Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Şenol, ATO'daki basın toplantısında, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi'nin, Türkiye'de 3 yıldır kene aktivitesinin yoğun olduğu yaz aylarında ortaya çıkan bir sorun olduğunu söyledi. Hastalığın başta Orta Anadolu ve Karadeniz olmak üzere Tokat, Sivas ve Çorum gibi illerde görüldüğünü anlatan Prof. Dr. Şenol, bu yıl çeşitli illerden gelen bildirimlerde hastalığın daha geniş bir alana yayıldığının gözlemlendiğini anlattı.
2002 yılından bu yana 500'e yaklaşan vakayla karşılaşıldığını dile getiren Prof. Dr. Şenol, Sağlık Bakanlığına bildirilen 170 vakanın 30'unun kesin ya da şüpheli vaka olarak kayda geçtiğini belirtti.
Prof. Dr. Şenol, hastalığın daha çok kenelerin aktivite gösterdiği aylarda, kırsal alanlar ve otlaklarda bulunduğuna işaret ederek, konunun tarım alanlarını ilgilendiren bir sorun gibi durduğunu söyledi. Prof. Dr. Şenol, hastalığa yol açan 30 kadar kene türüne sığır, koyun ve keçi gibi hayvanlarda rastlanabileceği uyarısında bulundu.
Hastalığın kırsal alanla temas ve kene ısırığının ardından söz konusu olabileceğini anlatan Prof. Dr. Şenol, yaklaşık 1 hafta ya da 10 gün sonra cilt içinde veya vücudun çeşitli bölgelerinde kanama, ateş, yoğun kas ve eklem ağrısı, halsizlik gibi belirtilerin ortaya çıkmasının beklendiğini bildirdi.
İLAÇ VE TEDAVİ
Hastalığın şu anda kesin bir tedavisi bulunmadığını, ancak destek tedavisi uygulanabildiğini ifade eden Prof. Dr. Esin Şenol, tedavi için şu anda Türkiye'de bulunan “Ribavirin” isimli bir ilacın kullanıldığını ama ilacın hastalık üzerinde çok etkili olmadığını kaydetti.
Prof. Dr. Şenol, basın mensuplarının konuyla ilgili sorularını yanıtlarken, hastalıktan ölüm oranının yüzde 5-30 arasında değiştiğini, kimi durumlarda yüzde 50'lere ulaşabildiğini söyledi.
İlacın çok erken dönemde kullanıldığında sınırlı etkisi olabildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Şenol, “Ribavirin” isimli ilacın da aslında sarılık hastalarında kullanıldığını belirtti.
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi'ne yol açan kene türleriyle yerleşik hale gelmelerinin ardından mücadele etmenin çok zor olduğunu ve Tokat, Çorum, Sivas, Amasya ve Karadeniz'deki iller başta olmak üzere 22 ilin tehdit altında olduğunun bilindiğini bildiren Prof. Dr. Şenol, şöyle konuştu:
“Tarımsal alanlarda çalışanların dışında kamp yapanların, ormancılıkla uğraşanların vücutlarındaki açık alanları en aza indirmeleri çok önemli. Vücut taramasında kene tespit edildiğinde ezmeden, parçalamadan çıkarılmalıdır. Kene, cımbız gibi araçlarla mümkün olduğunca dik alınmalıdır. Bu sırada herhangi bir kimyasal madde kullanılmamalıdır.”
Prof. Dr. Şenol, hastalığın insandan insana geçme riski olduğunu işaret ederek, “Hasta yatan kişilerin kanıyla bulaşan her şey taşıyıcı olabilir. Hastane personeli bu konuda gerekli önlemleri almalıdır. Hastalık kan ya da infekte doku yoluyla bulaşabiliyor” dedi.
BEBEK ÖNLEMLERİ
Prof. Dr. Şenol, yeni doğan yoğun bakım ünitelerindeki bebek ölümleriyle ilgili olarak hastane enfeksiyonu sorununun dünyanın en gelişmiş ülkelerinde da yaşandığını ama bunun oranının yüzde 5'in altına çekildiğini söyledi.
Hastane enfeksiyonuyla etkin bir mücadele için bütün yataklı ünitelerde bu konuda eğitimli bir uzmanın sistematik veri toplaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Şenol, bunun için 200-250 yatak başına bir “Hastane Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi”ne ihtiyaç duyulduğuna işaret etti. Prof. Dr. Şenol, bu yolla sağlanacak verilerin analiz edilip sorunlu yerlerde gerekli önlemlerin alınmasıyla yüzde 5-10 arasındaki hastane enfeksiyonunun üçte bir oranında azaltmanın mümkün olabileceğini kaydetti.
Sağlık Bakanlığının bu konuda çıkardığı yönetmelikte eksikler bulunduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Şenol, hastanede bu tür bir sorun çıkmasında özellikle yardımcı personel ve hasta yoğunluğu gibi faktörlerin etkili olabileceğini bildirdi.
Prof. Dr. Şenol, basın mensuplarının konuyla ilgili sorularını yanıtlarken, özellikle üniversite hastanelerinin çoğunda Hastane Enfeksiyon Kontrol Merkezi bulunduğunu ancak genel olarak bu merkezlerin yeterli olmadığını ifade etti.
Prof. Dr. Şenol, eğitimli sağlıklı personeli kullanılmadan, dünyadaki bu konuda geçerli standartlar uygulanmadan, hasta yoğunluğu azaltılmadan hastane enfeksiyonundan kaynaklı sorunların aşılamayacağını vurguladı.