1929: Alımlı kadınlar 1999: Peçeli gelinler

Güncelleme Tarihi:

1929: Alımlı kadınlar 1999: Peçeli gelinler
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 31, 1999 00:00

Haberin Devamı

Evlilik fotoğrafları, 73 yıllık tarihi anlatıyor: Çağdaş kadının yerini türbanlılar aldı!

Tam 40 yıl arayla çekilmiş iki vesikalık. İlk fotoğraf 1940'tan kalma. Dudakları rujlu, kaşları inceltilmiş, başı açık bir kadın, dönemin Batılı aktristleri kadar alımlı... O bir öğretmen, adı Ayşe Müzeyyen...

İkinci kare ise 1980'de çekilmiş. Makyajsız bir yüz, boynunu ve tüm saçlarını sıkı sıkıya örtmüş, çatık kaşlı, sert bakışlı genç bir kadın var fotoğrafta... O da bir öğretmen, adı Handan Kılavuz...

Bu fotoğraflar, tarihin, nikah defterlerine düştüğü dipnotlar. Her iki ‘‘Cumhuriyet kadını’’ da evlenirken birer fotoğraflarını vermişler Ankara Nikah Dairesi'ne. Evlenip yuva kurmuşlar; vesikalıkları da sararmak üzere arşivlerdeki yerlerini almış...

Şimdi aradan yıllar geçti ve o defterler, bireysel geçmişlerin kayıtları olmaktan çıktı. Ülke tarihinin soluk alıp veren belgeleri haline geldi. Her sayfa, Cumhuriyet tarihinden bir yaprak oldu. Yıllar önce, yeni başlangıçlara ''Merhaba‘‘ derken vesikalıklarda donup kalan genç insanların yüzleri, giyimleri, saç modelleri, hatta bakışları, toplumdaki değişimin yönünü gösteren müthiş kanıtlara dönüştü artık...

BAŞKENTİN EVLİLİK ARŞİVİ

Ankara'nın ‘‘evlilik arşivi’’, ilçe belediyelerinin kurulmasından sonra Çankaya Belediyesi'ne devredilmiş. Dolayısıyla Çankaya Belediyesi Evlendirme Müdürlüğü'nün arşivi, Cumhuriyet Başkentinin ‘‘lilik arşivi’’n ta kendisi... Ankara'da kıyılan nikahların kayıtları, Medeni Kanun'un kabulünden itibaren tutulmaya başlanmış. Ancak ilk defterlerde fotoğraf yok. Güzel olan, nikah tanıklarının sadece imza atmakla yetinmeyip, evliliklerle ilgili güzel temennilerini de kayda geçirmeleri.

Eski yazıyla tutulan defterlerin ciltleri yıpranmış. Hatta kimi sayfaları fareler kemirmiş. Yırtık sayfalar, Ankara'nın tek nikah salonunun Gençlik Parkı'nda olduğu günlerden kalan anılar...

1929 yılına ait nikah kütüğü, genç Cumhuriyet'in modern yüzleriyle bezeli. Fotoğraflardaki donuk ifadeli erkekler oldukça bakımlı. Saçlar özenle taranmış, bıyıklar düzeltilmiş, sakallar traş edilmiş. Çoğu kravatlı, ceketli...

Kadın fotoğrafları daha canlı. Aralarında inci kolyeli, kürk yakalı mantosunun yakaları arasından gülümseyenlere de rastlanıyor. Çoğunluğunun başları açık. Saçlar günün modasına uygun biçimde kısa kesilmiş, düz taranmış. Kimi kadınlar şapkalı. Çarşaflı olanlar ise tek tük. Gündelik yaşamda çarşaf giyenler bu kadar az mıydı? Büyük bir olasılıkla hayır! Peki neden nikah defterlerine yansıyan çarşaf sayısı bu denli az? Kimbilir, belki de çarşaf giyecek kadar muhafazakár olanlar imam nikahını tercih ediyordu! Ya da ‘‘devletin huzuruna’’ günlük yaşamında giyindiği gibi çıkmıyordu insanlar...

BRİYANTİNLİ SAÇLAR

1930'lara ilişkin defterlerdeki kadın-erkek vesikalıkları da farklı değil. İnce bıyıklı, ince kravatlı, geniş yakalı ceket giyen erkekler. Saçları açık kadınlar. Çarşaflı kadın sayısı daha da az. Türbanlı kadın başları göze çarpıyor arada. Türban da Rusya'dan Osmanlı'ya geldiği dönemdeki kadar zarif bir örtü biçiminde. 1930'da, bir asker olan Hüseyin Hüsnü ile evlenen Nadire hanımda olduğu gibi, ‘‘tesettür’’den çok, mantoyu bütünleyen bir aksesuar olarak kullanılıyor türban. Nadire hanımın türbanı, en az 1937'de Ankara'da evlenen Avrupalı kadın Gellen Jurse'in şapkası kadar kadınsı... Zaman, nikah defterlerine durmaksızın değişimi taşımış. Değişim, 1940'larda, kendini, imza yerine parmak ya da mühür basan kadınların neredeyse tükenmesiyle açığa vurmuş. Kadınların modern çizgileri de aynı ölçüde belirginleşmiş. Çarşaf yok olmuş, saçlar iyice özgürleşmiş. Makyajsız fotoğraf çektiren kadınlar azalmış.

1940'ların sonuna doğru, düz saçlar, yerini hafif dalgalı saçlara bırakmış. Erkeklerde ise saçlarını briyantin ile parlatma modası başlamış. 1950'ler boyunca sürmüş, 1960'larda terketmiş briyantin tahtını...

1970'lere gelirken artık saçlar uzamış. Erkeklerde kalın kravatlar, uzun favoriler, uzun saçlar. Kadınlarda da kısa saç, modası geride kalmış; saçlar uzamış, kimi zaman başın üzerinde topuz olmuş, kimi zaman örülmüş. İlginçtir, makyaj azalmış, kadınlar geçmişe oranla daha doğal halleriyle çıkmışlar objektiflerin önüne. Gösterişli şapkalar giyen kadın da pek kalmamış...

Bugün adlandırıldığı biçimiyle ‘‘türban’’ da ilk kez o dönemde ortaya çıkmış. 1980 öncesinde boynunu, alnını ve saçlarının tamamını örten başörtüsü takan yok nikah defterlerinde. 1980 ile birlikte tek tük görülen sıkı sıkıya örtünen genç kadın sayısı hızla artmış. 1990'lardan itibaren ise bu akım, defterin tüm yapraklarını sarmış...

Yıllar geçtikçe nikah defterlerindeki Ayşe Müzeyyenler azalırken Handan Kılavuzlar çoğalmış. Öyle ki, bugünlerde bir sayfada yeralan 12 kadın fotoğrafından altı-yedisinde türban görmek mümkün. Hem de Çankaya'daki ‘‘Cumhuriyet kadınları’’ bunlar... Anadolu'nun başka bir kentinden değil...

EL SIKMAYAN DAMATLAR

Değişimi en iyi gözleyen insanlardan biri de hergün onlarca nikaha imza koyan Çankaya Evlendirme Müdürü Levent Tonguç. ‘‘Büyük bir gerileme var’’ diyor, izlenimlerini dile getirirken: ‘‘Türk kadını modayı izler diyorlar ama sadece belirli bir kesim için doğru bu. Asıl çoğunluk, İslamcı akımın etkisinde daha kolay kalabiliyor. Son yıllarda türbanda artma var. Bu gerileme, nikah defterlerindeki fotoğraflardan da görünüyor.’’

Onu en çok üzen, kadın olduğu için kendisiyle tokalaşmayan damatların giderek artması. ‘‘Elimi sıkmayanlardan biri de bir doktordu. Nikahı kıydık, defteri vermeden önce tebrik etmek için elimi uzattım, sıkmadı.’’ Tonguç, bu tavra çok sinirlenmiş. ‘‘Elimi sıkmıyorsan niçin geliyorsun buraya?' deyip, defteri masaya bırakıp çıkmış...

Başka bir gün yaşlı bir annenin sıkıntısını paylaşmış. Sıcak bir yaz günüymüş. Yaşlı kadın, yarım kollu bir ceket giymiş, başı açıkmış. ‘‘Japonya'daki oğlunun nikah işlemlerini yaptıracağını söyledi. Ama çok sıkıntılıydı.’’ Kadını oturtmuş, sohbete başlamışlar. Tonguç sormuş:

- Neden yüzünüzden düşen bin parça, güzel bir olay yaşayacaksınız.

- Siz bilmiyorsunuz, demiş yaşlı kadın. Çıkarmış, müstakbel gelininin fotoğraflarını göstermiş. Gelin türbanlıymış! Kadın, anlatmış:

- Oğlum bilgisayar mühendisi. Kız da Avusturya'da çalışan Türklerden. O da mühendis. İnternet'te tanışmışlar...

Tonguç ne desin? Kadını sakinleştirmeye çalışmış, nikah tarihi verip göndermiş... Gelinin fotoğrafı yönetmeliklere uygunmuş; saçlarını sıkı sıkıya örten türbanı, çenesini ve alnını açıkta bırakıyormuş! ‘‘Yönetmelikte saçlar görünecek diye bir kural yok. Sadece alnın ve çenenin açık olması zorunlu’’ diye anlatıyor.

Yine de yönetmeliklere aykırı fotoğraf yüzünden sık sık tartışma çıkıyormuş: ‘‘Bazen öyle resimler geliyor ki, sadece gözleri görünüyor, ağzı burnu kapalı oluyor. O resimleri geri çeviriyorum.’’ Tersi durumlara da rastlanıyormuş. Fotoğraflarda başı açık olan genç kızlar, türbanlı gelinlikler giyiyorlarmış: ‘‘Evlilikle birlikte türbana sarılıyorlar. Nikaha çok örtülü gelenler de oluyor. Tek tük de olsa peçeliler de geliyor. O zaman yüzlerini açtırmadan nikah kıymıyoruz.’’

Tabii peçenin açılması, kolay olmuyormuş! Çoğu zaman başka belediyeleri örnek veriyorlarmış. Hem de Ankara'nın ilçelerini. ‘‘Oralarda birşey demiyorlar!’’ Tonguç'un yanıtı her zaman yönetmeliği göstermek oluyormuş:

- Altındağ'da ilahiler eşliğinde nikah kıyıyorlarsa ben ne yapayım?

Bu kadar net anlatıyor Tonguç, gelinen durumu...

Ankara'nın nikah defterleri... 40 yıl arayla çekilmiş iki vesikalık. 1940'tan kalma fotoğraftaki kadın, aktristler kadar alımlı ve başı açık bir öğretmen. Ancak bu hava 1980'lerden itibaren değişmiş. Bakımlı, özenli erkek görüntüleri geçmişte kalmış, kadınlarda ise türban artmış. Bugün bir defterdeki 12 kadından 6-7'si türbanlı. Peçeli gelinler, kadın olduğu için nikah memurunun elini sıkmayan damatlar var artık.

KADIN BEDENİ ÜZERİNDEN HESAPLAŞMA

Nedir yaşanan değişimin adı? Yoksa Cumhuriyet'in kuruluş günlerindeki modernleşme görüntüleri, gerçek değil miydi? ‘Kemalist devrim', Anadolu'ya, ‘‘laik, çağdaş yeni bir kimlik’’ giydirebilmiş miydi? Sadece ‘‘kalkınma adacıkları’’ mı ortaya çıkarılabilmişti? Köylüleri kentlileştirmek isteyen Cumhuriyet, nasıl olmuş da kentlileri köylüleştirmişti?

Görünen o ki, dine yöneliş giderek yaygınlaşıyor. 1960'lara kadar bir tek devlet memuru imam yokken, bugün devlet memuru imamların sayısı 100 binleri buluyor. Bütçesi, eğitim ve sağlığa ayrılanlardan trilyonlarca fazla olan Diyanet, artık devletin denetim aygıtı olmaktan çıkmış. ‘‘Ölülerimizi yıkayacak imam bulamıyoruz’’ gerekçesiyle açılan imam hatip okulları meslek okulu olmaktan çıkıp, doktor mühendis yetiştirir olmuş. Bu okullardaki küçücük kızlara yıllarca başlarını örtmeyi öğreten Cumhuriyet, aynı kızlar üniversite kapısına gelince ‘‘Başını aç’’ diye tutturmuş!

Gerçek her zaman tek ama ona ulaşan yollar çetrefil. Ne de olsa sosyal olaylar, matematik işlemlerine benzemez. Herşey tek komutla çözülmez...

Hani ne demişti Hilmi Yavuz bir şiirinde? ‘‘Sevda derinlerdedir, oysa Ferhat üstünü kazmada dağın...’’ İşte laiklik konusunda ‘‘kadın bedeni üzerinden süren hesaplaşma’’ da böyle birşey; yara epey derinlerde...

80’ler ve 90’lar

Kadın ve erkeklerin giyimlerine yansıyan modern hava 1980'lerden itibaren değişmiş. Bakımlı, özenli erkek görüntüleri geçmişte kalmış, kadınlarda ise türban artmış. Bugün nikah defterinin tek sayfasındaki 12 kadından 6-7'si türbanlı.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!