Güncelleme Tarihi:
1941’de İngiliz uçaklarının bombardımanı sonucu Antalya Limanı’nda batan Fransız savaş gemisi Saint Didier’in ilginç ve boşluklarla dolu öyküsü, Suna-İnan kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Müdürü Kayhan Dörtlük tarafından aydınlatıldı.
Suna İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü, gizli kalan tarihi bir olayı aydınlattı.
Antalya Müzesi eski Müdürü ve halen Suna- İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Müdürü olan Kayhan Dörtlük, Antalya Limanı'nda 57 yıl önce batırılan Fransız savaş gemisini araştırdı. İngiliz uçaklarının bombardımanı sonucu batan Fransız savaş gemisi 'Saint Didier'de canlarını kurtaran askerlerle, ölenlerin cenaze törenlerinde çekilen fotoğraflar ortaya çıkarıldı.
1941 yılında İngiliz savaş uçakları, o zaman Antalya Limanı olan şimdiki Kaleiçi Yat Limanı açıklarındaki Fransız savaş gemisini 'Saint Didier'i bombaladı. Savaş gemisi batarken, 5 asker yaşamını yitirdi, 15'i yaralı 275 asker kurtuldu.
8 Temmuz 1941 tarihli Cumhuriyet gazetesinde bu olayla ilgili haberi okuyan Suna- İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Müdürü Kayhan Dörtlük, yaptığı araştırma sonunda, batırılan gemide ölen askerler için düzenlenen cenaze töreni ile sağ olarak kurtulan ve Isparta'ya gönderilen Fransız askerlerinin fotoğraflarını buldu. Fransa'nın da sıcak baktığı araştırma sonunda fotoğrafların orijinalleri Antalya'ya getirildi.
İşe bir gazete haberinden yola çıkarak başlayan Kayhan Dörtlük, araştırması sonucu elde ettiği belgelerle fotoğrafları Suna- İnan Kıraç Akdeniz Medineyitleri Müzesi'nde sergiledi. Serginin tanıtım yazısında Dörtlük, Antalya'nın ilk mimarlarından Tarık Akıltopu'nun anılarına da yer verdi. Kayhan Dörtlük, bugün 80 yaşında olan Akıltopu'nun, gemiden kurtulan bir Fransız askerle olan arkadaşlığını anlatırken şöyle dedi:
‘‘Çoğumuzun varlığından haberdar olmadığımız burnumuzun dibindeki bir şamandıranın altında yatan geminin bilmediğimiz öyküsünü noktalarken, sanki 57 yıl sonra, Tarık Akıltopu ile (Arkadaş olmuştuk) dediği Guy Truve'yi iskelede kolkola; Saint Didier'in simgesi paslı şamandırayı duygulu gözlerle izlerken görüyorum.’’
Korkunç bombardımanın öyküsü
Yardıma koşan sandallar denizcileri toplarken, gemi 25 metre derinlikteki son durağında, köpükler saçarak kendine yer açmaktadır.
Kayhan Dörtlük, araştırma yazısında yıllarca karanlıkta kalmış tarihi olayı şöyle anlattı:
‘‘Yıl 1941. Yeni cephelerde yayılarak genişleyen 2. Dünya Savaşı, Akdeniz'in mavi sularını da kaynatmaktadır. Önemli cephelerden biri de Kuzey Afrika'da, Nil Nehri ile Tunus arasında kalan Batı Çölü'ndedir ve General Erwin Rommel komutasındaki Alman birliklerinin Trablusgarp ve Trablusşam'a gelmesiyle birlikte Mihver kuvvetleri buralarda oldukça güçlenmiştir. Akdeniz'de İngiliz deniz mihver kuvvetleri gemileri ağır kayıplar vermektedir. Düşman uçaklarının yarattığı tehlike yüzünden İngiliz gemileri de Batı Çölü'ne gerekli desteği Akdeniz yerine genellikle Ümit Burnu ve Süveyş Kanalı gibi uzun bir yolu izleyerek sağlayabilmektedir. Taraflar taşımacılıkta çoğu kez ticaret gemisi görünümünde, silahlandırılmış gemiler kullanmaktadır.
4 Temmuz 1941, Cuma günü, sıcaktan bunalan Antalyalılar alışkın gözlerle denizde meltemin işaretini kollarken, Konyaaltı tarafından, üç uçağın önünde hızla limana doğru yaklaşan büyük bir gemiyle karşılaşırlar. Türk bayraklı koca gemi, kısa bir süre sonra Devlet Hastanesi'nin önündeki dik falezlerin açığındadır ve zaten hareket edecek yeri de kalmamıştır. Nicedir bu anı kollayan takipteki uçaklar, avını kıstıran aç bir kartalın ustalığıyla birden pike yapıp torpillerini atar. Denizin yüzünde sekerek giden ilk torpil büyük bir gürültü ile iskele mendireğinde patladığında, olayı başından beri soluksuz izleyen halk telaşla kendini daha emin bir yere atar. Torpillerden diğeri şaşırmamış, avın kıç tarafında büyük bir yara açmıştır. Uçaklar göz açıp kapayıncaya kadar Kadınyarı'nın üzerinden göğe doğru tırmanırken, kıç tarafı sulara gömülen geminin burnu denizden kurtulmuş havaya dikilmektedir. Panik içindeki mürettebatın çoğu denize atlayıp kıyıya doğru yüzmeye başlamıştır bile. Oysa neredeyse batmakta olan burundaki uçaksavar topunun, Antalyalıların heyecan ve hayranlıkla izlediği birkaç görevlisi hala düşman uçaklarının arkasından boş gökleri taramaktadır.
Yardıma koşan sandallar denizcileri toplarken, gemi 25 metre derinlikteki son durağında, köpükler saçarak kendine yer açmaktadır. Olayın devamını, iyi bir Antalyalı ve kentin ilk mimarı olmakla ünlü bugün 80 yaşındaki Tarık Akıltopu'nun anılarından izliyelim: ‘‘... Nihayet gemi tamamen sulara gömüldü. Ben koşarak iskeleye indim. O sırada rıhtıma bir torpil isabet etmiş, bir sucu eşeği ölmüş. Geminin battığı yere bakıyoruz, sanki karpuz dökülmüşçesine bir sürü Fransız askeri kafası. Bizim kayıklar hareket etti. Topladıkları askerlerden bir kısmı yaralı. Askerlerin rıhtıma çıkınca yaptıkları ilk iş, ceplerinden çıkardıkları aynaları karşıdaki kale taşlarının çıkıntılarına dayayıp, saçlarını taramak oldu. Üçyüz kişi oldukları söyleniyordu. Önce Tophane Parkı'na çıkarıldılar, orada birşeyler içip dinlendikten sonra Gazi Mustafa Kemal İlkokulu'na yerleştirildiler. Sanırım Antalya'da 15 gün kadar kaldılar, enterne edilip Isparta'ya gönderildiler. Ben Guy Truve isimli bir Fransız askeri ile arkadaş olmuştum.’’
Olay, 4 gün sonra, 8 Temmuz 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde manşette şöyle yer alıyordu: ‘‘Antalya Limanı'nda İngiliz Tayyareleri bir Fransız vapurunu batırdılar. 280 kişiden 260'ı kurtarıldı, torpillerden liman tesisatı da zarar gördü, hükümetimiz İngiltere'yi protesto etti.’’ Gemide 205 er, 34 erbaş, 25 subay ve 16 mürettebat olmak üzere toplam 280 kişinin bulunduğunu, bunlardan 5'nin öldüğünü, 15'nin yaralı olarak hastaneye kaldırıldığını, yine bu gazete haberiyle öğreniyoruz.’