Güncelleme Tarihi:
Hayatımızın her alanında karşı karşıya kaldığımız dijitalleşme ve yaşam biçimimizi şekillendirmeye başlayan sosyal medya konsantre olma yeteneğimizi ortadan kaldırıyor. Artık anlık değişimlerin, sonu gelmez bildirimlerin içerisine sıkışan bizler için tek kurtuluş yolu, hâlâ yapabiliyorken aklımızı korumak ya da geri kazanmak için çareler bulmak.
Dikkatimizin dağılmadığını, adeta çalındığını söyleyen Psikolog Johann Hari’nin The Guardian’da yayımlanan yazısında, dijital dünyada dikkatimizi toparlamak için neler yapabileceğimizi kişisel deneyimlerinden yola çıkarak anlatmaya koyuldu. Gün gün dikkatini kaybeden insanlığın içinde bulunduğu krizin boyutlarını yeterince kavrayamadığını düşünen Hari, “Ciddi bir dikkat krizi yaşıyoruz. Yaşantımızı belirleyen ve büyük etkileri olan bir kriz” ifadesini kullanıyor.
DİKKATİMİZ EN FAZLA 3 DAKİKA İLE SINIRLI!
Dikkat dağınıklığının nedenleri üzerinde araştırmalarda bulunan Fransız bilim insanı Prof. Barbara Demeneix, “Bugün geldiğimiz noktada, normal ve sağlıklı bir beyne sahip olmamızın hiçbir yolu yok” ifadesini kullanıyor. Son yıllarda üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırma Demeneix'u haklı çıkarır nitelikte. Buna göre, öğrencilerin dikkatini sadece 65 saniye koruyabildiği ortaya çıkmış.
Çalışma hayatına atılan "beyaz yakalılar" için de durum bundan farklı değil. Ofis çalışanlarında bu oranın 3 dakika ile sınırlı kaldığı gözlemlenmiş. Bu da demek oluyor ki, pek çoğumuz dijitalleşen dünyada bireysel olarak zayıf iradeli hale geldik; elimizdeki cihazlara ise meydan okuyamıyoruz. Odaklanma yetimizi kaybetmek bir tarafa, bu durum dikkatimizin bizden bütünüyle çalındığının bir göstergesi.
'İNZİVAYA ÇEKİLMESEM DÜŞÜNME YETENEĞİMİ KAYBEDECEKTİM'
Dijital dünyanın insanlar üzerinde yarattığı etkiyi kişisel deneyimleri üzerinden açıklamaya girişen Psikolog Johann Hari ilk olarak, “Bir birey olarak yeterince güçlü olamadığımı ve telefonum tarafından ele geçirildiğimi düşünüyorum” diyor. Hari, bu bağımlılıktan kurtulamadığı için kendisinin zayıf, yetersiz ve disiplinsiz bir hale geldiğini de itiraf etmek durumunda kalıyor.
Bu olumsuz tabloyu değiştirmek, kaybettiği iradesini geri kazanmak için sahil kenarındaki küçük bir kasabaya çekilen Hari, kararlı bir biçimde teknoloji detoksuna başlamış. Üç ay boyunca telefonsuz ve bilgisayarsız yaşayan Hari, “Kendimi bunu yapmak zorunda hissettim. Çünkü inzivaya çekilmesem derin düşünme yeteneğimin bazı önemli yönlerini kaybedileceğimi düşündüm” açıklamasını yapıyor.
ÇÖZÜM TEKNOLOJİ DETOKSU OLABİLİR Mİ?
İlk haftalarda internete bağlanamamanın bir tür vurgun etkisi yarattığını söyleyen Hari, zorlandığını itiraf ediyor. Bu sorunu aşmak için kaldığı bölgedeki yabancı insanlarla konuştuğunu, yoğun bir okuma dönemi geçirdiğini belirten Hari, her şeyin giderek yavaşlamaya başladığını söylüyor.
Detoks öncesi, internet ve akıllı telefonların hakimiyetinde her saat başı haberlere baktığını ve endişe uyandıran gerçeklerle her saat karşı karşıya kaldığını söyleyen Hari, teknoloji detoksuyla birlikte gündemi takip etmek için basılı gazete okuduğunu ve bunun günlük bir rutine girdiğini söylüyor ve devam ediyor: “Kendime bu huzurun sebebi nedir diye sordum; cevabım hiç kuşkusuz sakinlikti.”
GENÇLER MEDYA PLATFORMLARI ARASINDA PARÇALANIYOR
Kişisel deneyimi doğrultusunda, meselenin boyutlarını diğer uzmanlarla da görüşmeye başlayan Dr. Hari, ABD'nin önemli kurumlarından olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) nörolog olan Prof. Earl Miller ile bu sorunu ayrıntılı biçimde masaya yatırıyor. “Beyniniz bilinçli olarak bir veya iki düşünce üretebilir; çok sınırlı bir bilişsel kapasiteye sahibiz” diyen Prof. Miller, artan sosyal medya platformları nedeniyle, ortalama bir gencin aynı anda altı medya platformunu takip ettiğine işaret ediyor.
Prof. Miller ayrıca, “Nörologlar yaptıkları araştırmalarda, aynı anda birden fazla şeyi yaptığını sanan kişilerin aslında kendilerini kandırdıklarının ortaya çıktığını söylüyor” dedikten sonra gençlerin bu durumdan etkilendiğini şu sözlerle açıkladı: “Bir ileri bir geri gidiyorlar. Kendilerinde yaşanan değişimi fark etmiyorlar. Çünkü beyin her görevde kendisini yeniden yapılandırır; çalışma alanlarını ve yoğunlaştığınız görevleri değiştirmek beyni yeni baştan yapılandırmaktır ve bunun bir bedeli var.”
AKILLI CİHAZLAR ÖĞRENCİLERİN PERFORMANSINI YÜZDE 20 DÜŞÜRÜYOR
ABD’nin Pensilvanya eyaletinde bulunan Carnegie Mellon Üniversitesi'nin 136 öğrenci arasında yapılan dikkat testinde bazı öğrencilerin telefonları kapatıldı. Telefonları açık bırakılan öğrencilere ise aralıklı olarak kısa mesajlar gönderildi. Telefonuna bildirim gelen, mesajları okuyan öğrencilerin başarı grafiğinin yüzde 20 oranında daha düşük olduğu ortaya çıktı.
Bu çalışmayı referans alan Dr. Hari, bugün sadece öğrencilerin değil yetişkinlerin de bilişsel faaliyetlerini yüzde 20 oranında kaybettiğini belirtiyor. Prof. Miller ise “Kusuruz bir nörolojik yıkım fırtınası” içinde yaşadığımızı söyledi.
BİREYSEL DEĞİL KİTLESEL ÇÖZÜMLER BULUNMALI
Dr. Hari, teknoloji bağımlılığı konusunu ise eski Google mühendisi ve düşünür James Williams ile konuştu. Bireysel teknoloji detoksunun köklü bir çözüm olmayacağını söyleyen Williams, “Bu önlemler dışarı çıkarken gaz maskesi takmayı ve bunun da kirliliğe çözüm olacağını düşünmeye benziyor. Elbette kısa süreli bir çözüm olarak görülebilir; ancak sürdürülebilir değil ve sistematik sorunlara çözüm değil” ifadesini kullanıyor. Çözümün sadece “kendi alışkanlıklarını değiştirmek” şeklinde anlaşılmasının doğru bir çözüm olmadığını ekleyen William, “Gerçek farkı yaratacak olan kitlesel değişimdir” dedi.
Karşımızda duran evrensel soruna ilişkin Hurriyet.com.tr'nin sorularını yanıtlayan Uzman Psikolog Begüm Özkaya ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Derya Uludüz, bireylerin sosyal medyanın bağlı kılan etkileri karşısında atabilecekleri adımları açıkladı.
SOSYAL MEDYA BÜYÜK-KÜÇÜK TANIMIYOR!
Dünya nüfusunun yüzde 42’sinin, We Are Social’in 2015 yılında yaptığı araştırmaya göre de Türkiye nüfusunun yüzde 49’un aktif bir şeklide internet kullandığını belirten Uzman Psikolog Begüm Özkaya, "Sosyal medya, artık yaş sınırı tanımaksızın büyük-küçük herkesin hayatında yer alıyor. Özellikle de çocuklar ve ergenler tarafından aktif bir şekilde kullanıldığı görülüyor" diyerek bilgi verdi.
Dikkat ve odaklanma süresinin genetik faktörlerin etkisiyle beraber kişiden kişiye değiştiğini bununla beraber hem yetişkinlerde hem de çocuklarda bu sürenin düştüğünü açıklayan Özkaya, "Çocuk ve gençin derslerine ve ödevlerine odaklanmakta güçlük çektiği, yetişkin bireylerinin günlük hayatlarındaki yaptıkları işlere odaklanmalarında sorunlar olduğu gözlenmektedir" dedi.
Sosyal medyaya karşı "bağımlılık" düzeyinin artmasıyla psikolojik rahatsızlıkların da beraberinde gelebileceğini belirten Özkaya bu hastalıkları, "Yetersizlik duygusu, depresyon, kaygı bozuklukları, dürtü bozuklukları" şeklinde sıraladı ve konuya ilişkin şöyle açıklamalarda bulundu:
KİŞİNİN BENLİĞİ ZARAR GÖREBİLİR
* Sosyal medyada düzenli olarak ve beğeniler alan aktif kullanıcıların, günlük hayatında da sürekli onay veya hayranlık gibi davranışlar istemesine neden olabilir. Beklenen onay gelmediğinde kişinin benlik saygısı zarar görebilir ve kendini değersiz hissedebilir.
* Çocukların ve gençlerin kimlik gelişim dönemlerinde, kendilerinden memnun olmadıkları birçok özellikleri vardır. Sosyal medyada oluşturdukları sahte hesaplarla, kendilerini diğer insanlara karşı kolayca bambaşka birisi olarak tanıtabilirler. Bu da gelişmekte ve olgunlaşmakta olan kimlik süreçlerini olumsuz yönde etkileyebilir.
SOSYAL MEDYA BAĞIMLIĞINI AZALTMAK İÇİN NELER YAPILIR?
Özkaya, tüm bu olumsuz etkileri daha aza indirmek için yapılması gerekenleri de şöyle açıkladı:
Kendiniz için günün belli saatlerinde veya haftanın bazı günlerinde sosyal medya kullanmadığınız zaman dilimleri belirleyebiliriz. Özellikle akşam belirli bir saatten sonra kullanımı azaltmak sağlıklı bir uykuya ve sabah erken saatlerde kullanmamak güne daha iyi bir başlangıç yapmanıza yardımcı olabilir.
Örneğin; evde yemek masası ve yatak odası gibi mekanları belirleyerek içinde bulunduğunuz ana ve yanınızdaki kişilere odaklanabilirsiniz. Sosyal medyaya ayırdığınız sürenin bir kısmını yeni hobiler edinmeye veya var olan ilgi alanlarınızı geliştirmeye ayırabilirsiniz. Böylelikle kendinize daha çok vakit yaratarak; rahatlamak için bir imkân bulabilirsiniz. Teknoloji detoksu yapabilirsiniz. Sosyal medya hesaplarımızı devre dışı bırakabilir ya da uygulamaları telefonumuzdan kaldırabiliriz. Gerçek dünyayla ilişkimiz canlandırabilirsiniz.
Sosyal medya ve teknoloji hayatımızın her alanında fakat bunu kontrollü kullanmaya dikkat etmemiz gerekmekte.
Son olarak iş ve özel hayatlarımızın göz önüne alındığında dikkatimizin "çalındığını" söyleyen Özkaya, "Modern yaşamın diğer birçok yönü, konsantre olma yeteneğimizi ortadan kaldırıyor. Sosyal medyanın hızı (örneğin Twitter) karşısında sürekli takip ettiğimiz bir mekanizmanın içindeyiz" diye konuştu.
'ARTIK BAKICININ YERİNİ TELEFONLAR ALDI'
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Derya Uludüz konuya ilişkin sorulara şöyle yanıt verdi:
Gelişen sosyal medyanın etkisi Türkiye’ye nasıl etki ediyor, elimizdeki cihazlara meydan okuyabiliyor muyuz?
Tamamen olumsuz etkilediğini söylemek eksik ve yanlış olur. Bilgiye ulaşma hızı, sosyal etkileşim, toplumsal sorumluluk ve bireylerin kendini ifade edecek platformlara ulaşması nispeten faydalı gelişmelerdir.
Diğer yandan dijital mecranın ve dolayısıyla sosyal medyanın kullanım amacı, süresi ve sonuçları her yaş gurubunda ciddi olumsuzluklara sebep olmakta. Özellikle bu konuda ilköğretim çağı çocukları, bilinçsiz ebeveyn tutumları nedeniyle en fazla zarar gören grubu oluşturmakta. Artık bakıcıların, anneannenin, babaannenin yerini akıllı telefonlar ve tabletler almış durumda.
Haliyle çocukların dikkat konsantrasyon öğrenme süreçleri uyaran bombardımanı altında tahrip olmakta. Bu bağlamda ebeveynlerin sosyal medya eğitimi almaları ve aldıkları eğitimi çocuklarına aktarmaları son derece değerlidir. Etkilenen diğer önemli grup ise gençlerdir. Bizim vaka serimizde sosyal medya kullanımı öncelikle sosyalleşme, uyku ve beslenme bozukluklarını daha sonra ise dürtüsellik, öfke kontrolü, dikkat ve konsantrasyon güçlüklerini ön plana çıkarmaktadır.
ÜLKEMİZDEKİ BİR GENCİN DİKKATİ 3 DAKİKA!
Son yapılan araştırmalarda, öğrencilerin dikkatinin 65 saniye ile ofis çalışanların da 3 dakikayla sınırlı olduğu tespit edildi. Bu kapsamda Türkiye özelinde farklı bir süreden bahsetmek mümkün mü?
Bizim vaka serilerimizdeki rakamlar farklılıklar göstermekle beraber dikkat sürelerinin kısaldığı gerçektir. Özellikle akıllı telefon kullanımının yaygınlaşması bildirim akışı dikkat ve odaklanma sürelerini 20 dakikadan 1-2 dakika düzeyine indirmiştir. Somut örnek verecek olursak, 15 yaşındaki bir genç telefonuna en uzun süre bakmadığı süre yaklaşık 3 dakikadır.
Artmakta olan sosyal medya etkisi bizim sağlımızı nasıl etkiliyor?
Son derece olumsuz etkiliyor. Belli başlı etkilenen alanlar; uyku bozuklukları, duygu ve durum bozuklukları, dürtü kontrol bozuklukları, yeme bozuklukları ve hareketsizlik diyebiliriz.
'DETOKSLARIN ETKİSİ SINIRLI'
Dikkat dağınıklığını mümkün olduğunca gidermek ve sağlığımızı korumak için neler yapmalıyız?
Dikkat dağınıklığı hastalık sınırına geldiğinde tedavisi oldukça güçtür. Ancak tırnak içinde normalleşen dikkat dağınıklığını azaltmak mümkündür. Fizik etkinliğini artırmak, uyaran kategorizasyonu, dikkat eğitimleri ve en önemlisi farkındalık eğitimidir. Özellikle farkındalık eğitimi dikkat dağınıklığı probleminin çözümünde anahtar görevdedir.
‘Teknoloji detoksları’ işe yarar mı?
Teknoloji detoksları bu konuda sınırdı derecede bir fayda sağlar. Asıl olan sürdürülebilir yaşam tarzı değişikliğidir.
Sosyal medya kullanımının stabil veya artarak gideceğini düşünürsek, bizi nasıl bir gelecek bekliyor?
Metaverse evrenini konuştuğumuz bu günlerde bu soruyu cevaplamak oldukça güçtür. Ancak görünen o ki gerçeklik algısının değişeceği ve doğru bildiğimiz birçok şeyin değişeceğidir. Uygun planlama fırsatlar barındırırken plansız bir gelecek olağan üstü kaotik sonuçlar doğurabilir.
'HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK?!"
İş hayatı ve özel hayatımızı düşündüğümüzde sizce dikkatimiz dağılıyor mu yoksa çalınıyor mu?
"Hırsızın hiç mi suçu yok?!" metaforu bu konuda bize rehberlik edebilir. İş hayatımızın özel hayatımızı dış saldırı ve uyaranlara karşı korumak her şeye rağmen bizim elimizdedir. Sevgi, saygı, dayanışma gibi geleneksel değerler korunarak süreci en az hasarla yönetebiliriz.
"Çalınma" konusuna gelince de hayır dikkatimiz çalınmıyor. Bilinçli tercihlerle yaşam tarzımız değişiyor, değişimi fark edip tedbir alıp öz yaşamımıza göre planlarsak en az sorunla süreci atlatabiliriz.