Güncelleme Tarihi:
Mevlana'nın düşünceleri ve eserleri, bugün sadece Türkiye'de değil ABD başta olmak üzere dünyanın her yerinde büyük ilgi görüyor. Bugün Afganistan sınırları içinde yer alan Belh şehrinde 30 Eylül 1207'de dünyaya gelen Mevlana'ya, Muhammed ismi konuldu. Dedesi'nin lakabı da Celaleddin olduğu için Mevlana Celaleddin denilmeye başlandı. Dönemin en büyük alimlerinden olan Bahaeddin (Sultan) Veled'in oğlu olan Mevlana ve ailesi, Belh şehrinde siyasi istikrarın ortadan kalkması ve Moğol istilası tehlikesi üzerine göç ederek, dönemin ilim ve sanat merkezi konumunda olan Bağdat'a geldi. Oradan Kutsal Topraklar'a geçip hac görevini yerine getiren aile, daha sonra Şam, Malatya ve Erzincan üzerinden eski adı Larende olan Karaman'a ulaştı. Baba Bahaeddin Veled, 1225 yılında, 17 yaşında olan oğlu Muhammed Celaleddin'i (Mevlana), kafilenin üyelerinden Semerkantlı Lala Şerafeddin'in kızı Gevher Hatun ile evlendirdi.
O güne kadar Farsça, Türkçe ve Arapça'yı iyi derecede öğrenmiş olan Muhammed Celaleddin, bir dönem Şam ve Halep'e giderek, Haleviye Medresi'nde dini eğitimini tamamladı. Ardından Konya'ya tekrar dönerek, Sultan Alaaddin Keykubad'ın kurduğu, bugün İplikçi Camii'nin bulunduğu yerdeki Ebul'l-Fazl Medresesi'nde müderrislik görevine devam etti.
Ancak aldığı dini eğitimlerle kafasında doğan bazı düşünceleri sorgulamaya başlayan Mevlana, kendisini boşlukta hissettiği bir dönemde, Tebriz'den çıkıp Anadolu'ya gelen gezgin bir derviş olan Şems ile 24 Kasım 1244'de Konya sokaklarında karşılaştı.
Marece'l Bahreyn, Şems ile Mevlana'nın karşılaşması
“İki denizin kavuşması” (Marece'l Bahreyn) olarak nitelendirilen bu buluşmanın ardından Mevlana, medresedeki görevini ve camide verdiği ve halktan büyük ilgi gören vaazlarını bırakarak, Şems ile birlikte, inzivaya çekildi, 3 yıla yakın bir süre çok az halk içine çıktı. Dünyada şu an en az Mevlana'nın fikirleri kadar ilgi gören semayı, çokça yapmaya başladı. Bu 3 yıllık manevi etkileşim sonucu Muhammed Celaleddin, Mevlana ismini aldı. Bu dönemde Farsça ve Arapça şiirlerinin sayısı artmaya başladı, bugün kendisiyle özdeşleşen Mesnevi'sini yazdı. Bu arada, sohbetlerinin sevenleri tarafından kaleme alınması ve dikte edilmesinden oluşan Fih-i Mafih (Onda olmayan bundadır), devlet büyüklerine yazdığı 147 adet mektubun toplandığı 'Mektubat' isimli kitap oluştu. Selçuk Üniversitesi Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, Şems'ten önce zahiri (genel, kitabi) ilimleri tahsil eden Mevlana'nın, Şems'ten sonra batıni (gönüle doğan) ilim aldığını, masa başında öğrendiği ilimleri gönül zenginliğiyle yorumlayarak içselleştirdiğini, bugün dünyanın ilgi gösterdiği evrensel fikirlerinin ortaya çıktığını vurguladı.
Mevlana için ölümün anlamı
17 Aralık 1273'te vefat eden Mevlana'nın ölüm gününü, sevgiliye kavuşma anlamına gelen “düğün gecesi' yani Şeb-i Arus ilan etiğini anlatan Şimşekler, şunları söyledi: “Bugün Mevlana'nın doğum günü. Ölüm gibi doğum günü de Mevlana için farklı anlamlar taşıyor. Mevlana, doğum gününü 'Allah'ın katından ayrılma' olarak gördüğünden, bir ölüm günü gibi değerlendirmektir. Mevlana'nın eserleri, sadece edebi açıdan değil içerdiği anlam bakımından da önemli ve evrensel olduğu için, tarih boyunca hangi dile çevrilirse çevrilsin, yoğun ilgi görmektedir. Bu onun sadece edebi dilinin değil, düşüncelerinin de çok değerli olduğunun göstergesidir. Belki daha da önemlisi, Mevlana'nın insanın şekline, diline, dinine ve inancına bakmadan, öncelikle onu Allah tarafından yaratılmış ve can olarak da Allah'tan bir parça taşıması düşüncesiyle değerli görmesidir. Bu çerçevede, farklı görünüş ve yaşayıştaki insanların, bir alfabenin harfleri gibi farklı farklı olduğunu ancak bir kelime yazabilmek için tüm harflere ihtiyaç duyulduğunu belirtir. Bütün insanları 'aynı ağacın dalları, aynı geminin yolcuları' olarak niteler.”
Eserlerine ilgi gün geçtikçe artıyor
Avrupa'da çok iyi tanınan bir isim olan Mevlana, batı dünyasından pek çok sanat ve edebiyat insanını etkiledi. 1818'de Avusturyalı ünlü diplomat Joseph Von Hammer yazdığı kitapta Mevlana'nın Mesnevi ve Divanı'ndan örnekler verdi. Ünlü şair Goethe de “Poems East and West” isimli eserinde, Mevlana'dan bir kaç beyiti ile bahsetti. Frederick Hegel, sonradan geliştirdiği Dialectic of History adlı kitabında Mevlana'nın ne kadar çok etkisinde kaldığını yazdı. Mesnevi, 1881 yılında Sir William tarafından Redhouse'da geniş bir şekilde yayınlandı. 19. yüzyılın başında Cambridge ve Oxford üniversitesindeki oryantalistler Mevlana ile ilgilenmeye başladı. Bunlardan Edward Granville Brown, R.A. Nicholson ve A.J. Arberry, Mevlana'dan bazı tercümeler yaptılar. 1922 yılında ise Mevlana hayranı düşünür Annemarie Schimmel, ünlü düşünür ile ilgili İngilizce ve Almanca yayınlar yaptı.