Güncelleme Tarihi:
Bu yıl ilkokul birinci sınıfa başlayacak 66 ayı doldurup, okula başlamak zorunda olan, ancak bu çocuklarını okula göndermek istemeyen ailelere yönelik Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Raporla belgelendirecek” açıklamasının ardından tartışmalar hala sürüyor. Çocuğun zihnen, bedenen ve ruhen okula uygun olup olmayacağını doktorlardan çok, pedagogların ve ailelerin karar vermesi gerektiği konusunda eğitimciler görüş birliğine varıyorlar.
Türkiye’de ilk olarak “okul olgunluğu” testini yapanlardan Prof.Dr. Ayla Oktay, bu kararın uzmanlardan oluşan bir ekip tarafından verilmesi gerektiğini savunurken, çocuklarla ilgili dünya çapında yaptığı araştırmalarla tanınan Prof.Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı ise en iyi kararın aileler tarafından verileceği düşüncesinde.
İşte uzmanların görüşü:
Türk standartlarında ölçeklerler geliştirilmeli
Prof.Dr. Ayla Oktay (Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi)
Doktor adamın zekasını nasıl ölçecek? Gelişimi ölçebilir. Çocuğun o seviyede yeterli zekaya sahip olmasını ölçecek kişi doktor olamaz. Okul olgunluğu sadece zeka değil, dil, hareket gelişimi, diğer çocuklarla iletişim kurmayı becerisi, farklı yetişkinlerle gün boyu beraber olmayı gerektiriyor. Bütün bunlaı doktor, sağlık raporu ölçmez. Bu alanda uzmanlaşmış insanların rapor vermesi lazım. Bu çağ çocuklarına yeteri kadar hitap eden profesyonel çalışmıyor. Bu kişiler de eğitim bilimciler, psikologlar, gelişim uzmanları arasında çıkabilir. Böyle bir rapor verilecekse ekip çalışması yaparak hazırlanabilir. Doktor, psikolog, okul öncesi eğitimcisinin bir arada olduğu ekip çocuğu görebilir. Böyle bir ekip bildiğim kadarıyla yok. Bu alanda ilk “okul olgunluğu” çalışmasını ben yaptım. Daha sonra da birkaç kişi daha çalıştı. Hiçbir zaman profesyonel olarak uygulama yapıp, rapor hazırlamadım. Bu işin bilimsel olarak nasıl yapıldığını göstermek için bu çalışmayı hazırladım. Doktorlar ancak bu raporu verirken çocuğun gelişiminde normal olmayan bir şeylerin oluduğuna dair bir şeyler çıkarabilir. Şu anda ben biliyorum ki pek çok aile çocuğunu okula göndermeyi erken buluyor. Bütün bu raporu vermek için özel yöntem ve ilgi gerekir. Türk standartlarında ölçekler geliştirmeli.
Devlet insanların işine bu kadar karışmamalı
Prof.Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi
Bence bunlar çok gereksiz kısıtlamalar ve dar şekilde ele alınıyor. Çocuk pskiyatrına görünmesi lazım. Öğrenme güçlüğü veya konuşma güçlüğü varsa çok uzmanlaşmış duyma merkezlerine gitmesi lazım. İnsanlar için bu rapor büyük sıkıntı. Halbuki bunu genişletmek mümkün. Psikolojik danışma merkezlerinden alınabilir rapor. En önemli mesele çocuğun psikolojik hazırlığıdır. Zihinsel, duygusal, sosyal hazırlığırır. Doktorlar bununla meşgul olmuyor ki! Bunlar zamanın çok gerisinde kalmış şeyler. Dünya nerede biz neredeyiz. Psikolojik danışmanlar, psikologlar, eğitim uzmanları pek çok uzman var bu konuda fikir beyan edecek. Ben bunun tümüne karşıyım. Hiçbir şekilde zorlama olmamalı. Anne babaya bırakılsın. Ne diye böyle kısıtlamalar ortaya çıkıyor? İnsanlar zorlanıyor. Çaresiz kalan anne babalar var. Devlet insanların hele de çocukların işine bu kadar da karışmamalı. Bir taraftan liberallikten bahsediyoruz, kısıtlayıcı cebberrut bir devlet oluyor. Hiç tasvip etmiyorum.
Bakanlık topu doktorlara atmasın
Prof.Dr. Yankı Yazgan(Psikiyatrist)
Çocukların hak ettikleri eğitimi almalarını sağlayacak sahici düzenlemeler yerine gecekondu yaklaşımlar getiren milli eğitim yetkililerinin kendi sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmeleri nasıl sağlanır? Üstelik, 'rapor alma' yoluyla bir çok çocuk yersiz yere gelişiminde gerilik var olarak tanımlanırken, psikiyatrik bir sorunu olmadığı halde okula gitmeyi erteletici 'rapor' temin etme talepleri gerçek ihtiyaç sahiplerine verilecek sağlık hizmetini aksatacak ve sadece hastane yönetimlerinde eşi dostu, 'torpil'i olana ayrıcalık tanıyacak, toplumun geniş kesimlerindeki çocuklar için herhangi bir yarar ya da hak düzeltmesi sağlamayacaktır. Gelişimlerinde tanılanabilir problemleri olan çocukların durumuna yönelik hiç bir sahici düzenleme ufukta gözükmez ve mevcut haklar bile gerçek anlamda kullandırılamazken, çocukların gelişim düzeylerinin kaldırabileceği bir müfredat ihtiyacı sürerken, son karmaşa çocuklar için doğan zararı arttırmakta, aileleri umutsuzluğa sürüklemektedir. Toplumun yoksul ve çok çocuklu aileleri açısından çocukların standarttan 1 yıl daha erken okula gitmesi bu aileleri bir anlamda rahatlatıcı ve yük azaltıcı etki getirebilir. Ancak, göstermelik ve zaten eğitim ihtiyaçları tam karşılanamayan yoksul aileleri kısa vadede tatmin edici olsa bile, uzun vadede bugün gördüğümüz eşitsizliği daha da derinleştirecek niteliktedir. Çocukların 1 değil 3 yıl daha önce herkese sağlanacak okul öncesi eğitimle en iyi şekilde yetiştirilmesini sağlamak yerine, derme çatma düzenlemelerle yapılan bu uygulamaların çocuk psikiyatrisi alanına giren tipte sorunları (dikkat eksikliği, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü gibi, akademik sorunlara ikincil duygusal sorunlar, sosyal kaygı gibi meseleler) arttırıcı olmasından ciddi endişe duymaktayım.