çok zorlanmış. Selanik'te pastacılık yapanı Niğde'ye göndermişler mesela. Açtığı pastacı iş yapmamış, iflas etmiş. İş değiştirmiş, başka şehirlere göç etmiş.
n 80 yıl sonra geri dönüp tüm yaşananlara baktığınızda mübadele zorunlu muydu? Binlerce insanı Yugoslavya benzeri soykırımlardan mı korudu yoksa gereksiz acılar mı yaşattı?
- Bugün Türkiye'de yaşayan Rumların sayısı iki bin değil, 500 bin olsaydı, Batı Trakya'daki Türkler 150 bin yerine bir milyon kişi olsaydı çok daha farklı bir hayatımız olurdu. Birbirine karşı savaşan Atatürk ve Venizelos 10 yıl sonra el sıkışmayı başarmıştı. Bu yaklaşım sürdürülebilirdi. Semboller üzerinden anlamsız bir mücadele yürütülüyor. Bizde Ruhban Okulu'nun yeniden öğretime başlaması, geleceğin din adamlarını, patriğini yetiştirmesi engelleniyor. 50-100 din adamının kime ne zararı olabilir? Batı Trakya'da Lozan Anlaşması'yla halka tanınan müftü seçme hakkı engelleniyor. Atanmış müftülerle ibadete zorlanıyor halk. Sanki seçilen müftüler Yunanistan'da darbe yapabilirmiş gibi...
n ‘‘Nüfus Mübadelesi’’, 2001'de yayımlanan ‘‘Geographika: Yeniden Keşfedilen Yunanistan’’dan sonra bu konudaki ikinci kitabınız. Balkanlar ve göç üzerine çalışmayı sürdürecek misiniz?
- Marmara Üniversitesi'nden akademisyen bir arkadaşımla birlikte Batı Trakya konusunda çalışıyoruz. Genç Yunan akademisyenlerle temas halindeyiz. Bu sorunu tarihsel süreçte ele alacağız. Müslüman ve Türk azınlığın AB'ye giriş sürecinde nasıl etkilendiğini inceleyeceğiz. AB kapısında bekleyen Türkiye ile örnekleme yapmanın yollarını arayacağız. Geçen yaz Gümülcine'de Müslüman Türk azınlığın kanaat önderleriyle, Yunan tarafıyla görüştük. Çalışma ilerliyor.
Balkan insanı gelenekseldir ama hayatın tadını çıkarmayı bilir
Balkan insanı gelenekseldir, dindardır ama bununla birlikte çelebidir, hayatı gırgıra almasını, tadını çıkarmasını sever. Kadınlı erkekli çalıp söyleyecek piknikler, evlerde eğlenceler düzenlemeye alışmışlar. Kahvehane, meyhane kültürünü taşımak istemişler. Bu insanlara dışarıdan bakanlar hafif meşrep olduklarını düşünmüş. Girit'ten, Epir'den gelenler Türkçe bile bilmediği için Yunanca konuşuyormuş. Çok tepki görmüşler, içlerine kapanmışlar. İletişim, okula giden çocuklar ve mübadillerin öncülüğüyle kurulan spor kulüpleri kanalıyla oluşmuş. İki taraf arasında evlilikler ancak 1960'larda başlamış.
SABETAYCI SUÇLAMASI HER DEVİRDE GEÇERLİ SİLAH
(Sabetaycılar) Türkiye'ye geldiklerinde güç kazanmalarından korkuyor bazı çevreler. Karakaşzade Rüştü, kişisel husumet görünümlü ihbar mektupları yazıyor (1924). Fakat mektupların hemen ardından basında geniş bir anti Sabetaycı kampanya başlatılması bu girişimin birileri tarafından yönlendirildiğini düşündürüyor. Ahmet Emin Yalman gibi etkili yazarların, bazı siyasetçilerin önü kesilmek isteniyor. Atatürk sessiz kalarak bu kampanyanın birkaç ay içinde gündemden düşmesini sağlıyor. Atamayla getirilen Selanikli milletvekillerine, bürokratlara yönelen tepkiyi ise engelliyor. Ölümünden sonra hükümet, yükselen Turancı dalganın karalama kampanyalarının yardımıyla bu kesimin tasfiyesine başlıyor. Bu açıdan bakıldığında 1990'lardaki girişimle benzerlik taşıdığı söylenebilir.
Belgeleri atmayın, ulaştırın
Geçen yıl Lozan Mübadilleri Vakfı'na bir hanım eski yazıyla tutulmuş notlar getirdi. İncelediğimizde Drama kökenli gazeteci Abbas Parmaksızoğlu'nun anıları olduğunu gördük. Kitapta bunlardan yararlandım. Böyle birçok belge, ikinci ve üçüncü kuşak tarafından önemsenmediği için kaybolup gidiyor. Elinde bu tür belge olanların, atmak yerine 0212 245 61 55'ten Lozan Mübadilleri Vakfı'yla bağlantı kurmalarını rica ediyorum.