Oluşturulma Tarihi: Mayıs 02, 2005 00:00
Borsa, faiz ya da döviz farketmez. Piyasalarda yeni bir hareket yaşanması için bugünün tek koşulu AB ile ilişkilerin yeniden normale dönmesi. Ama maalesef son gelişmeler normalleşmenin pek yakında olmadığını gösteriyor.Bir kaç ay önce, yani Türkiye 17 Aralık’a zirvesine hazırlanırken Avrupa Birliği içinde bir grubun olur olmaz isteklerle Türkiye’yi yıldırmaya, böylelikle de kendileri reddetmeden Türkiye’nin üyelikten çekilmesini sağlamaya çalıştığını, bir başka grubun da bu durumdan istifade ederek Türkiye’nin normalde kabul etmesi mümkün olmayan talepleri gündeme getirdiğini söylemiştik. O dönem kimi okuyucularımız gönderdikleri elektronik posta mesajlarında bu tespitimize katılmadıklarını hatta böyle bir yorumda bulunmanın meseleyi anlamamakla eşdeğer olduğunu belirtmişti. Bugün Milliyet gazetesinin birinci sayfasında bir
haber var. “Gül’den belalı sitem” başlıklı bu haberde bakın neler söyleniyor:”...Brüksel'deki arkadaşlarınız AB Komisyonu yetkililerine, (Türkiye'de bir yavaşlama görüyor musunuz) diye soruyor. Onlar da hemen bu soruları fırsat biliyor. AB konusunda karşımızda iki çevre var. Birinci gruptakiler bize, (Allah belanı versin) dedirtmek istiyor. İkinci gruptakiler de fırsattan istifade her şeyi sokuşturmak istiyor. Oysa biz AB yolunda üzerimize düşeni yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. 3 Ekim'de başlayacak müzakere süreci öncesi ve sonrasını da iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Bunun bilincindeyiz.” Bu çıkış zamanlama açısından değerlendirilirse bir hayli dikkat çekici. Elbette Başbakan Erdoğan’ın AB konusundaki tavrını ve söylemini sertleştirdiğini biliyoruz. Başbakan AB içinde Türkiye’yi bölmeye çalışan çevreler olduğunu söylediği açıklamasından sonra son olarak ABD ile ilişkilerin iyi gittiğini buna karşılık AB’nin Kıbrıs konusunda verdiği sözleri tutmadığnı ifade etmişti. Bu açıklamalara Dışişleri Bakanı’nın katılmış olması normal. İlginç olansa, bu açıklamanın Almanya Başbakanı Schröder’in Türkiye ziyaretenin bir gün öncesinde yapılmış olması. Bu arada Schröder’in Türkiye ziyareti sırasında Ankara Anlaşması’nın Rum kesimini de kapsayacak şekilde genişletilmesini isteyen anlaşmanın bir an önce imzalanması ile başlayıp, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına kadar bir dizi isteği dile getireceğini de yine bugünkü Milliyet gazetesinden öğreniyoruz. Avrupa ülkelerinde Ermeni Soykırımı ile ilgili önergeler birer birer kabul edilirken, İsviçre’nin Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarmış olmasını da yine “bezdirme” ya da ipleri germe çabasının bir tezahürü olarak görüyoruz. Çünkü İsviçre’de “soykırım yok” demek suç. Ve İsviçre’ye göre bir kaç ay önce bu ülkede bir konferans veren ve konuşmasında “soykırım olmadı” tezini bilimsel verilerle savunan Halaçoğlu suçlu ve yargılanmalı... (Bu da bize Cemil Meriç’in Avrupa medeniyeti ile ilgili tespitlerinin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor.) Ya Kıbrıs?... Rumların son oyununu bilmeyen kalmamıştır herhalde. Rum kesimi pasaportunu alan Kıbrıslı Türklere Rum yönetimi dava açıyor. Davalar bu kişilerin KKTC’deki mal varlıkları ile ilgili. Rum kimliği ve pasaportu olan Türklerin Rumlara ait malları yasadışı kullandığı iddiası ile açılan davların sonucu ne olacak merakla bekliyoruz... Peki tüm bunlar ne zaman ve nasıl çözülecek? Açıkçası çözülmeyecek... 3 Ekim’e kadar devam edeceği gibi, bu tarihten sonra da sürecek. Üstelik 3 Ekim’den sonra hayatımızın her alanında AB müdahalesini izleyeceğiz. 100 küsur bin sayfalık AB müktesebatı sayfa sayfa uygulanmaya başlayacak. Benim kişisel görüşüm yatırımcıların da bunların farkında olduğu ama başka bir nedenle yatırım yapmaktan çekindiği yönünde. O başka neden ne diye sorarsanız ekonomiye bakın derim.
button