Güncelleme Tarihi:
KADEM'den yapılan yazılı açıklamaya göre, 26-28 Kasım 2020 arasında çevrim içi gerçekleştirilen ve "Dijital Çağda İnsan Kalmak" temasıyla düzenlenen zirveye, dünyanın farklı ülkelerinden alanında uzman akademisyen, araştırmacı, yazar ve girişimciler katıldı.
Dijital çağın etkilerinin 6 ana başlık altında değerlendirildiği, binlerce kişi tarafından takip edilen zirvenin ardından 34 maddelik sonuç raporu yayınlandı. Raporda, özellikle kadınların ve gençlerin dijital dünyadaki varlıkları ve bu dünyaya ilişkin sorunlarına dair çarpıcı tespitler ve çözüm önerilerine dikkat çekildi.
Raporda öne çıkan, "Dijital kıskaçta düşünmek, seçimlerin yönlendirilmesi, siber dünyada genç olmak, ebeveynde dijital kaygı" gibi konuların, günümüz dijital toplumunun bir anlamda ayrıntılı bir röntgen filmi gibi olduğu belirtildi.
"ÇÖZÜM NOKTASINDA VERİNİN DEĞERE DÖNÜŞMESİ, MİLLİ TEKNOLOJİ HAMLESİYLE MÜMKÜNDÜR"
Kararların sezgi, refleks ve beynin dürtüsel yönlendirmeleriyle verildiği belirtilen raporda, "Dijital araçlar bu refleks ve dürtüleri takip ederek kurdukları örüntülerle neyi seçeceğimizi belirliyorlar. Dolayısıyla pek çok kararımızı özgür irademizle değil, dijital araçların yönlendirmesiyle veriyoruz. Bu, gelecek dönemler için dijital dünyanın hegemonyasını güçlendirecektir. Bu konuda farkındalık geliştirilmelidir." ifadesi kullanıldı.
Raporda, kişilerin dijital izlerini takip eden yazılımların, öngörülebilir hale getirdikleri insanı tüketmeye yönlendirdiğine işaret edilerek, şunlar kaydedildi:
"Bu gayriinsani durum karşısında kişilerin itirazı oldukça önemlidir. Veriyi merkezine alan bu dijitalleşme sürecinde, yapay zekanın olmazsa olmazı verinin gücü ve yönetimi, hiç olmadığı kadar önem kazandı. Verinin tekelleşmesi ise gelecekte dijitalleşmenin en büyük zaafı olacaktır. Kişisel verilerin manipüle edilip bir silah gibi kullanılması çağımız için en büyük tehdittir. Fakat bu soruna sansür ve yasaklar çözüm olamaz. Verileri mantık süzgecinden geçirmek ve güvenilir kaynaklara yönelmek işimizi kolaylaştıracaktır. Verilerin kontrollü ve güvenli ortamda toplanması ve kişisel bilgi gizliliği için özel sistemlerin oluşturulması da alınması gerekli önlemler arasında. Belli ilkeler doğrultusunda kilit teknolojilere yatırım yapılmalı, veri gizliliği ve veri korunması gibi konularda standartlar getirilmelidir. Çözüm noktasında verinin değere dönüşmesi ise ancak milli teknoloji hamlesiyle mümkündür."
Raporun, "Dijital Çağda Eğitim" başlığı altında ise insanın belirleyici olduğu bir zeminde faydalı tezahürleri de olan dijitalleşmenin özellikle eğitim alanında fırsat ve erişim eşitliği sağlamasıyla eğitim imkanlarını çoğalttığı ve kolaylaştırdığına işaret edilerek, "Bu doğrultuda güçlü mahremiyet ve merhamet bilincinin koruyuculuğuyla hazırlanan dijital ortamlar yeni neslin üreticiliğini ve öğrenme azmini de olumlu etkileyecektir." değerlendirmesi yapıldı.
"DİJİTAL OKURYAZARLIK İÇİN DEVLETİN VE STK'LARIN HIZLI ÇÖZÜMLER GETİRMESİ GEREKMEKTEDİR"
Raporun, "Siber Dünyada Çocuk ve Genç Olmak" başlığı altında ise "Özellikle son 10 yılda çocuk ve ergenlerde artan dijital bağımlılık, depresyon, anksiyete, dil ve sosyal beceri yetersizliği gibi sorunlar görmezden gelinemez. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki gençler artık aile, okul ve sosyal ilişkiler vasıtasıyla değil dijital mecralarda öğreniyorlar. Bu durum hoşgörüsüzlük ve empati eksikliği gibi sonuçların yanı sıra, ideoloji, fikir, marka, spor gibi birçok alanda fanatikleşmelerine sebep oluyor." vurgusu yapıldı.
Bilimsel verilere göre, öğrencilerin okul başarılarının düştüğü de aktarılan raporda, şu bilgiler yer aldı:
"Kırılgan ve ürkekler. Geç olgunlaşma gösteriyorlar. Yine çocuklarda artan dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ve obezite sorunları da bu dijital yaşama tarzından bağımsız değil. Genç işsiz oranları sadece Türkiye'de değil dünyada da hızla artıyor. Bunun büyük bir sebebi de gençlerin artık çalışmak istememeleri. Okumaktan, çalışmaktan vazgeçen, amaçsız, sosyal becerileri düşük bireylerin sayısı hızla artıyor. Burada temel önleyici olarak yine aile içi iletişim ve etkileşim karşımıza çıkıyor. Bu noktada yetişkinlerin, çocuk ve gençleri dijital dünyadan uzaklaştırma kaygısına düşmeden, yeni teknoloji ile oluşan imkanları kaçırmamanın yollarını bulması gerekiyor. Anne babaların, çocukla kuracağı güven ilişkisi içinde dijital ortamdaki aktivitelere katılması hem dijital dünyayı tanımaları hem de çocuklarına rehberlik etmeleri noktasında çok önemli. Aile içi şiddetsiz ve iyi iletişime yatırım yapmak, her yaşta bireyler için bunu eğitimle planlamak, eğitimleri yaygın ve ulaşılabilir kılmak gerekiyor."
Raporda, dijital kaygının, dijital bir sendrom olduğu ve aşırılığa işaret ettiği belirtilen "Ebeveynde Dijital Kaygı Sorunu" başlığı altında da "Aşırı kaygı yıkıcıdır. Makul kaygı ise üretici ve yapıcıdır. Ebeveynin dijital kaygısı çocukları olumsuz etkiliyor ve yeni teknoloji ile oluşan imkanları kaçırmamıza sebep oluyor. Dijital kaygıyı yenmek ancak 'dijital okuryazarlık' denilen yetkinlikle mümkün olabilir. Ebeveynlerin ve eğitimcilerin dijital okuryazarlık kazanması noktasında devletin ve STK’ların etkili ve hızlı çözümler getirmesi gerekmektedir." önerisinde bulunuldu.
"DİJİTAL ANLAM DÜNYAMIZI DİN, SANAT VE FELSEFEDE BULABİLİRİZ"
Raporun, "Dijital Dünyada Kadın Varlığı" başlığı altında toparlanan bölümünde ise "Bireysel data sermayelerine yatırım eksikliği, kadınların erkeklere göre daha az güvenceye sahip olmaları, dijital teknolojilere erişim eksikliği, maddi ve ailevi engeller, dijital okur-yazarlık ve yabancı dil problemi bunlardan bazıları. Kadınların dijital olarak iş hayatında varlık ve başarı gösterebilmeleri için büyük bir çaba gerekiyor. Çözüm noktasında, kadınların daha fazla veri sermayesine yatırım yapmaları için kredi almaları kolaylaştırılabilir. Online eğitimler ve çevrim içi kurslarla, dijital ve mesleki eğitimlerle kadınlar desteklenebilir. Kadınlar yerel çözümler ve dünya çapında yaklaşımlarla dijital çağda güçlendirilebilir." ifadelerine yer verildi.
"Dijital Çağda İnsan Kalmak" başlığı altında ise şunlar kaydedildi:
"Dijital çağın kolaylaştırıcı teknolojilerinin hayatımıza hakim olmasına ve insandan insana geçen bereketi engellemesine fırsat verilmemelidir. Bugün her toplum, kendi manevi ve kültürel birikimindeki unsurları harekete geçirmelidir. İnsanın insanla olan ve başka hiçbir şeyle ikame edilemeyen hususi münasebeti, dijital dünyanın hızına ve kolaylığına feda edilemez. Zeka, sorun çözme becerisidir; bilinç ise kızgınlığı, coşkuyu, acı ve aşkı hissetme yetisidir. Bu nedenle yapay zekanın insan bilincinin yerine geçmesi şimdilik mümkün değildir. Yeni ve çok büyük bir dünya vaadiyle karşımızda duran dijital çağda, ancak 'anlam dünyamızı' koruyarak insan kalabiliriz. Bütün çağlarda olduğu gibi dijital çağda da anlam dünyamızı din, sanat ve felsefede bulabiliriz."