1915 için özür kampanyası İstanbul Barosu’nu böldü

Güncelleme Tarihi:

1915 için özür kampanyası İstanbul Barosu’nu böldü
Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 2009 00:00

Bir grup insanın 1915 tehciri sırasında yaşanan trajedi dolayısıyla Ermenilerden özür dilemek için başlattığı kampanya, İstanbul Barosu’nda da çatlaklara yol açtı.

Baro yönetiminin, "Özür kampanyası ile diaspora tezlerine meşruiyet alanı yaratılmak isteniyor" sözlerine başkan adaylarından Mebuse Tekay, "Hukuk, ulusal çıkar politikalarına alet edilemez" diye tepki gösterdi. Diğer başkan adayı Şadi Çarsancaklı ise "Baro, özür kampanyası düzenleyenlere yönelik mahalle baskısını kınamalıydı" dedi.

1915’teki tehcir sırasında yaşanan büyük trajedi için Ermenilerden kişisel özür dileme kampanyası, dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu’nda da bölünmelere yol açtı. İstanbul Barosu’nun yeni yönetiminin özür kampanyasına karşı çıkan bir bildiri yayımlaması ve kampanyanın asıl amacının, "Türkiye Cumhuriyeti’nin önüne altından kalkamayacağı bir fatura koymak" olduğunu iddia etmesi tepkilere yol açtı. Baro bildirisinde, "Gelinen aşamada, tek yanlı ve tarihsel gerçeklerin bilinçli bir şekilde çarpıtıldığı imza kampanyalarıyla ülke içinde Diaspora tezlerine meşruiyet alanı yaratılmak istemektedir. Sonuç olarak, Türk halkının duyarlılıklarını ve ulusal yararlarını önemsemeden, Diaspora tezlerine ülke içinden katkı anlamına gelecek imza kampanyaları sonucu, ulusumuzun bu güne kadar kararlılıkla sergilediği toplumsal direnci çökertilmek, güçsüzleştirilmek istenmektedir" denilmişti.

İstanbul Barosu Başkanlığı imzasıyla yayımlanan bu bildiri, ilk başta, Katılımcı Avukatlar Grubu tarafından protesto edildi. Grup adına yapılan açıklamada, İstanbul Barosu’nun 1915’te yaşananlara ilişkin değerlendirmelerinin tartışmalı olduğu belirtilerek, "İstanbul Barosu’nun bir devlet kurumu olmadığı gibi, bir tarih kurumu da olmadığını ve meselenin hukuki yönüyle ilgilenmesi gereken bir hukuk kurumu olduğunu anımsatmak gereğini hissediyoruz" denildi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi:

Ulusal çıkar mı

"Barolar faaliyetlerinde devletin ya da ulusun çıkarlarını, ulusal duyarlılıkları değil, insan haklarını temel alırlar. Baroların yasal dayanağını buldukları Avukatlık Kanunu’nda, baroların yasal görevleri arasında devletin çıkarlarını ya da ulusun/milletin soyut çıkarlarını savunmak değil, insan haklarını savunmak vardır. Bu özür kampanyası nedeniyle, ifade özgürlüğünü kullanan insanların; sert, kırıcı ve incitici de olsa kendilerine yönelik eleştirilere katlanması gerektiği elbette kabul edilmelidir. Ancak, eleştiri sınırları ötesine geçerek, kampanyaya katılanların vatan hainliği ve ihanet gibi ağır ve kabul edilemez ithamlarla yoğun bir toplumsal baskı altına alınıp, bir kısım kendini bilmez mahfillere hedef gösterildiği bir konjonktürde, asıl bu toplumsal linç ortamına karşı çıkması gereken baronun tutumu hukuk adına üzüntü vericidir."

BAŞKAN ADAYI MEBUSE TEKAY

Baro’nun görevi ifade özgürlüğünü savunmaktır

Baro adına yapılacak açıklamalar hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını referans alabilir ancak. Ulusal çıkarlara aykırı olanın, yapılan haksızlığın reddi olduğunu düşünüyorum. Ancak barolar açısından baktığımızda pusulamız ulusal çıkar değil, hakların korunması olmalıdır. İfade özgürlüğünü, resmi görüş dışındaki düşüncelerin de açıklanabilir olduğunu Baro savunmayacaksa kim savunacak? Toplumlar, tüm yaşanmış ve yaşanacak olanlarla belirlenir; geçmişi ve geleceği de kapsar. Bu yüzden geçmişteki yanlışlar için özür dilenmesi gerekir. Bu yüzden bulduğumuzdan daha iyi bir dünya bırakma sorumluluğumuz vardır.

BAŞKAN ADAYI ÇARSANCAKLI

Baro, kampanyaya yönelik baskıları kınamalı

Ermenilerden özür dilenmeli mi, dilenmemeli mi tartışmasının çok ötesinde baro prensipleri ve özgürlükleri korumalı, kendine müdahale sınırı olarak da bunu belirlemelidir. Birtakım insanlar(aydınlar) bir tarihi mesele hakkında kendi görüşlerini açıklamışlardır. Uluslararası ilişkilerde bu durum devleti zora sokmuş olsa bile, onların bu özgürlüklerini kullanabiliyor olması devletin meşruiyetine kadar uzanan çok temel bir gerekliliktir. Öte yandan onların bu özgürlüklerini kısıtlayıcı nitelikteki "mahalle baskısı" baro tarafından kınanmalıdır. Aydın ayrıca ve kişisel olarak bu aydınların görüşüne katılmadığını söyleyebilir; bu da Aydın’ın düşünce ve ifade özgürlüğünün gereğidir. Ancak, Aydın, bu özgürlüğünü görevi süresince otosansüre tabi tutması, baro başkanına yakışır bir davranış olurdu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!