Güncelleme Tarihi:
Ahmet Kanneci’den 20 saatlik albüm
Batılı bir enstrümana Türk ezgileri söyletti. ‘‘Anatolian Pieces’’ adıyla çıkardığı albüm, yurtdışında birçok ödül kazandı. Bugüne kadar yüzlerce konser verdi. Uluslararası platformlarda başarı kazanan öğrenciler yetiştirdi. Ünlü gitar virtüözü Javier Garcia Moreno onun için ‘‘Dünyanın en büyük yorumcusu’’ diyor.
Ancak, Ahmet Kanneci, ‘‘Kardeşim kadar yakın’’ dediği iki dostunun ani ölümleri ardından hayatı, 20 saatlik bir albüm çalışmasıyla yeniden sorgulamaya hazırlanıyor.
Gününün büyük bir kısmını geçirdiği stüdyosunda ziyaret ettiğimiz Kanneci'yi, ‘‘Schindler'in Listesi’’ filminin soundtrack albümünü dinlerken buluyoruz. Eline gitarını alarak filmin temasını çalıyor. Yalın bir yorumla, duygularını, önce müzikte dile getiriyor. Parça bittikten sonra, bu sefer sıra sözlere geliyor;
‘‘42 yaşımda, hayattaki en önemli şeyin dostluk olduğunu anladım. Birgün ölümle sona erseler de...’’
Beklenmedik bu iki ayrılık Kanneci'ye belki altından kalkılması güç günler yaşatmış ancak, Savaş Çekirge ve Ayhan Erman, Kanneci'nin sanat yaşamında mihenk taşı olmayı da başarmışlar.
‘‘İki dostumu kaybettim. Ama sanatçı tarafım onların göçlerinden birşeyler öğrenmemi sağladı. Önce gözyaşlarını içime akıttım, geride savaşın ortasında bir başına kalmış bir çocuğun paniğini yaşadım. Sonra birgün kendimin de öleceğini anladım.’’
2002'DE BİTECEK
Bu gelişme Kanneci'nin hayatının en önemli ve en büyük projelerinden birine başlamasına da neden olmuş;
‘‘Soğuk bir duygunun altında ezilmek yerine geleceğe dönüp, topluma kazandıracağım varlıklarımı, yani 20 yıllık çalışmalarımı, bir koleksiyon şeklinde düzenlemeye karar verdim.’’
Bu projenin 2002 yılında tamamlanmasını planlıyor Kanneci. Yani ilk konserini verdiği tarih olan 29 Kasım 1977'den tam 25 yıl sonra. Albümde dinleyicilere yansıtmak istediği ise kendi doğruları ve duyguları. ‘‘Kendimi anlatacağım’’ dediği çalışmanın şu an için tamamlanan bölümü, 19'u dünyadaki ilk kayıt olan 25 parçalık İtalyan Barok tarzı eserler.
Bu albümde sadece başkalarının bestelerini yorumlayacağını vurguluyor Kanneci ve ekliyor, ‘‘Bestecileri daima kıskandım. Ressamları, şairleri ve yazarları da...’’
Türkiye'de özellikle sanat alanında, sadece altyapı eksikliği nedeniyle birçok emeğin boşa harcanması ise üzüyor Kanneci'yi. Bunun nedenini ‘‘topluma sevginin ilk basamağı saygının hiçe sayılması’’ olarak açıklasa da, Kanneci, Türkiye'de insanların kolayı tercih ettiklerini savunuyor.
‘‘Aslında Türk toplumu, çok özel insanlardan oluşuyor. Yaratıcı olmadıklarına asla inanmam. Öyle olsa Nazım Hikmet, Sedat Hakkı Eldem, Turgay Erdener, Fazıl Say, İdil Biret ve daha birçokları nasıl yetişti. Önemli olan bir işi yaparken aklın temiz yanlarını kullanabilmek.’’
TOPLUM SUÇSUZ
Kanneci, Türk insanının, duygusallık ve duyarlılık arasında bir denge oluşturmaya teşvik edilmediğini de sözlerine ekliyor. ‘‘Böylece hayata duyarsız insanlar ortaya çıkıyor’’ dediği Türkiye'de, magazin haberlerinin de böyle bir ortamda, ister istemez prim yaptığına inanıyor.
‘‘Toplumu kim suçlayabilir ki, onlara bir Picasso, bir Rembrant ya da Shakespear, Shaw, Socrates, Nazım Hikmet sunuldu mu?’’
İşte bu nedenle ülkenin kültürel hayatında en önemli görevlerden biri sanatçılara düştüğünü savunan Kanneci, ‘‘Ben yaptım oldu’’ tavrını ise şiddetle eleştirerek, ‘‘Bu cahillere yaraşan ve tebessümle karşılanabilecek davranışlardır’’ diyor.
Belki Kanneci, biraz bıkkın, biraz yorgun. Ama gözbebeklerinde yine de umut var. ‘‘Her türlü engellemeye rağmen Türkiye'de çok şey başarıldı. Daha iyi olabilir, yeter ki iyi niyet olsun’’ dileği bakışlarından yansırken, Arjantinli ozan Atahualpa Yupangui'nin şiiri ile sözlerini bitiriyor:
‘‘Bilmem kaç yıl sonra, evimden bilmem kaç kilometre ötede, nihayet bir insana rastladım. Bütün dostlarım göçüp gittikten sonra. Selamlaştık. Bana, ‘şu kağnının tekerleklerini yağlasana gıcırdıyor' dedi. Vedalaştık. Düşündüm de söz konusu kağnının tekeri bile olsa, hakkım yok benim susturmaya. Hem sonra çevremdeki tek sesi susturursam, nasıl düşünürüm. Düşünmeyen insan yok demektir. Yağlamayacağım bu kağnının tekerini.’’