Güncelleme Tarihi:
Yazar Yücel Feyzioğlu, 3 bin yıllık Türk dünyasının masal hazinesini 22 ciltlik kitapta topladı. Masalların 14 cildi “Türk Dünyası Masalları” başlığı altında, büyük bir seçkisi de “Kardeş Masallar” adıyla yayınlandı.
Anadolu'dan Tataristan'a, Yakutistan'dan Kosova'ya Türk yurtlarının binlerce masalına yeni bir soluk kazandıran Feyzioğlu'nun 30 yıl süren çalışması, Almanya başta olmak üzere pek çok ülkede büyük ilgi gördü.
Babası sayesinde masallara ilgi duymaya başlayan Feyzioğlu, geniş bir masal kültürüne, doğduğu köyün masalcısı olarak tanınan Sultan Nine ile kavuştu. Köye gelen aşıkların anlattığı “Memet ile Gülendam”, “Battal Gazi”, “Kerem ile Aslı”, “Tahir ile Zühre”, “Abbas ile Gülgez”, “Han Çoban”, “Aşık Şenlik” gibi halk hikayelerini ve sayısız masalı soluksuz dinleyen Feyzioğlu'nun bu yıllardaki masal birikimi, yaşamının her döneminde ona yeni kapılar araladı.
Feyzioğlu, 1972'de Almanya'ya gitmek zorunda kalıp bu ülkede dil kurslarına başladığında, ülkenin dil ve tarih eğitimine ilişkin ilginç bir hikaye öğrendi. Napolyon'un 1800'de Almanya'yı işgal ettiği yıllarda “Wilhelm Von Humbolt”, “Grimm Kardeşler”, “Schiller” gibi aydınların Alman beylikleri arasında duygu, kültür ve ortak dil sağlamak amacıyla derlediği masal ve destanların, çocukların ortak kültürle büyütme yolunda önemli adımlar atmasından çok etkilenen Feyzioğlu, Türkler'in de tarih ve kültür ekseninde buluşmaları gerektiğini düşündü.
“SİZ DERSLERDE HEP MASAL MI ANLATIYORSUNUZ?”
Feyzioğlu, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, “Almanların birliğinin sağlanmasında aydınların rolünü öğrendiğinde zihninde bir ışık parladığını” ve “Demek ki bizim de ortak kültür üzerinden ortak dil bulmamız gerekiyor” şeklinde düşündüğünü anlattı.
O yıllarda, “Genç, parasız, pulsuz, dilsiz bir adam” olarak amacına ulaşmanın gözünde çok büyüdüğünü ifade eden Feyzioğlu, bu nedenle planlarını aklının bir tarafına atıp unuttuğunu aktardı.
Türkiye'den Almanya'ya gelen işçi çocuklarına 1974 yılında öğretmenlik yapmaya başladığını belirten Feyzioğlu, kültür şokuyla karşılaşan bu çocuklara dersleri masalla anlattığını kaydetti.
Yazar Feyzioğlu, ders verdiği dönemde yaşadığı olaylarla ilgili şunları anlattı:
“(Bu adam ders yapmıyor, hep masal anlatıyor) diye Frankfurt milli eğitim müdürüne beni şikayet ettiler. Müdür beni çağırdı, (siz derslerde hep masal mı anlatıyorsunuz?) diye sordu. (Evet. Gelin bakın, çocukların ilgisini çok çekiyor, kötüyse sözleşmemi uzatmazsınız) dedim. Dersimi izlemeye geldi. Teneffüs zili çalınca çocukların (devam, devam) diye alkış tutmalarına çok şaşırdı. (Bu metodu Prof. Bruno Bettelheim'dan mı öğrendiniz?) diye sordu, hayır, 'nenemden', dedim. (Nineniz hangi üniversitede profesör?) diye sorduğunda ise güldüm tabii.”
İLK MASAL “KELOĞLAN İLE KARTAL ABİ”
Masalla ders anlatma yöntemini o yıllarda ilk kez Prof. Bettelheim'in önerdiğini, sınıftaki ilk uygulayıcısının da kendisi olduğunu sonradan öğrendiğini ifade eden Feyzioğlu, bu gelişmenin ardından seminer ve masal etkinliklerinde bazı Alman öğretmenlere de bu metodu öğrettiğini ve “Keloğlan ile Kartal Abi” serisinin ilk kez bu yıllarda yayınlandığını anlattı.
Kitaplarının 1979'da şehir kitaplıklarına ve sayısız okula girdiğini, derslerde işlenmeye başladığını ve Bochum Üniversitesi'nden Prof. Gerhard Rupp'un bazı derslerini bu masallarla işlediğini belirten Feyzioğlu, sonuçların da 1990'da Lübeck'teki kongrede bildiri olarak sunulduğunu, daha sonraları ise Alman eğitim programlarında yabancı edebiyat konularının arttırıldığını kaydetti.
Feyzioğlu, Almanya'da pek çok okulun bu masallarla uygulamalar yaptığını, pek çok okulda ise “Süpermen yerine Keloğlan” kampanyaları açıldığını dile getirdi.
EFENDİYEV'DEN MASALLARI DERLEME ÇAĞRISI
Yazar Yücel Feyzioğlu, Türk dünyası masallarını derlemeye başlamasının ayrı bir öyküsü olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“1982'de elimde bu kitaplarla Sovyetler Birliği'ne, oradan Azerbaycan'a gittim. Yazarlar Birliği'nde şimdiki Başbakan Yardımcısı Elçin Efendiyev genel sekreterdi. Daha o zaman genç ve ünlü bir yazardı. Kitaplarımı ona verdim. Bir gün bana 'Bilirsen mi? Bizim yalnız Keloğlan değil, Cırttanlarımız, Yartı Kulaklarımız, Çilbiklerimiz, Aldar Köselerimiz, daha nelerimiz, nelerimiz var. Gerek sen onları da yazıp, batı dünyasına yayasan' dedi. Birdenbire yıllar önce Almanca kursunda öğrendiğim hikayeyi anımsadım. 'Sen bana yardım edebilir misin?' dedim. 'Elbette, gözümden iste' dedi. İşte Türk Dünyası masallarını derleme düşüncesinin gerçeğe dönüşme anı o andır.”
Efendiyev'le görüşmesinin ardından heyecanla işe koyulduğunu, Kiril alfabesini öğrendiğini, iki yıl yazarlık akademisine devam ettiğini anlatan Feyzioğlu, bu süreçte yaşadığı zorlukları ise şu sözlerle ifade etti:
“Masalların diri ve canlı özelliklerini koruyarak onları yeniden yazmak gerekti. Yani belalı bir iş. O nedenle 30 yıl sürdü çalışma. Masallardan emin olmadıkça birini bile yayımlamadım. Artık emin olabiliriz, bu masalların ömrü 300 yıl uzamıştır. Çocuklarımızı ve ailelerini derinden etkileyecekler. 300 yıl sonraki yazar kardeşlerimiz yeniden bu masalların üstünde çalışabilirler.”
ANADOLU'DAN TATARİSTAN'A TÜRK MASALLARI
Anadolu başta olmak üzere Altay, Gagavuz Yeri, Tataristan, Azerbaycan, Dağıstan, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Özbekistan, Türkmenistan, Uyguristan, Çuvaşistan, Başkurdistan, Tuva, Hakas, Karay, Yakutistan ve Avrupalı Türklerin masallarını derlediğini aktaran Feyzioğlu, “Bunların hepsi en tanınmış, Türk aile ve çocuk edebiyatı klasikleri. Hem bizim, hem öteki Türk devletleri hem de dünya için yepyeni eserler” dedi.
Feyzioğlu, Almanca'ya 7 kitabının çevirisinin yapıldığını, Azerbaycan'da çeviri hazırlıklarının sürdüğünü, ABD'li yayınevleriyle temas halinde olduğunu da söyledi.
Mevlana'nın masallara Mesnevilerde yer veren ilk şair olduğunu anımsatan Feyzioğlu, 19. ve 20. yüzyılda da derlemelerin bulunduğunu, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ise Atatürk Kültür Merkezi'nin, Kültür Bakanlığı'nın ve Türk Dil Kurumu'nun bilim insanlarına yaptırdığı devasa çalışmaların varlığına değindi. Feyzioğlu, 60 ciltten fazla olan bu eserlerin ham metinler olmaları ve kapsamları nedeniyle çocuklara ve gençlere okutmanın mümkün olamayacağını belirterek, 'Bu eşsiz ve büyük hazinenin içine yazarların, senaristlerin dalması, klasik eserler yaratması gerekiyor. Bizim çalışmamız ise Türk edebiyat tarihinde aile ve çocuk edebiyatına yönelik tüm Türk topluluklarını kapsayan ilk çalışmadır” diye konuştu.
“BEŞİKLERİN BAŞUCU KİTABI MASALLAR”
Yazar Feyzioğlu, Alman ve Yahudi toplulukların masal dünyalarından örnekler verirken, “Bunlar, kendi masallarından en çok yararlanan halklar. Çocuklarının odası masal dünyası gibidir. Çocuk daha doğmadan kitaplığı hazırlanır, kendi masallarını beşiğin başucuna bir hazine gibi dizerler. Çocuklar, bu masalların çizgi film, tiyatro, bale, opera versiyonlarıyla büyütülür” dedi.
Türk toplumunda ise yersiz çatışmaların önde gittiğini söyleyen Feyzioğlu, “Çatışmalı bir ortamda hayatı anlamlı, duyarlı kılmak kolay iş değildir. Bu bıktırıcı kavgalarla çok insan, yaşama sevincini yitirmektedir. Anlamlı bir yaşam için çaba harcamayı göze alabilmek insanın tüm içsel ve ruhsal enerji kaynaklarını aydınca açıp hayal dünyasını harekete geçirmesine bağlıdır” diye konuştu.
“TÜRK DÜNYASINDAKİ ANLAŞMAZLIKLARI MASALLAR ÇÖZECEK”
Feyzioğlu, masalların psikolojik işlevlerinden söz ederken de “masalların çocuğun hayal gücünü besleyerek yaratıcı yeteneğini geliştirdiğini, insanın iç çatışmalarını ve toplumla olan zıtlığını uyumlu hale getirdiğini, insanların kültürel kimlik kazanmasında önemli bir işleve sahip olduğunu” belirtti.
Masallar serisini 3-14 yaş arası çocuklar ve aileleri için hazırladığını, çocukların fantastik dünyasını zenginleştirdiğini ifade eden Feyzioğlu, şunları kaydetti:
“22 ciltlik masal dizisinin üç bin yıllık bir hazine ve belleği barındırıyor. Ancak bunlarla çocuklarımız ortak dili, ortak akıl yolunu bulacaklar. (Bu cemaatçidir, laiktir ya da anti laiktir) gibi kavramlarla zaman geçirmeyecek, ileri bakacaklar. Bizi birbirimize bağlayacak ortak paydada buluşacaklar.
Türk dünyası içindeki anlaşmazlıklar da azalacak. Çatışmalı ortamlardan bir çıkış yolu bulmak için aydın insanlar hep bu ortak belleği öne, manşete çıkarmış, başarıya ulaşmışlar. Dileğim, bu masallarla yaygın bir kampanyanın başlaması. Umarım bu kampanya, 3 bin yıllık belleğimize dönüş, şuur altını, bilinç altını tazeleme kampanyası olur.”
Dünya edebiyatının 1697'den bu yana Fransız Charles Perrault'nun masallarını, 1812'den beri Grimm Kardeşler'i, 1845'ten sonra da Danimarkalı Andersen masallarını, Pinokyo'yu, Japon masallarını tanıdığını aktaran Feyzioğlu, “Dünya artık yeni bir beklenti içinde. Bu beklentiyi biz doldurabiliriz. Yeter ki sahip çıkılsın” dedi.
Feyzioğlu'nun kitaplarıyla ilgili detaylı bilgiye www.kardesmasallar.com adresinden ulaşılabiliyor.
“AKILLI KARGA” MASALI
Feyzioğlu, “Hıdırellez Geldi” isimli kitabında yer alan Anadolu masallarından “Akıllı Karga” masalını ise şöyle anlattı:
“Bir karga varmış, ala. Gözleri zeytin gibi kara. Tek başına uçar, avcı görünce kaçarmış. Hiç naz etmez, bulduğu her şeyi yermiş. Bir de mısır olursa, 'gağ gağ' diye sevinçten ötermiş.
Bir gün kara bir karga bir sürü kargayla ala karganın önüne konmuş: “Senin yavruların nerede?” diye sormuş.
Ala karga, kara kargaya gülmüş:
'Ben yavru yapar mıyım?' demiş.
Kara karga pek şaşırmış: 'Neden?'
'Ortalıkta avcı dolaşıyor, karga görünce vuruyor.'
'Sen de kaçmasını öğretirsin. Yavrusuz karga mı olur? Üstelik senin tüylerin ala, soyun tükenirse kalırım ben kapkara.'
Ala karga hak vermiş kara kargaya. Hemen bir yumurta koymuş yuvaya. Üstüne yatmış, yumurtadan bir yavru çıkarmış. Aman ne sevimli, ne sevimli... Kanatları ala, gözleri kara. Tıpkı annesine benziyormuş, o da mısır tanelerini pek seviyormuş. Zaman çabucak gelip geçmiş, ana karga durmadan yiyecek getirmiş, yavruyu büyütüp uçmayı öğretmiş.
'Haydi, şimdi gel seni gezdireyim, çevreyi göstereyim.'
Uçmuşlar birlikte. Ana karga tepeleri, vadileri, ormanları göstermiş:
'Artık özgürsün yavrum” demiş. 'İstediğin yere uçabilirsin. Ama önce bir öğüdüm var sana, şunu unutma sakın ha! Öğüdümü iyi dinle, sonra uç uçabildiğin yere.'
Yavru karga kulaklarını açmış. Ana karga kulağına fısıldamış:
'İnsanoğlu elinde sopayla gelirse, hemen kaç.'
'Kaçarım ana'
'Sopası yok da taş almak için yere eğilirse yine kaç, canını kurtar.'
Yavru karga ana kargaya sormuş:
'Taşı insanoğlu cebine koymuşsa ne yapayım ana?'
Ala karga gülmüş: 'Yavrum sen öğüdü yuvada almışsın. Artık git gidebildiğin yere!..” demiş.
Kanatlarıyla onu kucaklayıp göklere salıvermiş.”