Oluşturulma Tarihi: Aralık 06, 2003 21:33
Batı Trakya Türkleri'nin unutulmuş öyküsünü araştıran Atlas Dergisi, 80 yılın sorunlarını ‘‘Batı Trakya Türkleri-Benden Selam Söyle Trakya’’ya başlığıyla gündeme taşıdı. Dergi, Sinan Anadol'un yazı ve fotoğraflarıyla anlattığı Batı Trakya'ya 30 sayfa ayırdı.
Lozan Antlaşmasıyla Yunanistan'a bırakılan Batı Trakya'da yaşayan Türkler 80 yıldır boğuştukları sorunları ve her şeye rağmen sürdürülen gelenekleriyle Atlas Dergisi'ne konu oldular. Batı Trakya'nın sınırları, savaşlar, antlaşmalar ve sürgünlerin birbirini kovaladığı 19'uncu yüzyıla kadar Struma Nehri’ne kadar dayanıyordu.
Sinan Anadol'un, bugün Meriç ile Karasu arasıyla sınırlanan Batı Trakya'da yaptığı röportajlar, kiliselerden görkemli olmaması için 18 metrenin üzerine çıkamayan minareleri, azınlık statüsünde oldukları halde ‘‘Türk’’ adını kullanamayan 150 bin Türk'ü, Gümülcine'yi, İskeçe'yi, kentlere taşınan Rumların iş için günübirlik gidip geldikleri köyleri anlatıyor. Yazıda Türklerin 1860'lı yıllarda Balkanlara doğru başlayan göçünün hikayesi de var.
18 METREDEN YÜKSEK MİNAREYE İZİN YOK
Kuzeye doğru minareler daha sıklaşıyor. Türk köyleri bunlar belli. Camilerle uyumlu eski minareler bunlar. İlerleyen günlerde öğreniyorum ki minarelerin 18 metrenin altında olması mecburiyeti varmış, kiliselerin kulelerine gölge düşmesin düşüncesiyle. Onarmaya çalışanların zaman zaman dayak yediği, hapse girdiği, ay yıldızlı alemlerine tüfeklerle ateş edildiği, ova köylerindeki hiçbir köyün minare yapmasına daha hálá izin verilmediği hikáyeleri kulaklarımı doldurdukça, bu yapıların halkın bilincinde sembolleştiğini ve imkán verilse Türkiye'deki uzun minare yapma azminin burada da sonuna kadar kullanılacağını fark ediyorum.
TÜRK KÖYLERİNDE ARTIK RUMLAR YAŞAMIYOR
Yol üstünde kuzeye doğru ilk büyük yerleşim, Türklerin politik ve ekonomik başkenti konumundaki Gümülcine. Yarım saat kadar ileride ise İskeçe şehri, daha eski ve sık minareleriyle, sırtını Rodop Dağları'nın ilk tepelerine dayamış. Ova bölgesiyle dağ kolunu ayıran bu tarafa ‘yaka’ deniyor halk arasında. Yaka köylerinin gerisinde uzanan ormanlık dağlar, yerleşime olanak tanımıyor. Yol veren kıvrımların içine girip de yükselmeye başladığınızda, Bulgaristan sınırına dayanmış daha birçok Türk köyü buluyorsunuz. Buralarda artık Rumlar yaşamıyor. Postane, polis karakolu, itfaiye, ilkokul, belediye gibi devlet dairelerinde çalışan Rumlar, bu köylere günübirlik gelip gidiyorlar. Onların yaşadıkları yerler ise İskeçe, Gümülcine ya da daha kıyıdaki Dedeağaç gibi şehirler.
SINIRA DAYANMIŞ ŞAHİN KÖYÜ
Sınıra dayanmış köylerden biri de Şahin. Köyün bağlı olduğu beldenin, Mustafçova'nın belediye başkanı Mücahit Dükkancı ile birlikte Hüseyin Yazıcı'nın konuğuyuz.
Yunan baklavası ve Türk kahvesiyle tatlanan akşam yemeği,
ezan sesiyle bitiverdi. Ev sahibi Hüseyin Yazıcı ve başkan Mücahit Dükkancı bizi takip ederek evden çıktılar. Köylülerin çoğunluğu Orta Cami'de toplanmış ve imamı dinlemeye koyulmuştu bile. İmam, İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga'nın Miraç Kandili için halka temennilerini bir káğıttan okuyordu. Müftünün kandil mesajında, Türk azınlığın sorunlarına da genişçe yer verilmişti:
‘Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız yine Uluslararası Lozan Barış Antlaşması’nda ve ülkemiz Yunanistan ile anavatanımız Türkiye arasında yapılan kültür anlaşmalarında belirlenen haklardan yoksun olarak ders başı yaptı. İnsan haklarına saygılı davrandığını ve demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden ülkemiz idarecileri her geçen gün keyfi uygulamalarla eğitimin özel ve özerkliğini yozlaştırmaya devam etmektedirler.'
Müftünün işaret ettiği eğitimdeki sorunlar, akşam yemeği boyunca konuşulanları destekliyordu. Hüseyin Bey civar köylerden İskeçe'deki ortaokullara gidecek çocukların servise ihtiyaçları olduğunu söylemişti. Valilik, Yunan okullarında okuyan çocuklar için servis aracı tahsis ediyor ama Türk okullarına giden çocukların kendi başlarının çaresine bakmaları gerekiyor.
DÜĞÜNLER BEŞ GÜN SÜRÜYOR
İskeçe'ye bağlı ova köylerinin düğünlerini buraya kadar gelmişken kaçırmamak gerek. Düğünler, dernekler beş gün sürüyor. Kırlık Köyü'nde Alaaddin Bey oğlu Hakan'ı evlendiriyor. Hakan, yan köyden Nazif kızı İncilay ile evlenecek. Düğün için üç inek ve yüzden fazla tavuk kesilmiş birkaç gün önce. Tanıdık bakkal ve kahvehanelerden tam yedi tane buzdolabı getirilip yerleştirilmiş kazanların hemen yakınında. Toplam 12 bin evroya (euro) mal oluyor düğün. Orkestranın yanında masa masa dolaşıyor davul ve zurna. Uzo ve Yunanistan'a özel bir tür şarap olan ‘reçina’ya eşlik ediyorlar. Kızların giyimiyle, gençlerin rahat hareketleriyle ve çilingir sofralarıyla ova köylüsü, Balkan kolundan oldukça farklı bir kimlik taşıyor. Burada yaşayanların sahip oldukları geniş araziler ve suyu bol toprakların getirdiği bereket yaşamı hayli etkilemiş.
TÜRK DEĞİL MÜSLÜMAN
Yunanistan, Batı Trakya'da Müslüman olan azınlığı üç gruba ayırıyor: Çingeneler, Pomaklar ve Türkçe konuşan halklar. Türkçe konuşan halk için ‘Türk azınlığı’ terimini kullanmak Yunan mahkemelerinde suç sayılıyor. İskeçe Türk Birliği'nin adında ‘Türk’ kelimesini kullanmasından dolayı maruz kaldığı dava son aşamasında. Üç nesile dayanan politik gelenekten gelen milletvekili Galip Galip, her gün televizyonlarda; naklen yayınlarda kilise liderleri, üniversite hocaları, milletvekilleri karşısında ateşli tartışmalara girişiyor. Uzun yıllardır devam eden ve Trakya Temyiz Mahkemesi ile Yargıtay arasında gidip gelen dosya, raportörün ‘Türk adının kullanımında bir sorun görmüyoruz’ demesiyle ulusal tartışmaya açılmış. Ortak kanı, Batı Trakya'nın elden gideceği, Türkiye'ye bağlanacağı yolunda.