Kıbrıs konusunun yeniden gündeme geldiği bugünlerde, şimdiye kadar çok az kişinin bildiği bir gerçek ortaya çıktı: İngiltere'nin 1974'te Dışişleri Bakanı olan James Callaghan, Kıbrıs'la ilgili olarak ilk defa konuştu ve harekát sırasında İngiltere'nin Türkiye ile savaşa tutuşmasına ramak kaldığını söyledi. Callaghan, Başbakan Harold Wilson'un Lefkoşa havaalanındaki İngiliz kuvvetlerine Türk birliklerine ateş açma emri verdiğini ve çıkmak üzere olan Türk-İngiliz savaşını Amerika'nın Londra'ya baskı yaparak engellediğini söyledi.
Arada bir temcit pilávı gibi ısıtılıp önümüze konan Kıbrıs konusu yeniden gündeme geldi. Atina'yla yaşadığımız bahar havası hazana döndü, ilişkilerimiz yeniden gerildi ve Türkiye'de
‘‘Kıbrıs'ı verelim mi, vermeyelim mi’’ gibisinden bir tartışma başladı.
‘KIBRIS’TA NİFAK’ KİTABI
Ben, bütün bu hay-huy arasında, 1974 olayları sırasında İngiltere ile savaşa tutuşmamıza ramak kaldığını henüz bu hafta, daha yeni öğrendim ve hadisenin ayrıntılarını Türkiye'de çok az kişinin bildiğini zannediyorum. Bilenler de o günlerin ve bugünün başbakanı ve
‘‘Barış Harekátı’’nın mimarı
Bülent Ecevit ile ve çok yakın çalışma arkadaşlarıyla sınırlı kalıyor.
Olayın ayrıntıları, Brendan
O'Malley ve
Ian Craig isimli iki İngiliz gazetecinin yayınladığı
‘‘The Cyprus Conspiracy: America, Espionage and the Turkish Invasion’’ (Kıbrıs Nifakı: Amerika, Casusluk ve Türk İstilásı) isimli kitap sayesinde ortaya çıktı. Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı olan
James Callaghan kitabın yazarlarına son derece önemli bir açıklama yaptı ve 1974 harekátı sırasında İngiltere'nin Türkiye ile savaşa tutuşmasına ramak kaldığını söyledi. 1974 Temmuz'unda yaşananlar konusunda ilk defa konuşan
James Callaghan, Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesini güç kullanarak engellemeye kesin kararlı olduklarını anlattı. Başbakan
Harold Wilson'un Kıbrıs'taki İngiliz üsleriyle ada çevresinde bulunan İngiliz kuvvetlerine Türk birliklerine ateş açma emri verdiğini ama çıkmak üzere olan Türk-İngiliz savaşını Amerika'nın Londra'ya baskı yaparak engellediğini söyledi.
Callaghan'ın anlattıklarına ve
‘‘Kıbrıs Nifakı’’nda yazılanlara göre, 1974 Temmuz'unda İngiltere'yle savaşa tutuşmamıza bakın nasıl ramak kalmış:
Kıbrıs'ta Sampson darbesinden sonra Türkiye'nin adaya müdahale edeceği söylentileri yoğunlaşıp Ecevit’in Londra’daki temasları sonuçsuz kalınca, İngilizler Amerikan yönetimiyle temasa geçtiler ve Türk müdahalesine karşı ortak operasyon teklif ettiler. Ama Washington'dan bir cevap gelmedi ve Londra o sırada Malta'da bulunan
Onslaught denizaltısını derhal Kıbrıs'a yolladı.
Hermes ve
Devonshire isimli savaş gemileri adadaki İngiliz vatandaşlarını tehlike anında boşaltmak için zaten Kıbrıs açıklarında bekliyorlardı ve bu gemilerde 3 bin 300 asker vardı.
SÜVEYŞ’TEN KALMA KORKU
İngilizler'e göre adada çatışmayı önlemenin tek yolu, Kıbrıs'a gidecek olan Türk gemilerini batırmaktı ama böyle bir müdahale Türk-İngiliz savaşı demekti. İngiltere 1956'daki Süveyş krizinde Mısır'a karşı savaşa girmeye kalkışmış ama Amerika'nın desteğini sağlayamadığı için tek başına kalmış ve isteğini elde edememişti. Amerikan savaş gemileri İngiliz zırhlılarının Mısır gemilerine ateş açmalarına engel olmak için ellerinden geleni yapmış, hatta Mısır gemilerinin hemen yanıbaşında seyretmişler ve böylelikle Mısır donanmasının imha edilmesini önlemişlerdi.
18 yıl aradan sonra Amerika'yı yeniden karşısına almaktan çekinen Londra savaşa tek başına girmekten kaçındı. Washington'a bugüne kadar sır olarak kalan bir teklif yaptı ve
‘‘Türkiye'nin girişeceği harekáta karşı bölgede bulunan Amerikan 6. filosuyla ortak müdahalede bulunalım’’ dedi.
James Callaghan, 19 Temmuz sabahı Kissinger'e gönderdiği mesajda
‘‘Türkiye'nin girişeceği harekátı siláh kullanarak birlikte önleyelim, hemen ardından da Makarios'
u geri getirelim’’ diyordu.
Washington, teklifi kabul etmedi. Amerikan Dışişleri Bakanı
Henri Kissinger, NATO müttefiklerinin birbirleriyle çatışmasından karşıydı. Böyle bir durumda NATO'nun güneydoğu kanadı tamamen çöker ve bölgedeki güç dengesi Sovyetler'in lehine dönerdi. Üstelik 1964'teki
Johnson mektubunun Ankara'da yarattığı kırgınlığın izleri hálá silinmemişti.
Kissinger bütün bu sebeplerle
Callaghan'a ‘‘Türkiye, Kıbrıs'a müdahalesinin engellenmesi halinde NATO'dan derhal çıkacağını söylemişti. Bunu unutmayın’’ gibisinden bir bahane gösterdi ve teklifi geri çevirdi.
İngiltere bunun üzerine Türkiye'yi bir yandan diplomatik yollarla tehdide başladı, bir yandan da Kıbrıs açıklarındaki deniz gücünü artırmak için zaman kazanmaya çalıştı, zira ülkeden bu kadar uzak bir mesafede girişilecek savaşta yenilme ihtimali yüksekti. Ankara ise Londra'nın blöflerini görmedi, zira İngiltere'nin arkasında Amerika'nın bulunmadığını fark etmişti.
ATEŞKESE RAĞMEN ATEŞ
Harekát, 19 Temmuz gecesi başladı. Başbakan
Harold Wilson, o gece madencilerin düzenlediği bir toplantıya katılmak üzere Durham'daydı. Sabaha karşı uyandırıldı ve Türkiye'nin adaya çıkmak üzere olduğundan haberdar edildi. Başbakan hemen savunma bakanını aradı, Kıbrıs civarındaki savaş gemileriyle hava kuvvetlerinin hazır tutulmasını istedi ve sonra yeniden yatıp mışıl mışıl uyudu... Yunan hükümeti ise, Türk çıkartma gemilerinin Kıbrıs'a doğru yol almakta olduğunu BBC'nin
haber bülteninden öğrendi...
Adada çarpışmalar devam ederken, İngiliz üslerinin komutanı Türk tarafına Kıbrıs'taki üslerin İngiliz toprağı olduğunu ve kendilerine ateş açılması durumunda İngiliz savaş uçaklarının müdahale edeceklerini söyledi.
Türkiye ile İngiltere arasında savaşa yol açabilecek olan asıl kriz, 22 Temmuz günü yaşandı.
Kıbrıs'ta ateşkese varılmıştı ama çarpışmalar hálá devam ediyordu. 22 Temmuz'da Türk birlikleri tankların desteğinde Lefkoşa havaalanını kuşattılar. Havaalanı İngiliz ve Kanadalı askerlerin görev yaptığı Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün kontrolündeydi.
Callaghan haberi alınca
Ecevit’i aradı ve
‘‘Türk birliklerinin havaalanına girmesi durumunda İngiliz askerlerine Türkler'in üzerine ateş açma emri verdiğini’’ söyledi.
Hemen sonra, adadaki üslere 1300 İngiliz askeri ile 12 adet Phantom uçağı yollandı ve üsler alarma geçirildi.
Bülent Ecevit, birkaç saat sonra İngiliz Başbakanı Harold Wilson'a telefon etti ve İngiliz başbakanını oldukça şaşırtan bir teklif yaptı:
Ecevit ‘‘Birliklerimiz harekáta devam edecekler ama İngiliz askerlerinin bulunduğu noktaları hedef almayacaklar’’ dedi. Bu teklif,
Wilson'a göre
‘‘İngiliz askerlerinin güvenlik içinde olmaları ama Kanada birliğinin ateş altında kalması’’ demekti.
Ecevit'in teklifini reddeden Wilson adadaki İngiliz üslerinde kırmızı alarm ilán etti ve askeri personelle savaş uçaklarını savaş pozisyonuna getirtti..
EN UZUN 90 DAKİKA
Callaghan'a göre
Ecevit, 90 dakika sonra geri adım attı. Havaalanındaki
‘‘tehdit’’ ortadan kalkmış fakat Türk birlikleri yerlerini muhafaza etmişler,
Kissinger ise araya girmeyi reddetmişti; zira Amerikan çıkarları bakımından daha güvenilir görünen taraf Yunanistan'da yeni kurulmuş olan
Karamanlis hükümeti değil, Ankara idi. İngiliz Dışişleri Bakanı
Callaghan, Wilson'la
Ecevit arasındaki bu telefon görüşmesinden sonraki 90 dakikanın
‘‘meslek hayatının en zor ánı’’ olduğunu söyleyecekti.
İngiliz tarafının 1974'te çıkmasına ramak kalmış olan Türkiye ile savaş konusunda anlattıkları, ana hatlarıyla işte böyle... Başbakan
Harold Wilson şimdi yaşamıyor.
‘‘Savaşacaktık ama bizi Kissinger
durdurdu’’ diyen ve 1976 ile 1979 arasında başbakanlık da yapan o zamanın Dışişleri Bakanı
James Callaghan hálen hayatta ve 90 yaşında. Türkiye'de konuya bütün ayrıntılarıyla vakıf olan tek kişi ise Başbakan
Bülent Ecevit ve bildiğim kadarıyla bugüne kadar bu konuda tek bir söz bile etmedi.
Savaşı zırhlı bir birlik başlatacaktı1974 harekátının en tehlikeli anı, 14 Temmuz günü yaşandı.
O'Malley ile
Craig'in yazdığına göre Magosa çevresinde çatışmalar olurken 30 tank ve 12 zırhlı personel taşıyıcıdan oluşan bir Türk zırhlı birliği İngilizler'e ait
Dikelia üssüne yaklaştı ve üsse üç mermi fırlattı.
İngiliz Scorpion tankları hemen savaş durumu aldılar ve yine İngilizler'e ait olan
Akrotiri üssünden havalanan Phantom uçakları, Türk tanklarını vurmak için
Magosa'ya doğru yaklaşmaya başladılar.
İki NATO ülkesi arasında sıcak bir çatışma çıkmak üzereyken üsteki 3. taburun kumandanı olan Yarbay
Ian Cartwright zırhlı birliğimizle temasa geçti. Taraflar üç saat boyunca tartıştılar ve Lefkoşa'daki Türk kumandanlığı hadiseden haberdar edildi. Bir Türk görüşmeci helikopterle olay yerine geldi ve Türk tankları üssün çevresinden ayrılarak Magosa'ya gittiler.