Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 2005 00:00
2005 yılında Türkiye’yi nasıl bir ekonomik görünümün beklediğini aktarmaya devam ediyoruz: dün genel durumun bir özetini vermiş ve 2004’ü nasıl tamamladığımızı anlatmaya çalışmıştık.2005 yılı için neler beklendiğine ise iki temel çerçevede bakacağız. İç ve dış gelişmeler. Bunlar için de yine Dışbank Ekonomik Araştırmalar’ın dün bahsettiğimiz çalışmasına dönelim. Bu çalışmada 2005 yılı için bizim de dün belirttiğimiz gibi olumlu beklentilerin devam ettiğini görüyoruz. Ama bu yıl da 2004 yılında oldduğu gibi dış gelişmelerin etkisini ve yarattığı riskleri yakından hissedeceğiz. Dışbank Ekonomik araştırmalar bölümü 2005 yılına ilişkin beklentilerini şöyle sıralıyor:* Yılın ana temaları; dolarda hızlı değer kaybının devam edip etmeyeceği, ABD’de uzun vadeli faizlerin yönü ve bunlara bağlı olarak global risk algılamasının nasıl seyredeceği olacak gibi görünmektedir. Enerji ve emtia fiyatlarının seyri ikinci derece olsa da önemini koruyacaktır.* ABD ekonomisi yeni yıla, aynen geçen yıl olduğu gibi cari açık ve bütçe açığı problemlerini çözmemiş, buna karşılık büyüme ve istihdamda olumlu eğilimler yakalamış olarak giriyor. Ancak, tüketici ve reel kesim güvenindeki artışa bağlı bu toparlanmanın henüz yeterince güçlenmediği ve bir hayli kırılgan nitelikte olduğu da görülüyor.* Geçen yıla göre en önemli fark ise, FED’in gevşek para politikasını “nötr” bir politikaya doğru terketme niyeti ve bu amaçla kısa vadeli faiz oranını Haziran ortasından itibaren %1’den %2.25’e çıkarmasıdır.* Kısa vadeli faizlerdeki yükselişe rağmen yılın sürprizi, uzun vadeli tahvil faizlerinin yılbaşına göre gerileme göstermesi olmuştur. Gösterge niteliğindeki 10 yıl vadeli tahvilin getirisi yılı %4.3 düzeyinde kapamaktadır. Oysa, son üç yıldır %5 düzeyinde bir kapanış beklentisi ile yıla girilmektedir. 2005 yılına da aynı beklenti ile girildiği izlenmektedir. Şu anda dünya üzerinde izlenecek tek bir gösterge varsa o da, söz konusu tahvilin getirisidir. Bu getirinin yükselmemesi, ABD varlıklarına yönelik yabancı talebinin güçlü kalmaya devam ettiğinin en önemli göstergesi olacaktır. Yabancıların ABD’de menkul kıymet alımları bu yıl Ekim sonunda kümülatif olarak 912 milyar dolara ulaşmıştır. Yabancıların ABD tahvillerinin %40’ını, mortgage ve şirket tahvillerinin %25’ini ve hisse senetlerinin %10’unu ellerinde tuttuğu tahmin edilmektedir. Bu akımların en büyük kısmı ise, 375 milyar dolarla ABD Hazine tahvillerine yönelik olup, ağırlıklı olarak Japon ve Çin Merkez Bankaları tarafından yapılmıştır.* ABD varlıklarından yoğun çıkış olması durumunda ise, bu gelişmeden tahvil getirileri kadar doların diğer para birimlerine karşı değeri de olumsuz etkilenecektir. Bu durum, zaten dış açık baskısı altında olan dolar için hiç de iç açıcı bir gelişme olmayacaktır. ABD’de bu yıl III. çeyrek sonunda 603 milyar dolara ulaşan cari açığın ana nedeni dış ticaret açığı olarak görünmektedir.* Kısa vadede ise, bu yıl faiz kararlarını görüşmek üzere 8 kere toplanacak olan FED’in yılın ilk toplantısı olan 2 Şubat’a kadar enflasyon ve istihdama ilişkin göstergeleri (7 Ocak’ta tarım-dışı istihdam) izlemeye devam etmesi bekleniyor. Kasım ayında, gıda ve enerji hariç (çekirdek) TÜFE’nin yıllık artışının %2.2 seviyesine yükselmesi, enflasyonist baskılar ve “nötr” faiz seviyesine ulaşılması anlamında fazla ümit verici görünmüyor. Tek teselli ise, FED Başkanı Greenspan’in favori enflasyon göstergesi olan çekirdek PCE’nin %1.5 ile ılımlı görünümünü koruması olmakta. Yine de, tarım dışı istihdamın yükseliş eğilimini koruması bize artırımların devam edeceğini düşündürüyor. Ancak, artırımların “ölçülü” olmaya yani 0.25 puanlık kademelerde gerçekleşmeye devam edeceğini düşünüyoruz.* Piyasa yapıcıları arasında yapılan son Reuters anketine yıl sonunda FED faizinin %3.5’e çıkacağı beklentisi yansımıştır. Ayrıca, FED faizine yönelik vadeli kontratlar; Şubat’ta 0.25 puan artışı kesin gibi göstermekte, Mart’ta artış bekleyenlerin %80 oranında olduğu görülmektedir. Böylece, 2005 yılı ilk çeyreği sonunda faiz oranı %2.75 düzeyine çıkarken, Haziran’a kadar 0.25 ve Eylül’e kadar 0.25 daha artış öngörülmektedir. Yani, vadeli piyasalar faizin %3.25’e yükselip orada duracağını fiyatlamaktadır.Bizi, ABD’deki gelişmelerin söz konusu doğrudan etkilerinden daha çok bu durumun global risk algılaması ve dolayısı ile gelişmekte olan piyasalara yönelen fon akımları üzerindeki yansımaları ilgilendirecektir.* Gelişmekte olan tahvil piyasalarında son üç yılın kümülatif getirisinin %64 gibi görülmedik bir düzeye ulaşması ve bu performansın yeni yılda tekrarına ilişkin soru işaretleri, euro tahvil yatırımlarının cazibesini azaltır görünmektedir. Ayrıca, ABD’nin 10 yıl vadeli tahvil getirisinde yükseliş beklentisinin ağır basması da getiriler açısından bir diğer risk unsurudur.* Sonuç olarak, ABD ekonomisinin görünümü ve teknik faktörler dolar cinsi faiz pozisyonu almayı önceki yıllara göre daha riskli kılarken, yerel piyasalarda ülke para birimi cinsinden pozisyon almayı öne çıkarmaktadır. AB’ye yakınsama sürecine giren Türkiye’nin bu grupta en önemli hedef ülke olması kaçınılmazdır.
button