Güncelleme Tarihi:
Senem Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
Senem Can: 1977 doğumluyum, Kırıkkaleliyim. Liseye kadar Kırıkkale’de okudum. Üniversite bittikten sonra evlendik. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü mezunuyum. Üniversite bitince Kırıkkale’de yüksek lisansa başladım ama devam ettiremedim; evlilikle beraber yürümedi.
Can çifti nasıl tanıştı?
Senem Can: 22 yaşındaydım. Ramazan Bey’in ablası kardeşinin evlenmek niyetinde olduğunu duyurmuş. Bizim bir aile dostumuz da beni önermiş. Yüksek lisansa devam ettiğim için ‘Evlenmeyi düşünmüyor’ demelerini söyledim; 3-4 ay kabul etmedim. Merak etmedim de açıkçası, isim bile sormadım. Ben kabul etmedikçe Ramazan Bey’de de daha çok merak uyanmış tabii, hırs yapmış hatta. Karşıma kim çıkarsa çıksın Ramazan Bey’den bahsediyordu. Tam bir kuşatma hali anlayacağınız. Bu kadar ısrarın ardından nezaketen, ‘Gelsinler gitsinler. Nasıl olsa kabul etmeyeceğim’ dedim ve Ramazan Bey’i ve ailesini davet ettiler. İlk görüşte birbirimizden çok etkilendik ve evlilik yoluna girdik. İsteme günü, görüş o görüş. Temmuzda istemeye geldiler, 29 Eylül 1999’da da evlendik.
CAZİBEMİZE DAYANAMADI
Ramazan Can: Avukatlığa başlamışım, yeni yeni para kazanıyorum. Annem, ‘Gözüm arkada kalmasın’ diye götürüyordu beni birilerine. Amcamın hanımı ‘Ben bir kız buldum. Çok isteyen varmış ama ‘Ben okuyacağım. Kariyer yapacağım. Evlenmeyi düşünmüyorum diyormuş’ dedi. Kim gelirse gelsin reddederim havası bende de bir ısrara neden oldu. Görüşmek istedik ama istemedi. Sağdan soldan tampon yaparak, kamuoyu oluşturduk. O baskıyla Senem Hanım, ‘Gelsin, nasılsa gelir gider’ demiş. Kapıyı açacak, ‘Hoş geldiniz’ diyecek, gönderecek bizi. Gittik, ‘Hoş geldiniz’ dedi tabii ama gönderemedi, cazibemize dayanamadı, oturdu.
ŞEHİT EŞİ OLDUM SANDIM
Unutamadığınız bir anı?
Senem Can: 15 Temmuz gecesini, Ramazan Bey’in haberi alır almaz evden helalleşip gitmesini unutmuyorum. 4 çocukla evde kaldım. Evden helalleşip çıkıyor, ne olacağımız belli değil. Melike Ceyda iki yaşında, onu uyuttum hemen. Teyzemi çağırdım. Haberleri takip etmeye çalışıyoruz ama çocuklar da görsün istemiyoruz. Meclis bombalandı yazıyor ekranda. Birkaç saniye öylece kaldım, hemen telefona sarıldım. Ramazan Bey’e ulaşamıyorum. O an bir metanet geldi, ‘Şehit eşi oldum herhalde’ dedim (ağlıyor).
KÜSLÜKLERİ ÇÖZEN KRAVAT
Ramazan Can, “Evlendiğimizden beri kravatlarımı Senem Hanım bağlar. Ben muska şeklinde bağlıyorum, kare yapamıyorum. Küslüklerimiz de bu nedenle uzun sürmüyor” diyerek gülüyor.
YENİ EVLENDİK KÖYE GİTTİK...
Eşinizin siyasi hayatına engel olmaya çalışmadınız mı hiç?
Senem Can: ‘Olmasa mı acaba’, ‘Gitmese mi’ dediğim zamanlar bazen oldu ama ona dur diyemedim. Çok şevkle çalıştığını gördüm. Ramazan Bey’e ‘Dur’ deseydim mutsuz olacaktı.
Ramazan Can: 90 yılında Makine Kimya’da işçiydim. Liseyi dışardan bitirdim, sonra hukuk fakültesi. Makine Kimya’da işçiyken kendi lavabomuzu, tuvaletleri temizlerdim; bundan gocunan bir insan değilim. Senem Hanım bana engel olmadı ama bazı ailelerde şu var; aile bireyleri de siyasetçiyi hırsa itiyor. O zaman da milletvekili listesine girilmediğinde büyük travmalar yaşanıyor. Bizde öyle bir şey olmadı. Listeye giremedim sıkıntı olmadı. Sabah kalktık kahvaltımızı yaptık.
Baş başa kaldığınızda ya da hafta sonlarında neler yaparsınız?
Senem Can: Evdeyse Ramazan Bey öncelikle sabah saatlerinde yürüyüşe çıkar. Sonra kahvaltı masasında, tüm ailemiz bir arada sohbet ederiz. Yaz aylarında bir hafta da olsa tatil yapmaya çalışıyoruz. Ramazan Bey sessiz, sakin yerleri tercih ediyor. Ailecek en fazla bunları yapabiliyoruz.
BABAM ‘OĞLUM’ DEMEDEN ÖLDÜ
Ramazan Can: Ataerkil bir ailede doğdum büyüdüm. Benim babam bana ‘Ramazan’ demeden vefat etmiştir. Beni kucağına alıp sevememiştir. Oğlum dememiştir. Sevmediği için mi, hayır. Bizim babamızın yanında çocuklarımızı eşimizi ismiyle çağırmak çok zor. Yeni evlendik, köye gittik. ‘Senem’ diye hitap ettim herkesin içinde. Abim benden sonra hanımına adıyla hitap etmeye başladı.
‘BENİMLE UĞRAŞMAYI BIRAKTI’ DİYE MUTLU
Senem Can’ın bir günü nasıl geçiyor?
Senem Can: Dört çocuk olunca gün erken başlıyor. Üç yıldır, onlar okula gittikten sonra Kültür Bakanlığı’nın tezhip kursuna gidiyorum. Hat yazılarını süslüyoruz. Hocamız Nilgün Alp hanımefendinin desteğiyle bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Haftada bir gün kursa gidiyor, üç gün de evde ödevlerimi yapıyorum. Çok ince fırçayla yapıyoruz; sabır işi açıkçası. Ramazan Bey şükrediyor, ‘Kendisine bir meşgale buldu da benimle uğraşmayı bıraktı’ diye. ‘Eve niye gelmiyorsun’ diye aramalarım da azaldığı için epey mutlu.
Arar mısınız sık sık, ‘Nerede kaldın, neredesin’ diye?
Çocuklarla bunaldığımda arıyorum, evet. Öyle zamanlarda en yakınına sığınıyor insan. Arayıp sitem etmişliğim vardır.
MESLEĞİMİ YAPAMADIM
‘Keşke’ dediğiniz bir şey var mı?
Mesleğimi yapamadım içimde kaldı. Belki de ‘keşke’ dediğim tek şey budur. Akademiyi hiç düşünmedim, çevre mühendisi olmak istiyordum. Çevre Bakanlığı’nda bir başvuru vardı onu kaçırdım. İlk çocuk olduktan sonra erteledik. İki çocukla Ankara’ya geldik. Ramazan Bey ilk vekil seçildi 2002 yılında, 3-4 sene cesaret edemedim.
EVİN KIVANÇ TATLITUĞ’U
EVİN çekingeni Ömer Asım’ı gördüğümüz ve göz göze geldiğimiz kısıtlı bir sürede mavilik içine alıyor bizi. Sarı saçları, mavi gözleri... “Birine benzeteceğim Ömer’i” diyorum. Ramazan Bey “Kıvanç Tatlıtuğumuz o bizim. Babaannemin gözlerini almış Ömer” diye konuşuyor. Çocukların en olgunu ise Elifmiş. “Yaşından dolayı sanırım. En büyük o” diyorum. Senem Hanım, “Hayır. Küçükken bile çok olgun bir çocuktu Elif. Hep çabaladı; babasının yokluğunda bana destek olmak için. İlkler daha anlayışlı oluyor sanırım” yanıtını veriyor.