Toygun ATİLLA
Oluşturulma Tarihi: Şubat 17, 2011 00:00
Balyoz davası kapsamında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 11 Şubat’taki duruşmada hakkında yakalama emri çıkarılan Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel, dün Merkez Komutanlığı’na ait araçla Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne getirildi.
Bu sırada Önsel’in avukatı Hasan Gürbüz, müvekkilinin 3 günlük sembolik açlık grevine başladığını duyuran açıklamasını gazetecilere dağıttı. Albay Önsel el yazısıyla kaleme aldığı açıklamada, “30 yıldır üniforma giydiğini, kendilerine ‘darbeci’ denilerek üniformalarının lekelendiğini” belirtti.
Wiesel’den alıntı
Naziler tarafından ailesiyle birlikte Auschwitz-Birkenau toplama kamplarına gönderilen ve hayatta kalmayı başaran Nobel Barış Ödülü sahibi edebiyatçı Elie Wiesel’den alıntılar yapan Önsel, açıklamasında şöyle dedi: “Elie Wiesel isimli bir düşünür, ‘Adaletsizliği engelleyecek gücünüz olmayabilir. Ama adaletsizliğe itiraz etmeyi, direnmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı’ diyor. İşte adaletsizliğe karşı direnmek, bu kararı verenlere ‘Hukuksuzsunuz, öyle ise bizim için artık hükümsüzsünüz’ diye haykırmak maksadıyla cezaevinde 3 günlük sembolik açlık greviyle direnişimi başlatıyorum. Bu tamamen bireysel kararımdır. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. 3’üncü kez hukuk katledilerek tutuklanıyorum. Yeter artık. 14 Mart günü Silivri’deki duruşma düğünümüzdür. Bütün dostları düğünümüze davet ediyorum.” Önsel, teslim olduğu İstanbul 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nce tutuklandı.
Adliyeye gelirken kendisini görüntüleyen kameralara el sallayan Önsel, cezaevine götürülmek üzere mahkeme salonundan çıkarılırken de şöyle dedi:
Türk milletine savaş
“Gerçekten Türk milletine açılmış bir savaştır. Bu savaşta, Sakarya Savaşı çok önemlidir. Sakarya Savaşı’nda ordunun yüzde 40’ı kaçmış. İlginçtir ki yüzde 60’ı da savaşmıştır. Biz savaşan dedelerin torunuyuz. O savaşta kaybedenlerin torunuyla savaş şimdi başlıyor.” Önsel duruşmada verdiği ifadesinde de “Onlarca kez PKK tarafından pusuya düşürüldüm. Eğer o pusulardan birinde yakalansaydım biliyorum ki beni öldüreceklerdi ama ‘Son sözün nedir?’ diye de soracaklardı. Siz son söz hakkını bile bize tanımadınız.”