68'li bugün iktidarda

Güncelleme Tarihi:

68li bugün iktidarda
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 08, 1998 00:00

Haberin Devamı

30 yıl önce Nanterre'de doğan ve yerküreye giderek yayılan hareket, bugüne nasıl yansıdı?

Fransa'da 68 olayları, 22 Mart 1968 günü Paris'deki Amerikan Express bürosuna saldıran aşırı solcu bir gencin polis tarafından tutuklanmasıyla başladı. Aynı gün, ‘‘Kızıl Üniversite’’ olarak bilinen Nanterre Üniversitesi'nde toplanan solcu öğrencilerin kurduğu ‘‘Vietnam Ulusal Komitesi’’, arkadaşlarının tutuklanmasını protesto amacıyla üniversite kampusünde bir gösteri düzenlediler.

İşte bu gösteri, bir kıvılcım etkisi yarattı ve o günün adını alan ‘‘22 Mart Hareketi Örgütü’’, dalga dalga tüm dünyaya yayılan 68 olaylarının yaratıcısı oldu. Başlarında 23 yaşındaki Kızıl Dany'nin yer aldığı bu grup, üniversite yönetimi tarafından okul binasını işgal ettikleri gerekçesiyle 6 Mayıs günü Disiplin Kurulu'nda hesap vermeye çağırıldılar.

İşte her şey o kararla başladı...

Gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılması için protesto gösterilerine başlayan üniversitelilerle polis arasında çatışmalar çıktı. O gün 300 polis yaralandı. Gözaltına alınan eylemcilerin sayısı 422'ye ulaştı. Paris'in ünlü semti Quartier Latin ise 10 Mayıs günü gerçek bir savaş alanına döndü. 12 bin öğrenci ile yedi bine yakın polis sabaha kadar çatıştı. 125 araba yakıldı. Mağazaların vitrinleri kırıldı. 247 polis ağır yaralandı ve gözaltına alınan eylemcilerin sayısı o gün 469'a ulaştı.

Mayıs 68 olaylarında yaralananların ve gözaltına alınanların sayısı 1000'i aştı. Ve olaylar beş kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.

Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, önce olaylara ‘‘Bir grup anarşistin eylemleri’’ olarak bakıyordu. Ama giderek dizginler ünlü generalin elinden kaçmaya başladı. Komünist Parti ve bu partinin desteklediği işçi sendikası CGT, olayın üzerine giderek basit bir öğrenci eylemi olmaktan çıkarttılar ve işçileri de eylemlere katarak adeta bir ‘‘halk ayaklanması’’ yarattılar.

KADİFE DEVRİM

Komünist Parti'nin olaylarda cephesini seçmesi üzerine, başlarında François Mitterrand'ın bulunduğu sosyal demokratlar da -biraz da seçmen kaybı korkusuyla- aynı cepheye katıldılar. Ve bu oluşan sol blok, 13 Mayıs günü Paris'deki Republique Meydanı'nda 100 bin kişi topladı. Eylemciler özellikle de Gaulle'un istifasını talep ettiler. Ve ardından dalga dalga gelen grevlerle hayat felç oldu. Ne hükümet sözünü geçirebiliyor, ne de güvenlik kuvvetleri olayları yatıştırabiliyordu.

O dönemin Pompidou Hükümeti'nin devlet müsteşarı Jacques Chirac, sendikal hareketi durdurmak ve olayları dizginleyebilmek için CGT'nin Genel Sekreteri Georges Seguiy ve yardımcısı Henri Krasucki ile fahişeler mahallesi olarak bilinen Pigalle'de bir genelevde gizlice bir araya geldi. İşte bu genelevdeki görüşme, hükümet ile eylemciler arasında yapılan ilk temas olarak tarihe geçti.

Nanterre'de doğan ve yerküreye giderek yayılan bu hareket, bugüne nasıl yansıdı? O günkü hareket, devletin hantal yapısına ve devletin insan yaşamındaki otoritesine karşıydı. ‘‘Sizler adına ben karar veririm’’ şeklindeki diretmesine bir başkaldırıydı. Bu başkaldırı, bütün toplumsal yapıyı kökünden değiştirdi. Tabular yıkıldı. Düşünceler özgürleşti. Bireysel hak ve özgürlükler yaygınlaştı. Mayıs 68 olayları ve sonuçları üzerine yapılan tüm analizler de ortak bir nokta var. O da; bu olayların bugün liberalizm olarak anılan düşüncenin temelini oluşturduğu... ‘‘68 Devrimi’’ olarak anılan olaylar, aslında zamanın gençliği tarafından bir bayram havası içinde gerçekleşti. Gençlerin hiçbirinin kafasında, meclis binasına ya da Elysees Sarayı'na yürüyerek buraları işgal etmek gibi bir düşünce yoktu. Tek istenen şey, özgürlük ve toplumda söz sahibi olmaktı.

Çoğu 20 yaşlarında olan bu gençler, tüm ahlaki değerleri sorguladılar. Evlilik, boşanma, cinsiyet, yaş grupları arasındaki güç dengesi gibi konuları tartışmaya açtılar. Yaratılan bu tartışma ortamı, feminizm, ekoloji ve eşcinsellik gibi duygularda tabuları kaldırdı. Doğum kontrol hapı, kürtaj, oy kullanma yaşının 18'e indirilmesi, basın özgürlüğü ve liseli gençliğe söz hakkı o dönemlerin ürünüdür.

Ama asıl başkaldırı bağnazlığa, koyu katolik görüşlere, Kilise'ye karşı yapıldı. Din adıyla getirilen yasaklara başkaldırı vardı. Bir kadınla bir erkek birlikteliğinin, o güne kadar evliliğin dışında sonuçlanması düşünülemezdi. Ama 68 kuşağı, bu konuda tüm tabuları yıktı. 1968 kuşağının başkaldırısı aynı zamanda kadının toplumdaki yerini değiştirdi. Kadınların toplumda daha da fazla söz sahibi olmasına yönelik kavgası 68'le birlikte başladı. O dönemde 20'li yaşlarını yaşayan kuşak, bugün bulunduğu ülkelerin yönetiminde olan insanlar. Mayıs 1968'de, Paris'deki Quartier Latin'de polise taş atan, Çekoslovakya'da tankın üstüne çıkarak Stalinci ruha başkaldıran, Vietnam savaşına karşı Washington sokaklarında yürüyen, Varşova sokaklarında ‘‘Solidarnoş’’ hareketinin temellerini atan gençlik, o günkü başkaldırı ruhunu bugüne nasıl yansıttı? O gün sokaklarda eylem yapanların slogan sözü olan ‘‘küreselleşme’’ kavramı, yine o nesil tarafından gerçekleştirildi. Bugün iktidarda olan bu nesil o gün sadece bir ‘‘slogan’’ olan bu kavramı hayata geçirdi.

O zamanlar yeni bir dünyada, yeni bir toplum talep eden bu gençlik, bugün İnternet, özel televizyon, uydu yayınları, serbest ticaret ve dolaşım bölgeleri, yeni siyasi ve ekonomik birliklerini gerçeğe dönüştürerek amaçlarına ulaştı. 68 kuşağı, özgürlük ve devlet otoritesine karşı olma duygularına öylesine inanmaktaydı ki, iktidara geldiğinde özelleştirme gibi derin ekonomik reformların da temelini attı. Bugünkü özgürlüğümüze mutlaka o günkü baş kaldırının büyük katkısı var. Ama, o günün gençliği, Kızıl Dany'nin söylediği gibi, geleceği yönetmeye talip olmuştu. Bugünün gençliği ise ‘‘Bize gelecek verin’’ diyor. Yani 68'de ‘‘Gelecek bizimdir’’ diyen kuşağın çocukları, geleceği yönetmeye talip değil...Bir yerlerde yanlışlık olmalı...

TÜRKİYE'DE 68

68 hareketi için ‘‘başarısız başkaldırı’’ da dense, gerek toplumsal, gerek kültürel gerekse cinsel yaşamımızda büyük değişimlerin başlangıcı oldu bu yıl. Bugün ‘‘68 ruhu’’na burun kıvıranlar, kendi yaşamlarında bu dönemden itibaren açılan ufkun farkında değillerdi belki.

1968 yılı, her şeyden önce Batı'yla paralel olarak her türlü formelliğin Türkiye'de de yıkıldığı bir süreci başlattı. Kravat ve ceketle, etek, ceket, naylon çorap, küçük topuklu ayakkabı ve kısa saplı küçük çantalarıyla derslere giren erkek ve kız öğrencilerin giyim kuşamı inanılmaz bir değişim gösterdi. Kravatlar, ceketler fırlatıldı. Kazaklar ve tercihan kahverengi kadife dar jeanler çekildi erkeklerin ve kızların üzerine. Kızlar mini eteği tanıdı. En önemlisi -elbette belli bir kesimde- aynı Batı'da olduğu gibi sütyenler çıkarılıp atıldı. ‘‘Serbest aşk’’, ‘‘cinsel özgürlük’’ gibi kavramlar hayatımıza ilk kez girdi.

Bugün hala tartışılıyor da olsa, feminizmin tohumları da aynı dönemde atıldı. Kızlar ‘‘evden koptular’’. Kendilerine miras kalan malı mülkü harekete bağışladılar. Başta aile olmak üzere her tür toplumsal değer rafa kaldırıldı.

68'de yaşanan toplumsal uyanış kültür ve sanata da ister istemez yansıdı. Özellikle müzik alanında büyük bir değişim oldu. O dönem ortaya çıkan en önemli akımın adı ‘‘Anadolu Pop’’tu. Toplumsal değişim sonucu kente taşınan foklorik kültür, 68'le birlikte büyük ivme kazandı. Kolej kökenli Fikret Kızılok, Hümeyra gibi sanatçılar Aşık Veysel'den şarkılar söylediler. Barış Manço, Cem Karaca, Moğollar folklorik öğelerle Batı müziğini birleştirdiler. Onların ardından Modern Folk Üçlüsü, Üç Hürel, Dadaşlar Anadolu müziğine kayışın en güçlü yaşandığı topluluklar oldu. Aynı yılların, Joan Baez, Bob Dylan, Cat Stevens, Serge Gainsbourg, Françoise Hardy, Marianne Faithful, Simon & Garfunkel, Bee Gees, Pink Floyd gibi protest şarkıcıları ve grupları müzikte baştacı oldu.

68 hareketiyle birlikte yayın hayatında büyük bir canlanma yaşandı. Ama asıl atılım yayıncılıkta oldu. Ankara'da Sol Yayınları Marksist klasikleri düzenli bir biçimde yayınlamaya başladı. Batı'da çıkan yeni yayınlar, Marcuse, Garaudy, Sartre gibi düşünürlerin kitapları sıcağı sıcağına çevrilerek, Ekim, Toplum, Ant, Gün, Sosyal, Payel, Öncü, Habora gibi yayınevleri tarafından yayınlandı.

O yıllarda kurulan Türk Sinematek'i en parlak dönemini yaşadı. 68 tiyatro açısından da en büyük sıçrama dönemiydi. Halk Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, kapalı gişe oynadılar. Kenterler, Haldun Dormen daha toplumsal içerikli oyunlar sergilediler. Türkiye'de ilk sokak tiyatrosu örnekleri de aynı yıl ortaya çıktı.

Cem Karaca, Hümeyra, Moğollar... Pink Floyd, Marianne Faithfull, Simon & Garfunkel... Ankara Sanat Tiyatrosu ya da Jean-Paul Sartre, Jean Genet... Aradan otuz yıl geçti ama onlar hala buradalar.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!