A.A.
Oluşturulma Tarihi: Şubat 06, 2011 00:00
Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı, Türkiye’de son 40 yılda 2.5 milyon hektarlık sulak alanın yarısının yok olduğunu, 1 milyon 300 bin hektarlık sulak alanın da su sistemlerine müdahaleler nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliklerini yitirdiğini bildirdi.
Eğirdir, Beyşehir, Bafa, İznik, Sapanca ve Uluabat gölleri ile Büyük Menderes, Gediz ve Göksu deltaları ve İğneada Su Basar Ormanları ise kirlilik tehdidi altında.
WWF-Türkiye’nin (World Wildlife Fund - Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı) “Türkiye’nin sulak alanlarının korunması, sorunlar ve çözüm önerileri - 2011” Raporu’na göre, Türkiye’de son 40 yılda 2.5 milyon hektarlık sulak alanın yarısı yok olurken, yaklaşık 1 milyon 300 bin hektarlık sulak alan da su sistemlerine müdahaleler nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliklerini yitirdi. WWF’nin raporunda, Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü Eğirdir Gölü’nün yanı sıra, Beyşehir Gölü, Bafa Gölü, Büyük Menderes Deltası, Gediz Deltası, Göksu Deltası, İğneada Su Basar Ormanları ve Gölleri, İznik Gölü, Sapanca Gölü ve Ulubat Gölü gibi sulak alanların da kirlilik tehdidi altında olduğu vurgulandı.
67 bin kaçak kuyu
WWF-Türkiye raporunda, 67 bin kaçak kuyunun bulunduğu Konya Kapalı Havzası’ndaki aşırı yer altı suyu kullanımına da vurgu yapıldı. Bilinçsiz su kullanımı ve aşırı yer altı suyu çekimi nedeniyle Tuz Gölü’nün yüzde 60 oranında küçüldüğü kaydedilen değerlendirmede, benzer sorunlar nedeniyle Hotamış Sazlığı’nın tamamen, Ereğli Sazlıkları’nın ise yüzde 85 oranında kuruduğuna dikkat çekildi. Rapora göre, Kulu Gölü yüzde 95, Beyşehir Gölü yüzde 75, Akşehir Gölü ise büyük ölçüde küçüldü. Doğal göl olma özelliğini yitiren Suğla Gölü ise DSİ tarafından depolama alanına dönüştürüldü.
Çözüm önerileri
Suya olan bakış açısı değiştirilmeli. Suyun kalite ve miktar bakımından birlikte ele alındığı, havza bazında, katılımcı ve talep yönetimi odaklı bir anlayışa dayanan Ulusal Su Yasası hazırlanmalı.
Su ile ilgili bütün verilerin toplandığı ulusal su veri tabanı oluşturulmalı.
Entegre havza yönetimi beslenmeli, sulak alanlar korunmalı.
Su altyapı projelerinin sosyal ve çevresel etkileri mutlaka göz önünde bulundurulmalı.
Kaçak su kullanımına son verilmeli. Yer altı sularının kullanımı en az düzeye çekilmeli. Tuzlu su artımı ve havzalar arası su transferi ‘sihirli formül’ değildir.
Tarım politikalarında ve uygulamalarında köklü değişimler gerçekleşmelidir. ? A.A
Suları alıp göçe zorluyorlar
DERELERİN Kardeşliği Platformu Dönem Başkanı Mehmet Gürkan, “Sularımızı elimizden alarak bizi göçe zorluyorlar” dedi. Gürkan, Rize Tek Gıda-İş Sendikası toplantı salonunda düzenlenen Derelerin Kardeşliği Platformu 1’inci Meclis Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, hidroelektrik santrallerin (HES), yenilenebilir enerji kaynağı olmadığını savundu. HES projeleri ile bölge halkının yaşam alanlarının yok edildiğini öne süren Gürkan, “Sularımızı elimizden alarak bizi göçe zorluyorlar. Yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan insanlar olarak buna müsaade etmeyeceğiz. Dedelerimizin bize miras bıraktığı bu toprakları biz de torunlarımıza bırakacağız” diye konuştu. Bölgede turizmin geliştirilmesi adı altında Samsun-Artvin arasında yayla yolu yapılacağını ifade eden Gürkan, “Buralara 5 yıldızlı oteller kondurarak suyu kaynağından ele geçirecekler. Artık canımızı alacaklar. Can suyu kalmayacak. Can suyu, ölmek üzere olan insana verilen son yudum sudur. Bunlar bizim ölüm emrimizi vermişler. Dereler kurudu. Derelerde artık can suyu diye bir şey akmıyor” dedi. Derelerin Kardeşliği Dönem Sözcüsü Ömer Şan da platform olarak kimseden destek almadıklarını kaydederek, “Derelerin Kardeşliği yerel bir harekettir. Bağımsız bir halk hareketi olarak hepimizin el emeği, göz nuru ile oluşan bir haykırıştır. Her türlü fon ve kaynaktan uzak durmuş, durmaya devam edecektir. Milyon dolarların telaffuz edildiği alanlarda yüreğimizle kendi öz toprağımızı savunmaya devam edeceğiz” diye konuştu.