Güncelleme Tarihi:
* İnsan Hakları İzleme Örgütü raportörü olarak ne tür faaliyetlerde bulunuyorsunuz?
- İnsan haklarıyla ilgili her yıl iki konu belirleyip kapsamlı raporlar yazıyorum. Tabii, seçmesi hiç kolay olmuyor! Bazen de öyle olaylar oluyor ki, gündemde olmasa da tepki vermek zorunda kalıyoruz. Basın açıklamaları ve lobi çalışmaları yapıyoruz. Sadece şikayet etmek istemediğimizden analizlerle yapıcı öneriler sunuyoruz. Bundan sonra da uzun süren davalar ve keyfi tutukluluk üzerine çalışacağız.
* Son raporunuz 1990’lardaki faili meçhul cinayetler ve kayıplar için cezasızlığın sona erdirilmesi üzerineydi...
- Türkiye’de 12 Eylül’den sonra böyle bir sorun başladı. Devlet görevlileriyle güvenlik güçlerine basit ihmaller ya da işkence ve faili meçhul gibi daha ciddi konularla ilgili hesap sormak çok zor. Faili meçhul cinayetler ve kayıp vakalarının en çok yaşandığı yıllar 1990’lar. Devlet, savaş içindeyken ağır insan hakları ihlalleri yapıldı. Ne yazık ki Türkiye’de yasalarla ilgili bir zaman aşımı sorunu var. 20 sene içinde dava açılmazsa dava düşüyor ve adalet yerini bulmuyor. Raporda Şırnak’taki vakalar üzerinde durduk. Sık sık Cizre ve Silopi’ye gittim. Mağdurlar ve yakınları tazminat değil sadece adalet istiyor.
CİDDİYE ALINDIĞIMIZI ÜMİT EDİYORUM
* İnsanlar sizi yadırgadı mı?
- Ajan muamelesi görmedim. Oradaki avukatlar ve STK’lar çok yardım etti. 55 aileyle görüştüm. Mağdur yakınlarının çok büyük beklentileri var. Hâlâ korku ikliminde yaşıyorlar. Bir yandan da, “Ama bu bizim hakkımız” diyorlar. Ümitliler.
* Yazdığınız raporların ilgili kurumlar üzerinde etkisi oluyor mu?
- En büyük amacımız o mağdurların seslerini duyurmak. Yaşadıkları travmatik olayları ve hikayelerini paylaşmak çok önemli. Ama zaman aşımında fark yaratma konusunda ümitliyiz. Yasa değişikliği olabilir diye somut tavsiyede bulunduk. En azından zaman kazanacağız.
* İnsan hakları konusunda Türkiye’nin şimdiki durumunu nasıl görüyorsunuz?
- Hâlâ çok fazla sorun var. Özellikle son üç yıldır hapiste olan belediye başkanları, insan hakları savunucuları gazeteciler, sendikacıların olması demokratik toplum için çok acı. Demokrasiyi adeta felç ediyor. Yargı sisteminde de büyük sıkıntılar var. Gerçi Adalet Bakanı bu konuda çok duyarlı. Reformlar yapıp adım atmaya çalışıyor ama sistematik sorunlar var ve Türk vatandaşları mağdur oluyor.
* Bu ara hep 1990’lı yıllarla kıyaslamalar yapılıyor. Sizce arada nasıl bir benzerlik veya fark var?
- Böyle bir kıyaslamayı doğru bulmuyorum. 2012’de artık birçok bakımdan bambaşka bir Türkiye var. Ancak şunu da söylemeli ki, Türkiye’de terörle mücadele yasası her zaman kötüydü.
* Gündemdeki Suriye, mülteci kampı, artan terör olayları konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Şiddetli ortamlarda herhangi bir sorunu çözmek zaten zor. Özellikle insan hakları konusunda da bu ara az gelişme olacak. Ama bizim görevimiz onu sürekli hatırlatmak. Yargı yılının açılışında Yargıtay Başkanı, “Terörle mücadele yasasında insan haklarının korunması gerekiyor” diye bir demeç verdi. Bunu önemsemek ve benimsemek lazım.
* Türkiye’de İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün imajı nasıl? Ciddiye alınıyor musunuz?
- Uluslararası bir insan hakları kurumu olarak Arap Baharı sırasında daha görünür olduk. Bazen sadece Kürtler ve azınlıklarla ilgili çalışıp başkaları için çalışmadığımızla ilgili söyleniyorlar. Ama durum böyle değil. Devletin azınlık ve marjinal kesimlere davranış şekli ülkenin demokratik işaretidir. O yüzden azınlıklar ve hakları her ülkede önemlidir. Adalet Bakanlığı, özellikle yargı sistemiyle ilgili raporlarımızla ilgili bize açık. Hem bürokratlar hem de Bakan’la görüşüyoruz. Umarım tespitlerimiz ciddiye alınıyordur.
* Her gün gündemin değiştiği bir ülkenin raportörü olmak yorucu mu?
- Her ülkede sistematik insan hakları sorunu var. Türkiye, bu anlamda istisnai değil. ABD ve İngiltere’yle ilgili raporlarımız da var. Batı ülkelerinin daha çok eleştirilmesi gerekiyor.
ARAŞTIRMAK İÇİN GELDİĞİ ŞEHİRDE KALDI
İngiltere’de doğan Emma Sinclair-Webb (46), üniversitede edebiyat okuduktan sonra yüksek lisansını siyaset bilimi ve sosyoloji üzerine yaptı. 12 Eylül sonrasında İngiltere’ye gelen mültecilerden sonra Türkiye’ye olan ilgisi arttı. 1998’de bir araştırma projesi için Türkiye’ye geldi. Hem mülakatlar yaptı hem Türkçe öğrendi. 2003’te Londra’ya, Uluslararası Af Örgütü’ne Türkiye araştırmacısı olarak döndü. 2007’deyse İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Türkiye raportörü olarak yeniden İstanbul’a taşındı. Araştırma görevlisi eşi, bir kızı ve iki yeğeniyle beş yıldır İstanbul’da yaşıyor.